Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

“Haters Gonna Hate ... and Lawmakers Gonna Make (Hopefully Something Else)” - Nefret Suçlarıyla Mücadeleye Yönelik Alman Hükümet Tasarısı’na Dair Bazı Gözlem ve Değerlendirmeler

Mustafa Temmuz OĞLAKCIOĞLU

Öz: Uzun zamandan beri, özellikle Web 2.0’nin televizyon ve radyo gibi klasik kitlesel medya araçlarının yerini almasından bu yana medya aracılığıyla gerçekleştirilen iletişimin yeni şekillerinin dilde ve konuşma alışkanlıklarında bir yozlaşmaya yol açtığı düşüncesi ortaya atılmaktadır. Kuşkusuz yeni (sosyal) medya, dildeki değişimi ve gelişimi artırmakta ve sahip olduğu özellikler sayesinde ve sınırlı iletişim parametreleri vasıtasıyla bunu gerçekleştirmektedir. Bu konuda Alman kanun koyucusu bir torba yasayla tehdit (Alman CK § 241), hakaret (Alman CK § 185), işlenmiş bir suçu onaylama ve ödüllendirme (Alman CK §140), suç işlemekle tehdit etmek suretiyle huzuru ve sükunu bozma (Alman CK § 126) gibi suçların, ağırlaştırılmasını öngörmektedir. Bu çalışmada ilgili düzenlemeler eleştirel bir şekilde ele alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Nefret Söylemi, Irkçılık, Hakaret Suçu, İfade Özgürlüğü, Sosyal Medya.

 

BAŞLANGIÇ OLAYI

Bir sosyal medya kullanıcısı, korona virüsü ile ilgili bazı hukuki değerlendirmeler içeren bir gazetecinin yazısını 500’den fazla takipçisi bulunan sosyal medya hesabından paylaşır. Hukuk öğrencisi olduğu anlaşılan bir kullanıcı ise arkadaşlarını etiketler ve bu konunun sözlü sınavları için önem arz ettiğini belirtir. AfD’nin (Almanya için Alternatif Parti) eyalet başkanı olduğu anlaşılan bir başka kullanıcı ise yazının altına “Alman sağlık sisteminden en büyük oranda yararlananlar Almanya’nın kasasına bir kuruşluk dahi katkıları bulunmayan mültecilerdir.” şeklinde yorum bırakır. Başka bir kullanıcı bu paylaşımı beğenir ve altına doğrudan cevap yazarak “Mülteciler iyileştirilemeyen; derhal ortadan kaldırılması gereken bir virüstür; -).” ifadesini kullanır. Profil resminde yeşil arka fon üzerinde üç tane hilal bulunan bir başka kullanıcı ise buna “Siz Almanlar hepiniz NAZİ patateslerisiniz! ÜSTÜN ırk olmadığınız için yine mi korkuyorsunuz!” cevabını yazar. Buna yine bir başka kullanıcı tarafından “Hepiniz (!) nasıl bu kadar aptal olabiliyorsunuz? Beyninize mi s*çıldı? Şu anda birbirimize küfür etmek yerine hepimiz birlik olmalıyız.” şeklinde cevap yazılır. Son olarak gelen yorumda ise virüsün ortaya çıkışına dair ortaya atılan farklı teorileri değerlendiren bir yorum bulunmaktadır. En iyi yorum olarak listelenen bu yorum “Korona virüsü bize Burhan Altıntop’un da Nişantaşı çocuğu olduğunu ve üniversite mezunu arkadaşlarının olduğunu unutturmamalı.” şeklindedir.

I. HÜKÜMETİN NEFRET SUÇLARI TASARISINA DAİR GENEL BİR ELEŞTİREL DEĞERLENDİRME

İletişim aracı olarak sosyal ağları kullanan herkes başlangıç kısmında verilen örneğin sosyal ağlardaki iletişimi az çok doğru bir şekilde gösterdiğini doğrulayacaktır. Kullanıcı, sosyal medyada yüksek ilgi gören bir paylaşımın ırkçılık, yabancı düşmanlığı gibi içeriklere yer verip vermediğini çoğu zaman birkaç saniyede anlar. Web 2.0 ile birlikte değişen iletişim davranışlarının ölçüsü ve etkilerinin neler olduğu konusuna gelindiğinde hukuki durumlarla ilgili araştırmaların henüz başlangıç aşamasında olduğu görülmektedir. Halbuki halihazırda iletişim bilimi ve sosyal psikolojiye dair yapılan pek çok çalışmada, konuşma kültürünün medya aracılığıyla gerçekleşen iletişim kapsamında “yozlaşmasının” nedenleri ve niteliği bakımından çıkarımlar sunan değerlendirmeler bulunmaktadır1 . Bunun yanı sıra kanun koyucunun dikkati bu değerlendirmelerin olası zararlı sonuçlarına ve bununla beraber yozlaşan iletişim kültürü ile artan şiddet eğilimi2 arasındaki bağlantıyı öne süren veya en azından bu bağlantıyı göz ardı etmeyen araştırmalara konsantre olmaktadır. Kamuoyu oluşumunun, demokrasimizin tehlikeye sokulmasının ve bir “korku ve şiddet sarmalı”nın yaklaşan “tahribatı”nı engellemek için nefret suçlarına yönelik bugünlerdeki hükümet tasarısını da bunun içinde sayarsak yakın geçmişte Almanya’da maddi ceza hukukunun sertleştirilmesi kozunun da oynandığı görülmektedir3 .

