Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Suç Örgütü Yöneticisinin Fail Olarak Sorumluluğu

Responsibility of the Manager of the Criminal Organization as a Perpetrator

Ahmet Çağrı YILMAZ

Örgütlü suçun demokrasiler için ciddi bir tehdit olmasının yanı sıra bu tip suç örgütleri modern dünyanın karmaşıklığını kullanıp, durumları kendi lehinde yönetme becerilerine sahiptir. Örgütlü suçun, zaman içerisindeki sürekli gelişimi hem ulusal hem de küresel olarak gözlemlenmektedir. Ulusal bağlamda kök salmaya çalışan suç örgütleri, teknolojik olarak gelişmiş ve kültürel olarak farklı yapıya sahip toplumların içerisinde var olmayı öğrenmiştir. Bu yapılanmaların yerel kültürleri, gelenekleri sistematik şekilde bir araya getirdiği ve organik olarak birbirine bağlı gruplar olduğu görülmektedir. Böylece suç örgütleri hem ulusal hem de ulusötesi düzeyde boşlukları doldurarak hegemonyasını koruyabilmektedir. Örgütlü suçluluk sürekli gelişim gösterdiğinden kolluk kuvvetleri buna uyum sağlamalı ve devlet otoriteleri bu değişen koşullara göre yasal düzenleme yapmalıdır. Türk Ceza Kanunu’nun 220. maddesinin 5. fıkrası ise organize hakimiyet mekanizmasından kaynaklanan dolaylı faillik kuramı kapsamında örgüt yöneticisinin örgüt faaliyeti kapsamında tüm suçlardan sorumlu tutmaktadır.

İkame Edilebilirlik Kuramı, Kasıtlı Bilgisizlik Kuramı, Organize Hakimiyet Mekanizmasından Kaynaklanan Dolaylı Faillik Kuramı, Örgüt Yöneticisi, Suç Örgütü.

While organized crime is a serious threat to democracies, such criminal organizations have the skills to exploit the complexity of the modern world and manipulate situations in their favor. The continuous development of organized crime over time is observed both nationally and globally. Criminal organizations that try to take root in the national context have learned to exist in societies with technologically advanced and culturally different structures. It is seen that these structures systematically bring together local cultures and traditions and are organically linked groups. Thus, criminal organizations can maintain their hegemony by filling the gaps at both national and transnational levels. Since organized crime is constantly evolving, law enforcement should adapt to it and state authorities should make legal arrangements according to these changing conditions. The 5th paragraph of the 220th article of the Turkish Penal Code holds the organization manager responsible for all crimes within the scope of the organization’s activity within the scope of the indirect agency theory arising from the organized dominance mechanism.

Substitutability Theory, Intentional Ignorance Theory, Indirect Agency Theory Originating from Organized Domination Mechanism, Organization Manager, Criminal Organization.

I. GİRİŞ

Son yıllarda hem dünyada hem de ülkemizde gerçekleşen “suç örgütleri” alanındaki çok boyutlu gelişmeler, suç çeşitliliğini artırmış ve bireysel suçların yanı sıra, örgütlü işlenen suçların sayısında da artış olmuştur. Suç işlemek amacıyla kurulan örgütlerin toplum açısından oluşturabileceği tehlikenin engellenebilmesi için, örgüt kapsamında başka bir suç işlenmemiş olsa dahi, örgüt kurmak, üye olmak fiilini suç olarak düzenlenmesi sonucu cezai müeyyide uygulanabilmektedir1 . TCK’da, hiçbir suç, örgütlü suçlar kadar karmaşık ve çok boyutlu niteliğe sahip değildir2 . Bu nedenle, kişilerin, ortak amaç kapsamında işlenecek suçlar yönünden bir araya gelip örgüt oluşturması halinde, ayrı bir suç tanımlaması yapılarak, örgütlü suçluluğa ilişkin genel bir suç tipi teşkil edilmiştir3 .

Fiilin örgüt tarafından gerçekleşmesi fail açısından suçun işlenişini kolaylaştırırken, devlet açısından bu tür suçlarla mücadeleyi zorlaştırmaktadır. Bu sebeple, örgüt suçları Türk Ceza Kanunu’nun 220 vd. maddelerinde ayrı bir suç şekli olarak düzenlenmiş ve yine Kanun’da diğer bazı suçların örgüt kapsamında işlenmesi, ağırlaştırıcı sebep olarak gösterilmiştir4 . Fail, bireysel suçlarda suçu işledikten sonra normal hayatına devam eder, çoğunlukla işleyeceği suçu planlamaz. Buna karşılık, suç işlemek amacıyla kurulan örgütün üyeleri, yaşamlarında zaman ve yer fark etmeksizin sürekli suç işlemektedir5 .

Suç işleme kararı verildiğinde, bireysel olarak hareket ediliyorsa, cayma imkânı varken; grup olarak hareket edilen durumlarda, korku veya utanma duygusu nedeniyle suçun işlenmesinden vazgeçilmesi çok daha zorlaşmaktadır6 . Görüldüğü üzere, toplu olarak karar verilip suçun uygulamaya konulması, bireysel hareketlerin tatbikinden daha kolaydır.

Suç örgütünün, belirli bir amaç için ve hedef alınmış suçların gerçekleştirilmesi maksadıyla kurulması, amaçlanan suçların işlenmesi bakımından kolaylık sağladığı için, bu suçlara hazırlık hareketleri cezalandırılmaktadır7 . Yargıtay 16. Ceza Dairesi bir kararında8 , suç örgütlerinin oluşturulmasının cezalandırılması sebebini: “Suç örgütünün amaçlanan suçları işlemede sağladığı kolaylık hem kemiyet hem de keyfiyet itibarıyladır. Amaçlanan suçları işlemek için, ihtiyaç duyulan eleman ve malzeme, örgüt sayesinde kolaylıkla temin edilebilmektedir. Örgüt çatısı altında bir araya gelen kişiler, dayanışma içinde oldukları için amaçlanan suçları işlemekte tereddütsüzce, korkusuzca hareket edebilirler. Bu suçları işlemekte başarı gösteren kişiler, ödüllendirmek suretiyle suç işleme kararlılığı artabilmektedir” şeklinde ifade etmiştir.

Nitekim Husak, son zamanlarda Amerika Birleşik Devletlerinde özellikle üç alanda aşırı ölçüde kanunlaştırma faaliyetinde bulunulduğunu tespit etmiştir. Bu alanlar, 1) “Örtüşen suçlar9 ”, 2) “Riskin azaltılmasına yönelik suçlar10 ” ve 3) “Fer’i suçlar” olarak ifade edilmiştir11 . Suç örgütü kurma gibi suç tipleri, asıl suçtan önce gerçekleşen feri suçlardır. Yukarıda aktardığımız sebeplerle, bu alanda yoğun bir kanunlaştırma gerçekleştiği açıktır. Burada ilginç ve belirleyici olan nokta, yakın dönemde, söz konusu fer’i suçların asıl suçlarla birlikte kümülatif şekilde cezalandırılması yoluna gidilecek kanunlaştırma faaliyetlerinde bulunulmasıdır12 .

Ceza mevzuatımız incelendiğinde, örgütlü suç tiplerinin ya bağımsız şekilde suç olarak ya da belirli suçlarda ağırlaştırıcı neden olarak düzenlendiği görülmektedir13 . Türk Ceza Hukuku’nda, TCK’nın 220. maddesi, 78. maddesi ve 314. maddesi ve Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesi gibi, örgütle işlenebilecek suçlar birçok yerde ifade edilmiş; bunun yanı sıra, kanun maddeleriyle yapılan göndermeler sayesinde suçlar birbirine bağlanmıştır14 .

Evik’e göre, TCK’nın 220. maddesinde ifade edilen “Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma” suçu, seçimlik hareket olarak hem örgüt kurmak hem de örgütü yönetmek ve üye olmak fiillerini suç kapsamına aldığından, başlığın yalnızca “örgüt kurma” hareketinden söz etmesi eksikliktir. Kanaatimizce de madde başlığı olarak “Suç İşlemek Amacıyla Örgütlenme” ifadesinin kullanılması daha doğru olacaktır. Zira, Evik’in de aktardığı gibi, TCK’nın 220. maddesinin içeriğinde, suç örgütlenmesiyle bağlantılı çeşitli hareketler cezalandırılmıştır15 .

TCK’nın 220. maddesi belirsiz sayıda suçu işlemeye yönelik niyetin varlığını yeterli görerek, belirli bir amaç için birleşenleri ya da belirli şekilde zarar vermeyi planlayanları henüz suç faaliyeti içerisinde bulunmadıkları halde cezalandırmaktadır. Bu haliyle, kanun maddesi klasik ceza hukukunun “zararı” temel alan yapısına uymamaktadır. Oysa, kanaatimizce, birleşme fiiliyle niyet açığa vurulmuştur ve bu açığa vuruş, kamu düzenini bozacak şekilde olmaktadır16 . Bu yüzden, suç işlemek amacıyla örgütlenmenin cezalandırılması gereklidir. Buradaki önemli nokta, bu cezalandırmanın koşullarının iyi belirlenebilmesidir.

II. ORGANİZE HAKİMİYET MEKANİZMASINDAN KAYNAKLANAN DOLAYLI FAİLLİK KURAMI

Suç örgütleri söz konusu olduğunda, halihazırda mevcut olan kanunlar çerçevesinde üst düzey hesap verilebilirlik doktrini benimsenmiştir. Bu nedenle, birden fazla katılımcıyı içeren örgütlü suç faaliyetleriyle başa çıkmak için şahsi sorumluluk ilkesinden uzaklaşıldığı görülmektedir. Çünkü çoğu suç örgütünde hedefler yöneticiler tarafından belirlenmekte ve üyeler, örgütün amaçları doğrultusunda hareket ettiklerinden, bireysel hedeflere yönelik suç işlenmemektedir. Suç örgütü liderini, astlarının gerçekleştirmiş olduğu eylemlerden sorumlu tutma isteği, onun örgüt üyeleri üzerinde uyguladığı zorlama ve baskı derecesine bağlı olmayıp suç örgütü içerisindeki en üst düzey statüsünde bulunma durumundan kaynaklanmaktadır17 .

Bu durum belki de en meşhur ifadesini, milyonlarca Yahudi’nin soykırıma uğratılmasının mimarlarından olan Nazi yetkilisi Adolf Eichmann’ın18 yargılanma sürecinde bulmuş ve ilgili karara yansımıştır. Kudüs Bölge Mahkemesi “genel olarak ölümcül olan aleti kendi elleriyle kullanan kişi olmaktan uzaklaştıkça ve yüksek rütbelere ulaştıkça failin sorumluluğunun kapsamının arttığına19 ” karar vermiştir20 . Ancak, bu durumda, ölümcül aleti kendi elleriyle kullanan kişiden uzaklaşıldıkça ve daha yüksek komuta kademelerine ulaşıldıkça suçluluk boyutu neden artmalı sorusu ortaya çıkmaktadır. Mahkeme kararına göre en büyük problem, klasik suç tiplerinin Eichmann’ın benzersiz eylemlerini tanımlamak için yetersiz olmasından kaynaklanmıştır. Bu dava, bilinen suçlar için geliştirilmiş bir sorumluluk değil, daha ağır bir suçun sorumluluğudur. Buna göre, örgüt liderinin birçok kişiyi öldürmesi veya öldürülmesine sebebiyet vermesi nedeniyle dava açılma zorunluluğu, kişileri öldürmesinden değil, insanlık düzenini ihlal etmesinden kaynaklanmaktadır. Örgüt liderinin haberi olmaksızın veya suçların işleneceğini bilme ihtimali olmamasına rağmen ceza verilmesini, objektif sorumluluğa neden olduğundan dolayı hatalı bulmaktayız.

İsrail Yüksek Mahkemesi tarafından verilen daha sonraki bir kararda21 , yukarıda açıklanan durumun yanlış şekilde uygulandığı görülmüş ve söz konusu kararda, örgütün büyüklüğü konusunda aşırıya kaçılmıştır. Karara konu olan olayda, Beersheba Mezarlığı’nda Yitzhak Sugaker adlı bir mezar taşı hazırlayıcısı, rakiplerine birkaç ay içerisinde işini bıraktıracak şekilde ciddi zarar vermek amacıyla, ücret karşılığında kiralık katil tutmuştur. Kiralık katil, Sugaker’in teklifini kabul etmiş, ancak saldırıyı gerçekleştirmek için o da iki kişi kiralamıştır. Yüksek Mahkeme, Sugaker’in ana suçlu olduğuna ve ilişkide bulunulan dört kişinin onun liderliği altında bir çete oluşturduğuna karar vermiştir. Kanaatimizce bu karar hatalı olup, diğer kişinin haberi olmadan bireyin kendisi örgüt suçundan sorumlu olamaz. AİHM ise, Sugaker’a olayla ilgili diğer üç kişiye uygulanandan daha ağır ceza vermeyi uygun görmüştür. Ancak ilgili karar incelendiğinde, Sugaker’in “çetenin lideri” olarak görülmesine neyin yol açtığı belirtilmemiştir. Kanaatimizce burada örgüt veya çete suçu bulunmamaktadır. Faillerden biri diğerini, diğeri de iki kişiyi azmettirmiştir.

Bu karmaşık durumun çözülebilmesi için, örgüt liderinin sorumluluğu, “organize hâkimiyet mekanizmasından kaynaklanan dolaylı faillik” ve “ikame edilebilirlik” teorisiyle açıklanmaya çalışılmıştır22 .

1963 yılında “organize hâkimiyet mekanizmasından kaynaklanan dolaylı faillik” kuramı, Nazi döneminde askeri personel tarafından işlenen suçlar örnek alınarak Claus Roxin tarafından geliştirilmiştir23 . Bu kuramla birlikte yanıltma ve zorlama yoluyla gerçekleşen dolaylı faillikten farklı bir dolaylı faillik türü ortaya çıkmıştır24 . Buna göre, emir-komuta zinciri kapsamında suç işlenmesi durumunda, yanıltma veya zorlamadan bahsedilemez; çünkü emir verildiğinde25 , o talimatın her ne olursa olsun yerine getirilmesini sağlayacak şekilde oluşmuş bir mekanizma vardır26 . Bu nedenle, emri veren kişinin talimatları doğrultusunda icra edilecek eylemin kim tarafından gerçekleştirileceğine bakılmaz; önemli olan fiilin icra edilmesidir27 . Ayrıca örgüt lideri tarafından verilen talimatı gerçekleştirmesi gereken ön tarafta bulanan kişi bunu yapmazsa, yerine kolayca bir başkası bulunabileceği için, bu doktrinin özelliği, arka masada bulanan kişilerin, icrai faaliyeti gerçekleştiren kişileri tanımamasıdır. Burada en önemli husus, failler arasında emir-komuta zincirinin bulunmasıdır. Örgüt liderinin, kendi emrinde olan örgüt aracılığıyla üyeleri üzerinde kontrol sağladığı durumlarda, işlenen tüm suçlardan dolaylı fail olarak sorumluluğu olabilecektir. Ancak, örgüt liderinin sorumluluğu dolaylı failliğin temel nitelikleriyle açıklanmaya çalışılsa bile, “organize hâkimiyet mekanizmasından kaynaklanan dolaylı faillik28 ” teorisini örgütün işlediği tüm suçlara doğrudan uygulama imkânı bulunmamaktadır29 . Kanaatimizce üye veya yönetici kendi eyleminden sorumlu olur ve ayrıca dolaylı failliğe gerek duyulmaz. Örgütün işlediği suçtan kanun gereği sorumlu olmayanlar eğer dolaylı da olsa suça bilerek katkı sağlamış ve diğerlerini araç konumuna getirmişlerse, onları sorumlu tutulmak için bu teoriden yararlanılabilir.

Belirli bir dönem Avrupa gündeminde olan “Volkswagen Emisyon Skandalı”, bu konuya örnek teşkil etmektedir30 . Bu olayda, üretilen araçların değerlerini farklı göstererek kazanç elde etme çabası, firma adına suçlar işlenerek menfaat sağlamak için çalışıldığını göstermektedir. Şirket yöneticilerinin planları doğrultusunda işlemleri gerçekleştiren failler, suç teşkil eden eylemlerinden doğrudan fail olarak sorumlu olacaklardır. Lakin bu kişilerin iradesini yönlendirebilecek konumda olanlar, kendi imkânlarıyla faillerin ikame edilebilirliği açısından tereddüt yaşamayan ve sonucunda meydana gelebilecek sonuçtan emin konumda olan yöneticileri dolaylı fail şeklinde sorumlu tutulması gerekmektedir31 . Bu teoriyi savunanlara göre, ticari kuruluşların hukuk kurallarına uygun şekilde kurulmuş olması, yönetici ile çalışan arasında suç örgütlerinde olduğu şekilde hiyerarşik zincirin olmaması, bu teorinin reddi için geçerli sebepler değildir32 . Kanaatimizce şirketin hukuka uygun olması önemsiz olup, dolaylı fail zaten üye olmadığından ya örgütü ya da örgüt mensubunu suçu işlemek için kullanmaktadır. Böylece bu teori olsun veya olmasın arka plandaki kişiler sorumlu tutulacaktır.

Örgütlü şekilde gerçekleştirilen suçlar ele alınırken, dolaylı faillik kavramıyla hareket edildiği savunulmuştur. Örneğin, Uluslararası Ceza Mahkemesi, Roma Tüzüğü’nün 25/3-a maddesiyle ön plandaki failin arkasında bulunan kişinin dolaylı fail olabileceğini ifade etmiştir33 . Nitekim aynı Mahkeme, benzer şekilde Ömer Hasan Ahmad Al Bashir kararında, tüzüğün 25/3-a maddesini dayanak göstererek organize yapı üzerindeki egemenliği sonucunda Al Bashir’i dolaylı fail olarak yargılamıştır34 .