Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Tasarruf Finansman Şirketlerinin Hukuki Düzenlemesinde ‘Güven’ Unsurunun Değerlendirilmesi

An Examination of the ‘Trust’ Element in the Legal Regulation of Savings Financing Companies

Bahriye BAŞARAN BROOKS

Türkiye’de tasarruf finansman sistemi, herhangi bir nedenle faize hassasiyeti olan, faiz oranlarını yüksek bulan veya banka kredisi almaya uygun olmayan kişiler arasında daha fazla popüler olmaya başlamıştır. Bunlar arasında faizden dini hassasiyeti nedeniyle uzak duranlar başı çekmektedir. Türkiye’de mevcut konut kredisi finansman sistemine tek alternatif olarak 1991 yılından itibaren varlığını hissettiren bu sistemde bilhassa banka kredisine uygun olmayan gayrimenkullerin satışında kolaylık sağlanmış ve konvansiyonel yollardan taşınmaz sahibi olamayan veya olmak istemeyen kişilere konut ediniminde yeni bir finansman türü sunulmuştur. Zaman içinde sisteme olan talebin artması ve bu tür finansman firmaları ile kişiler arasındaki uyuşmazlıklardan kaynaklanan haberlerin kamuoyunda gündeme gelmesiyle birlikte deregülasyon sorunu ve bunun sonucunda ortaya çıkan firmalara ve sisteme olan güven eksikliği sistemin hukuki müdahaleyle düzenlenmesi sonucunu doğurmuştur. Mart 2021 tarihinde yapılan yasal düzenleme ile hem tüketicinin hem de sisteme olan kamu güveninin korunması ve artırılması için somut ve umut verici bir adım atılmıştır. İlgili kanuni düzenleme amacı doğrultusunda hareket ederken sadece sisteme olan kamu güveni değil, aynı zamanda iç güveni sağlayıcı diğer mekanizmaları da bünyesine dahil ederek Türk finansal ekosisteminde çeşitliliği artırmıştır.

Tasarruf Finansman Şirketleri, Kamu Güveni, Dahili ve Harici Güven, Hukuki Müdahale, Tüketicinin Korunması.

People who are sensitive to interest for any reasons, who find the interest rates charged by traditional lending institutions to be too excessive, or who are simply not qualified to apply for bank loans have been increasingly turning to Turkey’s savings financing system. This system’s popularity has been on the rise since its appearance as the sole alternative to the pre-existing Turkish housing loan financing system in 1991 and it has particularly facilitated the sale of the real estate that is unsuitable for bank loans, and provided a new form of financing to those who cannot or do not wish to purchase real estate using traditional methods. The public’s lack of trust in these companies and the system has increased along with the demand for the system over time. This has prompted the system to be regulated through legal intervention as a result of extensive media portrayals of the conflicts between these financing companies and individuals and the laws’ silence on this type of financing. A significant and encouraging step has been taken to safeguard and boost public and particularly consumer confidence in the system with the legal regulation passed in March 2021. By including additional procedures to ensure internal trust in addition to public trust-inspiring devices, the pertinent legislation has increased the diversity in the Turkish financial ecosystem.

Savings Financing Companies, Public Trust, External and Internal Trust, Legal Intervention, Consumer Protection.

I. KAMU GÜVENİ: DAHİLİ VE HARİCİ GÜVEN

Tasarruf finansman şirketleri ile ilgili düzenlemeyi ele almadan önce öncelikle herhangi bir finansal düzenlemede kamu güveninin yerini ve rolünü tartışmak gerekmektedir. Bilindiği üzere finansal düzenlemelerin genel amacı tüketicilerin ve de vergi mükelleflerinin korunması, mali ve makro ekonomik istikrarın sürdürülmesi ve stabilite ortamının daha da zenginleştirilmesi çerçevesinde ele alınmıştır. Bunun dışında bu şemsiye amaçların altında, mali suçların önlenmesi ve azaltılması, inovasyonun, rekabetin ve sermaye oluşumunun teşvik edilmesi gibi diğer hedefler de bulunmaktadır1 .

Ekonomide bilindiği üzere piyasa başarısızlıklarını önlemek için belli standartlara ihtiyaç duyulmaktadır. Piyasa güçlerinin çalışması özellikle sözleşme bağlamında gerçek ve tüzel kişilerin birbirlerine verdiği sözlerin etkili şekilde ifa edilmesi, bunların bir hukuki çerçeveye oturtularak kolaylaştırılması ve de sistemin bazı kimselerce manipüle edilmesinin engellenmesi ile gerçekleşir. Kamu güvenini artırıcı bir mekanizma olan hukuki düzenlemeler, gerek katı hukuk kuralları veya regülasyon formunda, gerekse de yumuşak hukuk kuralları olarak standart şeklinde kendisine yer edinmiş olsun, nihai amaç olarak finansal ekosistemin işlerliğinin en efektif şeklinde sağlanarak makro düzeyde stabilitenin ve de mikro düzeyde katılımcıların korunmasını amaçlar2 . Bu anlamıyla güven, varlığı soyut ancak yokluğu maddi olarak ölçülebilir bir değer olarak ele alınmalıdır. Geleneksel ekonomik düşünce, devlet müdahalesinin varlığını sorgularken ve finansal düzenlemelerin piyasalara ve firmalara müdahalede neyi başarmayı amaçladığına dair felsefi temelleri ortaya koyarken finansal piyasalarda güvenin altında yatan derin anlamı görmekte yavaş olmuştur.

Güvenin ekonomik karşılığına bakacak olursak Arrow’un da belirttiği gibi her ticari veya ekonomik işlemin aslında kendi içinde güven unsurunu ifade ettiğini söyleyebiliriz3 . Ekonomik sistemde belirsizliği azaltarak gelecek yatırımları kolaylaştıran ve ekonomik ajanlar arasındaki ilişkilerin daha sürdürülebilir olmasını ve gelişmesini sağlayan bir element olarak güveni: “Ekonomik bir ajan olarak kişi ve kuruluşların devlet yardımı veya müdahalesine ihtiyaç duymadan, yani devletin ex ante ve ex post önleyici, denetleyici veya sonrasında cezalandırıcı aksiyonlarına öncelikli olarak ihtiyaç duyulmadığı bir ortamda, birbirleri ile iş birliği yaptıkları bir durum olarak açıklamak mümkündür”. Ancak, konu ekonomik karar verme mekanizmasının temel taşlarından olan güven faktörü olunca, bu faktörü salt ekonomik çerçevede ele alarak kendisinin yokluğunda ortaya çıkan negatif dışsallıklara odaklanan tartışmaların yanında, fazla güvenin getirdiği zararlar da daha çok davranışsal finans, ekonomi ve siyasal bilimler alanlarında psikolojik ve sosyoekonomik boyutuyla gündeme gelmiş ve de beraberinde birey, organizasyon ve devlet ilişkilerini katmanlı bir şekilde ele alan interdisipliner bir konsept olarak güvenin hukuki mekanizmalarla oluşturulması ve de güçlendirilmesi konusuna dikkatleri çekmiştir4 . Bu bağlamda güven, geleneksel anlamda ekonomik alanın hudutlarını aşan ve sosyal kapital olarak kişileri koordine eden, birleştirici ve iş birliğine yönelten şemsiye bir konsept olarak görülmelidir5 . Başka bir deyişle güven, katılımcıların birbirleriyle etkileşime girme istekliliğini veya motivasyonunu tanımlamaktadır6 .

Güven kavramından literatürde dikkat çekici şekilde ilk bahsedenlerden olan Adam Smith, güveni tacirin repütasyonuna bağlı ölçülebilir bir değer olarak almıştır7 . Buna göre bir kişiye, bir şirkete veya bir oluşuma duyulan güven, aslında repütasyonla, yani itibarla doğru orantılıdır. Bu bağlamda şirketler, kurumsal sosyal sorumluluk kaidelerini takip ederek, çevresel, sosyal ve yönetişimsel konularda daha şeffaf ve duyarlı davranarak ve en önemlisi kanunlara uyum sağlamış bir organizasyon profiliyle marka değerini güçlendirmekte ve güven yaratmaktadır8 . Burada bahsedilen, şirketlerin bizzat kendilerinin oluşturduğu dahili güvendir ve kamudaki karşılığı itibardır.

Harici güven ise sistemi denetleyen ve düzenleyen kurumların ve de bir bütün olarak o alanda faaliyet gösteren tüm şirketlerin toplu şekilde yarattıkları güven türüdür. Bu da sisteme olan güven şeklinde ifade edilebilir. Sisteme güvende en önemli unsur olarak devletin hukuki veya regülatif müdahalesini ve de kontrol ve denetleme mekanizmalarını görmekteyiz. Bu durumda, sınırları ve kaideleri önceden belirlenmiş bir hukuki düzlemde belli bir seviyede korunmuş olduklarını ve de kendileri için konulmuş hukuk kurallarına uyum sağlayabildiği için sistemde var olduklarını düşündükleri firmalarla muhatap olduklarına inanan ajanların rasyonel ekonomik karar verme mekanizması daha çok harici güven seviyesinden etkilenecektir. Bir şirket iflas ettiğinde tasfiyenin nasıl yapılacağı, sözleşmelerin nasıl ifa edileceği, hangi mahkemeye ne zaman nasıl başvurulacağının belirli olması, kısacası hak arayışında olan ekonomik ajanların belirsizlikten uzak şekilde geleceğe dair rasyonel karar alabildikleri bir ortamda harici güvenden bahsetmek mümkündür.

Harici ve dahili güvenin önemi daha çok finansal piyasalarda yer alan kurumlar çerçevesinde tartışılmaktadır. Bilhassa fon veya mevduat toplayan banka gibi kurumların reel ekonomide, finansal piyasalarda ve de finansal istikrar için ihtiva ettiği riskler bu firmaların ağır şekilde regüle ve süpervize edilmesi sonucunu doğurmuştur. Klasik bir örnek olan bankalardaki ağır repütasyon -yani dahili güven kaybı- hem ulusal hem de uluslararası mevzuatta özel olarak kendisine yer bulmuş ve mevduat sigorta fonu, bankaların uyması zorunlu olan lisans alma, likidite ve rezerv oranları ve zorunlu karşılık oranları gibi ekstra mekanizmalar harici güven tesisi için kurulmuştur. Fon toplanması ve toplanan miktarın bir amaç için kullanılması gibi yüksek seviyede dahili ve harici güven gerektiren bir aktivitenin olumsuz haber veya tanıtımlarla gündeme gelmesi aynı veya benzer hizmeti gören firmaların da bu ortamda kontamine olmasına sebep olmakta ve oluşan risk tüm sistemi rahatsız etmektedir. Genel anlamda makro-stabilitenin ve de sektör ve firma düzeyinde de mikro-stabilitenin korunması için güven artırıcı sistemlerin varlığı elzemdir. Unutulmamalıdır ki monitör ve kontrol sistemlerinin ve de sadece hukuki düzenlemelerin varlığı dahi başlı başına harici güveni destekleyici enstrümanlardır.

Harici güven sadece devletin denetleyici ve düzenleyici gücünün varlığı ile değil, aynı zamanda sistemin halihazırda bir parçası olan firmaların sistematik faaliyetlerinin kolektif bir ürünü olarak da kendisine yer bulur. Sıkı denetim mekanizmalarıyla kontrol edilen ve kanunlarla özel olarak düzenlenerek hukuki düzlemde kurumsallaşması sağlanmış olan bankacılık örneğinde olduğu gibi, bir banka hakkında çıkan olumsuz bir haber sistemdeki diğer bankaları da etkileyebilmekte ve sisteme olan total güveni azaltmaktadır9 . Dolayısıyla mevduat veya fon toplama faaliyetinde bulunan firmalar için itibar sadece firma seviyesinde karşılığı olan bir değer değil, aynı zamanda sisteme ve sistemin dayandığı hukuk düzenine karşı duyulan güveni de ifade etmektedir.

Dahili ve harici güvenin anlamı ve tesisiyle ilgili yapılan bu kısa teorik açıklamalardan sonra, bir sonraki kısımda bankalar için kullanılan bu analojinin tasarruf finansman şirketlerine uygulanması tartışılacaktır.

II. TASARRUF FİNANSMAN ŞİRKETLERİ VE KAMU GÜVENİ

Toprak ve kullanımı, toprak üzerindeki haklar, kentleşmeden kaynaklanan yüksek nüfusun getirdiği baskı, devlet teşvikleri ve konut edindirme politikalarının temel parametreleri göz önüne alındığında, daha fazla ve daha iyi konuta erişim, konut finansman sistemlerinin finansal sisteme entegrasyonunu gerektirmektedir. Mortgage piyasalarının liberalleşmesi ve gelişmesine bağlı olarak bilhassa gelişmekte olan ülkelerde konut finansmanı hacmi artmış ve eş zamanlı olarak mikrofinans sistemleri, önceden banka sistemine erişimi olmayan tüketicilerin de finansman sistemlerine dahil edilebileceklerine dair yaklaşımlara öncülük etmiştir10 . Bu süreçte devletler, düzenleyici olarak, kamu ve özel sektörün rollerini belirlemek ve daha rekabetçi ve verimli bir konut finansmanı sistemi kurmak üzere sübvansiyon (kendilerini ahlaki tehlikeye veya aşırı riske maruz bırakmamak kaydıyla), idari kurumlar kanalıyla bizzat konut edindirerek veya legal müdahale gibi yöntemlerle artan konut ihtiyacını gidermeye çalışmışlardır.

Türk Anayasası’nın konut hakkı başlıklı maddesinde şehirlerin özellikleri baz alınarak devletin konut ihtiyacını karşılayacak tedbirleri alması ve de toplu konut teşebbüslerini desteklemesi öngörülmüştür11 . Bu bağlamda, devletin finansman olanaklarını bireylerin konut ihtiyacına daha uyumlu ve duyarlı hale getirmesi sorumluluğundan bahsetmek mümkündür. Türkiye’de konut edinimi için halihazırda olan sistem, örneğin konut yapı kooperatifleri veya genellikle ticari bankalar veya uzmanlaşmış ipotek bankaları tarafından verilen konvansiyonel ipotekli konut finansmanı sistemi yurtdışındaki uzun vadeli kredi sistemine dayanan muadillerine göre yeterince yerleşmemiş ve de kurumsallaşamamıştır. Belki de bu yüzden bugün tasarruf finansman şirketleri olarak bilinen firmalar, konut ediniminde istikrarlı, esnek, yerleşik ve köklü düzenlemelerin olmayışı nedeniyle talep görmektedir. Bununla birlikte 2007-2009 global finansal krizin büyük ölçüde ikincil ipotek piyasalarından kaynaklanması (türev piyasaların kontrolsüz büyümesi sonucu konut fiyatlarında gerçek karşılığı olmayan spekülatif artış görülmesi ve nihayetinde fiyat balonları oluşması) da var olan sistemin yeniden değerlendirilmesine sebep olmuştur12 . Konut kredilerinde gereken finansal kaynağın ağırlıklı olarak sermaye piyasalarından geldiği ve son küresel krizin gelişimi birlikte değerlendirildiğinde, finansal kaldıraç oranlarının düşürülmesi ve halkın konut kredisine ulaşabilmesi için yeni bir uzun vadeli finansman sistemi arayışı hasıl olmuştur. Unutulmamalıdır ki özelikle gelişmekte olan piyasalarda bankaların konut gibi uzun vadeli projelerin finanse edilmesi için uzun vadeli fon kaynaklarına sahip olmaması, enflasyon oranlarındaki istikrarsızlık ve de genel olarak bankaların kar maksimizasyonu güden kurumlar olarak daha çok gelir elde edeceği alanlara yönelerek konut finansman faaliyetlerini sadece yüksek standartları sağlayan belli bir kesime açık tutması gibi sebepler konut finansmanında yeni arayışlar doğurmuştur.

Türkiye özelinde düşünüldüğünde, ipotekli konut finansmanı sistemine hem kredi derecelendirme notu düşük olduğu için dahil olamayan, hem de dini inançlarından ötürü geleneksel finansman sisteminin arızi olarak dışına çıkan kimseler için tasarruf finansman şirketleri alternatif bir yol olarak belirmiştir. Bilhassa orta ve düşük gelirli veya faiz duyarlılığı olan ünitelerin (kişilerin veya hane halklarının) krediye daha kolay ulaşmasını sağlayan bu finansman modelinde, konuta banka kredilerine kıyasen prosedürel olarak daha rahat ulaşıldığı (teminat gösterme gibi zorunluluklar kalktığı için) ve Türk finansal sisteminde İslami finans prensiplerine uygun olarak halihazırda faaliyet gösteren katılım bankalarından başka bir finansman modeli takip edildiği gibi sebepler dikkat çekmiş ve bugün tasarruf finansman şirketi olarak bildiğimiz bu oluşumlar Türkiye pazarında ilk olarak 1990’lı yıllarda görülmüştür. Faaliyet olarak halktan fon toplanması ve bir havuzda toplanan fonun müşterilere konut alınması amacıyla verilmesi gibi bir saike rağmen ticaret sicilinde alelade bir şirketmişçesine gayrimenkul acentesi olarak tescil olmuşlardır.

Sistem işleyişi bakımından Alman yapı tasarruf sandığı modeline benzese de faaliyetlerin faizsiz olarak İslami finans kaidelerine göre yapılması kendisini Alman versiyonundan ayıran yegâne özelliktir13 . Bausparen olarak bilinen Alman tasarruf yapı sandığı modelinde müşteri Bausparkasse olarak bilinen özel bir kredi kuruluşu ile bir konut inşası veya satın alınması saikiyle her ay belirli bir miktar tasarruf etmeyi onayladığı bir tasarruf sözleşmesinin tarafı olmaktadır14 . Buna karşılık, Bausparkasse müşteriye belirli bir süre sonra önceden belirlenmiş ve piyasa oranından daha düşük bir faiz oranıyla belli bir miktar ödünç vermektedir. Müşterinin tasarruf ettiği miktar ile Bausparkasse’nin ödünç verdiği bu miktar toplam tutarı oluşturmakta ve de müşterinin krediye hak kazanabilmesi için bu tutarın bir kısmını tasarruf etmiş olması şartı aranmaktadır. 1934 yılından itibaren kökleşmiş şekilde devletin herhangi bir müdahalesi olmadan devam etmiş olan sisteme 1938 yılında düzenleme getirilerek konvansiyonel ev kredilerine ikinci bir opsiyon olarak sunulmuştur15 . 2. Dünya Savaşı’ndan sonra barınma ihtiyacının ve sosyal refah arayışının karşılanması amacıyla daha da popüler olmuş bu sistemi sonra bilhassa Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri takip etmiş ancak uygulaması enflasyon gibi sebeplerle ülkeden ülkeye farklılık göstermiştir16 . Benzer şekilde tasarruf finansman sisteminin faizsiz şekilde faaliyet göstermesi de artan enflasyon oranlarına karşı müşterilerin havuza aktardığı miktarın alım gücünün zaman içinde enflasyona bağlı olarak değişeceği ve dolayısıyla müşterilerin enflasyona karşı nasıl korunacağı yönünde sorular doğurmaktadır ve en çok bu yönüyle sistem eleştiriye açıktır. Keza tasarruf edilen miktarın değerini uzun vadede enflasyona veya konut fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı koruyacak yasal önlemlerin alınmayışı sistemin sürdürülebilirliğini tehlikeye düşürecektir.

Mikrofinansman kurumlarının genel olarak finansal ürün ve hizmetlere erişim sağlayamayan düşük gelirli hanelere ulaşması, kişilerin finansal okuryazarlığını ve ekonomik karar verme özgüvenini geliştirerek ülkenin ekonomik faaliyet ve gelirlerini artırma gibi özellikleri gelişmekte olan ülkeler için önemli bir konu haline gelmiştir17 . Halkın güvenli ve uygun finansal kaynaklara erişimin önündeki azaltma yönünde politik ve hukuki müdahaleler sonucunda bugün finansal katılım konusunda gerekli olan finansal ve hukuki altyapıyı oluşturmak için devletler yeni hukuki adımlar atmaktadırlar. Zira, bahsedildiği gibi bir amaç için fon toplayan mikro işletmeler ve bu işletmelere fon sağlayan katılımcıların finansal sistem için risk oluşturmaması ve mevcut kamu güvenini zedelememesi amaçlanmaktadır. Bu anlamda yapı tasarrufu firmalarının hukuki düzenlemesi finansal katılım ve kalkınma amaçları ile uyumludur.

Sistemin Alman sisteminden farklı olarak faizsiz olması hususu ise İslami finans alanını ilgilendirmektedir18 . Alt gelir grubunun sosyoekonomik refahının geliştirilmesini amaçlayan, şer’i ilkelere dayalı finansman sağlamadaki geleneksel rolüne ek olarak sosyal adaleti de geliştirme amacı da güden şirket faaliyetlerinin sosyal açıdan kapsayıcı, kalkınmayı artırıcı ve sürdürülebilir faaliyetlerin önemini çizen İslami finans ilkeleri ile uyumlu olduğu söylenebilir19 . Formal sistemin dışında kalan veya kalmak isteyen kişilerin barınma ihtiyacını gideren firmaların bu amaca hizmet ettiği ve bu anlamda faizsiz olması dışında İslami değerlerle uyumluluk anlamında ikinci bir katman daha oluşturduğu tartışılabilir. Ancak, faizsiz faaliyet yürüttüklerini söyleyen firmaların gerçekten İslami finans kaidelerine uygun olarak faaliyet gösterip göstermedikleri hususunda şeffaflık, denetim ve de özel bir hukuki düzenlemenin olmayışı bireysel tüketici nezdinde ortak değer ve normlardan oluşan dahili güveni istismar edici, halk nezdinde ise firmalar tarafından kolektif olarak oluşturulmuş harici güveni zedeleyici nitelikte davranışların olabileceği anlamına gelmektedir. Türk hukukundaki yeni düzenleme de buna göre yorumlanmalıdır.

Finansal sistemi sermaye piyasalarından ziyade ağırlıklı olarak banka aracılığına dayanan bir ülke için fon toplama faaliyetinin banka dışı bir finansman sistemi aracılığıyla tahsis edilmesi, tasarruf finansman şirketi olarak adlandırılan bu firmaların bankaların tabi olduğu sıkı kontrol ve denetimlerden azade şekilde daha çok güvene ve beraberinde getirdiği repütasyona dayanarak lisansa ihtiyaç duymadan fon toplayarak faaliyette bulunduğu anlamına gelmektedir. Bu tür faizsiz kuruluşların finansal ekosistemdeki yükselişi, hükümetin sektörün gelişmesinde proaktif bir rol üstlendiği ve mikrofinansman imkanları da dahil olmak üzere İslami finansın pazar payını artırmaya yönelik hedefler belirlediği Türkiye politik ekonomisi ile yorumlanmalıdır20 .

İlk olarak özel finans kurumları ve sonrasında katılım bankaları sayesinde Türkiye’de 30 yılı aşkın bir geçmişe sahip olan İslami finans sistemi, bilhassa 2007-09 global finansal krizi sonrasında istikrar düzenleyici olarak görülmeye başlanıp İngiltere, Lüksemburg, Singapur ve Hong Kong gibi derinlikli ve uluslararası piyasalara sahip ülkelerde daha da popüler olmuştur. Dünyadaki gelişmelere paralel olarak Türkiye’de de katılım bankacılığının dışında alternatif yöntemler üzerinden finans hizmeti sunan kuruluşların finansal sektör içindeki payını arttırmaya devam etmesi ve 2025 yılında sektör payının %15’e yükseltilmesi amaçlanmaktadır21 . Belki de bu teşvikten ötürü ilerleyen bölümlerde tartışacağımız hukuki düzenlemeye gidilmiştir.