Kanun koyucunun, amacını gerçekleştirmekteki iradesinin hızlılığı, toplumsal olaylar karşısında Alman toplumundaki öfke ve üzüntüyü paylaşma hissinin, unutma ve kayıtsızlığa dönüşüm hızı ile bağlantılıdır. Bugünkü bilgi toplumu dünyadaki pek çok kötülük ve üzücü olaylardan hemen haberdar olabiliyor. Bu da bireylerin, duygularını sınıflandırmalarını zorlaştırmaktadır. Örneğin, eğer daha önce milletvekillerine sözlü saldırı gerçekleştirildiğinde buna tepki gösterdiyseniz (#künast), kadınlara karşı güdülen nefret (#unhatewomen), antisemitizm ve İslam düşmanlığı gibi konulara karşı da sosyal medyada hemen tavır koymalısınız; bunun hemen ardından aşırı sağcı terörün cumhuriyeti sarsıcı nitelik taşıdığı ((#Lübcke #Hanau) ve bir virüsün sonunda tüm dünyayı tehdit ettiği (#Corona) gibi paylaşımlarda bulunmanız gerekir.

Bu konudaki aşırı beklentinin kanıtı, kanun koyucunun göründüğü kadarıyla dünyadaki tüm kötülüklerden eş zamanlı olarak hesap sormayı amaçlayan torba tasarısıdır. Bu konuda Alman Federal Adalet Bakanı, “Irkçılık ve kadın nefreti, kışkırtıcılar (ya da diğer bir deyişle troller) için genellikle birbirine yakın kavramlardır” ifadesini kullanmış olup4 bunun anlamı; tehdit (Alman CK § 241), hakaret (Alman CK § 185), işlenmiş bir suçu onaylama ve ödüllendirme (Alman CK §140), suç işlemekle tehdit etmek suretiyle huzuru ve sükunu bozma (Alman CK § 126)5 gibi suçların, yani (söz-eylemcilerin bakış açısıyla) tamamen farklı sözlü şekillerde icra edilen roller içeren6 ve (hukukçuların bakış açısıyla) mevcut haliyle zayıf bir temel üzerinde duran ifade suçlarının ağırlaştırılmasının gerektiğidir. Sosyal etkileşimin birbirinden tamamen farklı biçimlerinin hepsinin aynı kefeye konulması sorunu, muğlak bir kavram olan “nefret söylemi (=ing. Hate speech)”7 kavramı ile daha da büyümektedir. Burada ifade edilmek istenen, bazı eylemler her ne kadar sözlü bir şekilde icra edilseler dahi aralarında fiilî ve normatif açıdan oldukça kolay şekilde göze çarpan farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin, insanlara ciddi şiddet eylemlerine yönelik çağrıda bulunmak ya da bireysel (adî) bir tehdit veya “birilerini ortadan kaldırma fantezilerinin anlatılması”8 ile sıradan bir hakaret arasında hem fiilî hem de normatif farklılıklar mevcuttur. Bu farklılık, savaş ilan ettiğiniz her duygusal mekanizmaya aslında yenik düştüğünüz gerçeğine dayandırılabilir. Diğer bir deyişle nefret içerikli paylaşımlar söz konusu olduğunda bu paylaşımlara karşı dile getirilen “düşmanca” ifadelere de dikkat etmek gerekir.

Tehlikeli olarak nitelenen tüm fenomenlerde olduğu gibi, burada da maddi ceza hukukunun mevcut durumunun tatmin edici olmadığı izlenimi doğmaktadır. Gerçekten, Alman Ceza Kanunu’nun özel hükümler kısmının zaman içindeki gelişimi sürekli olarak incelendiği takdirde, kanun koyucunun bugüne kadar belirli ifadeleri cezaya tâbi olacak şekilde yasaklama konusunda hiçbir zaman nazlı olmadığı9 görülmektedir. Ancak, yine de Alman Ceza Kanunu’nun özel hükümlerinde yer verilen suçların neredeyse dörtte birinin doğrudan, bir ifadeye bağlı kılınmış olunması oldukça şaşırtıcı görülebilir. Böyle bir durum karşısında, “göz kararı ölçülülük”, “tartışma iklimi” ve “getirisini-götürüsünü hesaplamak” gibi kavramların kanun koyucunun tasarı konusunda alelacele hareket etmesine makul bir hava katmak için göz boyayıcı söylemler olarak kullanıldığı ilk bakışta anlaşılmaktadır10 . Yine de maddi hukuk bakımından, ifadelerin sadece amaca uygun ve akılcı düşen bir yaklaşımla düzenlenmesi amaçlanıyorsa11 , bu tartışmada çoğu zaman kurbanı olunan üç sezginin12 farkında olmak gerekmektedir13 . Bu üç sezgi aşağıda ele alınmaktadır: