Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Anayasa Mahkemesi’nce İptal Edilen Kamulaştırma Kanunu 38. Madde ile İlgili Yargıtay’ın Yanlış Uygulaması

Wrong Application of the Supreme Court Regarding Article 38 of the Expropriation Law Which is Cancelled by Constitutional Court

Murat Fatih ÜLKÜ

Kamulaştırma Kanunu madde 38, önemli tartışmalara neden olmuş ve Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararıyla hukuk sistemimizden çıkmıştır. Yürürlükte olduğu dönemde (ve Yargıtay uygulaması nedeniyle iptal edildikten sonra bir süre daha) Yargıtay’ın yanlış yorumu, taşınmazına kamulaştırmasız olarak el atılan yurttaşlar açısından mağduriyetlere neden olmuştur. Her ne kadar, 2010 yılında 5999 sayılı kanunla getirilen çözümle bu mağduriyet kısmen giderilmiş ise de, bu kanunun getirdiği çözüm diğer kamulaştırmasız el atma olgularına göre, “dava şartı”, “taşınmazın değerinin belirlenmesi konusunda esas alınacak nitelikleri”, “vekalet ücreti” konularında daha elverişsiz koşullar öngörmektedir. Bu bağlamda, 2010 yılında daha elverişli koşullara bağlı olarak hak arayabilen yurttaşların bugün itibariyle daha elverişsiz koşullara bağlı kılınarak hak arayabilmelerinin nedeni kanımızca Yargıtay’ın yasa maddesini yanlış yorumlamasıdır. Ayrıca konunun yasaların zaman bakımından uygulanması konusundaki temel ilkelerle yakından ilgili olması karşısında, bu çalışmamızda bundan sonraki olaylarda aynı yanılgıya düşülmemesi konusunda dikkat çekme amacı güdülmektedir. Yargıtay’ın bu olaydaki yanlış ve idareyi kayıran bakış açısının devam etmesi durumunda, yeni mağduriyetler doğması kaçınılmaz olacaktır.

Kamulaştırmasız El Atma, Zaman Bakımından Uygulama, 20 Yıllık Süre, Mülkiyet Hakkı, Elverişsiz Çözüm.

Article 38 of the Expropriation Law has caused significant controversy and has been removed from our legal system with the annulment decision of the Constitutional Court of the Republic of Turkey. In the period it was in force (and due to the Court of Cassation’s practice for a while after it was cancelled), the wrong interpretation of the Court of Cassation caused aggrievements for the citizens whose immovable properties were confiscated without expropriation. Although this issue was partially eliminated with the solution brought by the Law No. 5999 in 2010, the solution brought by this law is less favorable in terms of “litigation condition”, “qualifications to be taken as a basis for determining the value of the real estate” and “attorney fee”. In this context, in our opinion, the reason why citizens, who were able to seek rights under more favorable conditions in 2010, can now seek rights under more unfavorable conditions is the wrong interpretation of the article by the Court of Cassation. In addition, in the face of the fact that the subject is closely related to the basic principles of the application of laws in terms of time, in this study, it is aimed to draw attention not to make the same mistake in future events. If the Court of Cassation’s wrong and pro-administrative perspective in this case continues, it will be inevitable that new aggrievements will arise.

Confiscation Without Expropriation, Application in Time, 20 Year Period, Proprietary Right, Inconvenient Solution.

I. KAMULAŞTIRMA KANUNU MADDE 38

08.11.1983 tarihinde yürürlüğe giren Kamulaştırma Kanunu’nun 38. maddesiyle, taşınmazlarına kamulaştırmasız olarak el atılan yurttaşların her türlü dava haklarının el atma tarihinden 20 yıl geçtikten sonra düşeceği yönünde düzenleme yapılmıştır. İlkesel olarak süreye (hak düşürücü süre ve zamanaşımı) bağlı olmayan mülkiyet hakkı ile ilgili böyle bir hüküm getirilmesi; mülkiyet hakkı başta olmak üzere Anayasal temel haklara, evrensel hukuk ilkelerine ve hukuk devleti ilkesine aykırı nitelik taşımaktaydı.

38. maddenin yürürlükte olduğu dönemde, yurttaşların 20 yıl ve üstünde bir süre el atılan taşınmazları ile ilgili açtıkları kamulaştırmasız el atma davaları reddedildiği gibi, yasa metninde açıkça yer almamasına karşın, bu kapsamdaki taşınmazlar ile ilgili idarelerin açtıkları tapu iptali-tescil davaları da kabul edilmiştir. Yasa metnindeki açık ifade nedeni ile, uygulamada 20 yıllık sürenin, mahkeme tarafından kendiliğinden göz önüne alınması gereken hak düşürücü süre olduğu kabul edilmiştir.

Yasa maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, bu hükmün eski Medeni Kanun’un olağanüstü (fevkalade) kazandırıcı zamanaşımı düzenleyen 639. maddesine (yeni Medeni Kanun madde 713) koşut olarak hazırlandığı anlaşılmaktadır. Ancak, Kamulaştırma Kanunu madde 38’de, Medeni Kanun madde 639’da olağanüstü (fevkalade) kazandırıcı zamanaşımı için süre ile birlikte aranan koşullar aranmadan, sadece 20 yıllık sürenin geçmesi ile yurttaş mülkiyet hakkını yitirmekte, idare ise mülkiyet hakkını kazanmaktadır.

Kamulaştırma Kanunu’nun 38. maddesinin ikinci cümlesi, “Bu süre [20 yıllık süre] taşınmaz mala el koyma tarihinden başlar” biçiminde olup, çalışmamızda, bu düzenlemenin Yargıtay tarafından (gerek Anayasa Mahkemesi iptal kararından önce gerekse Anayasa Mahkemesi iptal kararından sonra) yanlış ve hukuka aykırı yorumlandığı yönündeki görüşümüzü açıklamaya çalışacağız.

II. KAMULAŞTIRMA KANUNU MADDE 38’İ İPTAL EDEN ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

Anayasa’nın 152. maddesi gereğince somut norm denetimi ile Anayasa’ya aykırılığı değerlendirilen Kamulaştırma Kanunu madde 38, Anayasa Mahkemesi’nin 10.04.2003 tarih ve 2002/112 E., 2003/33 K. sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Çalışmamızdaki önemi bakımından belirtelim ki, bu iptal kararı 04.11.2003 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak, aynı gün yürürlüğe girmiştir.

Anayasa Mahkemesi, mülkiyet hakkının Anayasa madde 35 gereği temel haklardan olduğunu, bu hakka getirilen Anayasal sınırlamalardan birinin (Anayasa madde 46) kamulaştırma olduğunu, Kamulaştırma Kanunu madde 38 ile, “kamulaştırma yöntemini kullanmadan yapılan el atmaların, yirmi yıl geçtikten sonra yasal bir kamulaştırmanın bütün sonuçlarını doğurmakta ve taşınmazın, idarenin adına tapu kütüğüne tescili ile sonuçlanabildiğini” belirterek, Kamulaştırma Kanunu madde 38’in Anayasa’nın 13, 35 ve 46. maddelerine aykırı olduğunu vurgulamıştır.

Anayasa Mahkemesi yerinde olarak vurgulandığı gibi;

Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen kamulaştırma, Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkına getirilmiş anayasal bir sınırlamadır. İdare kendisine Anayasa tarafından tanınan olanak ve yetkileri Yasa’ya uygun bir biçimde kullanmaksızın taşınmaza el atarak kamulaştırma ilkelerine aykırı davranamaz. Anayasa’nın sınırlarını belirleyerek izin verdiği kamulaştırma yöntemini kullanmadan yapılan elatmalar, itiraz konusu kurala göre yirmi yıl geçtikten sonra yasal bir kamulaştırmanın bütün sonuçlarını doğurmakta ve taşınmazın, idarenin adına tapu kütüğüne tescili ile sonuçlanabilmektedir. Bu ise anayasal dayanağı olmayan kamulaştırmasız el koymadır. Yirmi yıllık hak düşürücü sürenin geçmesiyle taşınmaz malikinin her türlü dava açma hakkının engellenmesi ve taşınmazın hiçbir karşılık ödenmeden idareye geçmesi, mülkiyet hakkının sınırlanmasını aşan, hakkın özünü zedeleyen bir durumdur.