Türkiye’nin elverişli demografik yapısı göz önüne alındığında, kişilerin kendileriyle aynı değer sistemini ve normatif kuralları paylaşan kişi ve kurumlarla ortak bir amaç için bir araya gelmesi kolektif bir güven duygusu yaratacaktır. Burada bahsedilen, bu firmaların faizsiz konut edindirme amacı ile aynı görüşe sahip ve konut ihtiyacı olan kimselerin ortak bir güven sistemi içinde hareket etmesidir. Bu da firmanın oluşturduğu dahili güvenden gelmektedir. Doğu Avrupa deneyimlerinde ise sisteme olan ilginin artan enflasyon ve dalgalanan faiz oranlarının kişiler üzerindeki ekonomik etkisinin sonucu oluşan daha ucuza konut sahibi olma saikinin oluşturduğu dahili güven duygusu olduğu tartışılmaktadır22 . Bu dahili güven Türkiye için de düşünülürse, kişilerin ev alma veya tasarruf yapma amacıyla herhangi bir özel düzenlemeye tabi olmayan ve denetlenmeyen kuruluşlara veya informal finansman oluşumlarına yönelmesi ve güvenerek fon sağlaması piyasada bu alanda bir ihtiyaç olduğunu göstermektedir. Böyle bir ortamda, kredi değerlendirmelerini geçemedikleri için banka finansmanına ulaşamayanlar ve kredilere yüksek faiz ödemek istemeyen kişiler de dini sebeplerden bağımsız olarak bu tür mikrofinansman imkânını tercih etmektedirler. Ancak, regüle edilmiş finansman sisteminin dışında kalan veya kalmayı tercih eden bu kişiler için bu boşluğu dolduran yapı tasarruf firmaları 2021 yılına kadar tüketicinin yatırım ve harcama davranışlarını destekleyen temel güven mekanizmalarından yoksun şekilde faaliyet göstermiştir. Tasarruf sahipleri regüle edilmiş bir kurumdan genel olarak yasal koruma (etkili hukuk kuralları ve yaptırımı), güvenlik, gizlilik, güvenilir fon ve likidite yönetimi, fonlara kolay erişim, iyi hizmet ve de getiri beklemektedir. Sosyal ilişkilere dayanarak dahili güvene bağlı olarak fon toplayan kuruluşların hukuki düzenlemeye tabi tutulması gerekliliği sektörün artan bir büyüme oranı göstererek daha çok kişiye ulaştığı ve de kamunun dahili güvenle yetinmeyip harici güvene bakmaya başladığı ana tekabül etmektedir. Bu da yine firmaların repütasyonuyla ilgili gündeme gelen haberlerle doğru orantılıdır.

Özellikle 2016’dan sonra büyüme göstererek daha karlı hale gelen bu şirketlerin artması Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nu (BDDK) harekete geçirmiş ve her ne kadar bu firmalar bankalar gibi finansal istikrarı etkileyebilecek veya sistemik riski tetikleyecek bir boyuta ulaşmamış olsalar dahi ihtiva ettiği riskler finansal ekosistemi rahatsız edebilecek ve tüketicilerin korunması gerektirecek nitelikte bulunduğundan 04.03.2021 tarihli 7292 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile tasarruf finansman şirketleri Türk mevzuatında yerini almıştır23 .

III. MEVZUATIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Kanun koyucu, bir önceki bölümde belirtilen sebepleri gözeterek, mevzuatta tasarruf finansman şirketi olarak adlanlandırdığı bu konut sektöründe alternatif finans metodu olarak tasarrufa dayalı faizsiz finans firmalarını gözetim ve denetim altına almak, tüketicilerin hak ve menfaatlerini korumak ve konut finansmanı alanının gelişmesi ve sürdürülebilir olması amacıyla 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu’nda 7292 sayılı Kanun ile değişikliğe giderek bu sistemin hukuki altyapısını oluşturmuştur. Bu hukuki düzenleme, şirketlerin gerek sözleşmesel ilişkileri, gerekse de organizasyonel yapısının anlaşılması ve finansal ekosistemdeki hukuki konumuna kesinlik kazandırması anlamında üzerinde çalışılmış ve güven vaat edici bir çalışmadır.