Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Uyuşmazlık Konusu Olan ve Henüz Sınırlandırılmamış Deniz Alanlarına İlişkin Devlet Yükümlülükleri

The State Obligaiıons for the Disputed and Non-Restricted Marine Areas

Gökhan GÜNEYSU

Uluslararası Hukuk’un en önemli konu ve sorunlarından bir tanesi de deniz alanlarının sınırlandırılması meselesidir. Bu mesele, siyasi ve ekonomik yönleri olan karmaşık bir meseledir. Ulusal egemenlik veya egemen haklarla yakından ilgili olduğundan kamuoyunda da ciddi dikkat çeken bir konudur. Bu çalışmanın amacı bu meselenin bir yönünü ele almaktır. Burada sınırlandırmayı nihai olarak sona erdiren bir anlaşma veya karardan önce tarafların, söz konusu uyuşmazlığın konusunu oluşturan deniz alanlarına ilişkin davranış yükümlülüklerini tespit eden BMDHS’nin 74. ve 83. maddelerinin ortak 3. fıkrası önemli kazanmaktadır. Bu çalışmada bu madde bağlamında ortaya çıkan davranış yükümlülüklerinin ne olduğu ortaya konulacaktır.

Uluslararası Hukuk, Uluslararası Deniz Hukuku, Deniz Alanlarının Sınırlandırılması, BMDHS.

Disputes concerning the delimitation of maritime areas are fragile problems. The fact that these disputes pertain to areas with huge fossil-energy sources makes the whole delimitation process even more vulnerable and significant. Before these disputes are solved via an agreement or a delimitation Judgment rendered by international courts or arbitral tribunals, States must abide by two separate obligations of conduct stemming from the 3. paragraph common to the 74. and 83. articles of UNCLOS. This paper aims to analyse these obligations.

Public International Law, International Law of the Sea, Maritime Delimitation, UNCLOS.

GİRİŞ

En az iki devlet arasında uyuşmazlık konusu haline gelmiş deniz alanlarının sınırlandırılması meselesi siyasi, ekonomik ve hukuki yönleri olan karmaşık ve hassas bir problem alan olarak dikkati çekmektedir1. Bu tür uyuşmazlıklar özellikle deniz alanlarında mevcut kaynaklar ve bu kaynaklara hangi devletin sahip olacağı ile yakından ilgilidir. Sınırlandırmanın, hangi şekilde olursa olsun, sona ermesi ile deniz yatağı ve altındaki mineral kaynaklar ile fosil yakıtlarının hangi devlet tarafından münhasıran çıkartılabileceği karara bağlanmış olacaktır. Bu da önemli bir gelir kaynağının söz konusu devlet için yaratılması anlamına gelir. Günümüzde, Münhasır Ekonomik Bölge veya Kıta Sahanlığına ilişkin Devlet iddiaları incelendiğinde, 200 civarı deniz alanında çakışan talepler veya hak iddialarıyla karşılaşılmaktadır2.

Birleşmiş Milletler Şartı’nın 33. Maddesine göre Devletler uyuşmazlıklarına barışçıl çözümler bulmakla yükümlüdür3. Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin (BMDHS) Önsöz’üne4 göre ise, denizlerde mevcut kaynakların hakkaniyete uygun ve verimli bir şekilde kullanılmasını sağlayacak bir hukuki düzenin, karşılıklı anlayış ve işbirliği ruhu içinde yaratılması istenen ideal bir durumdur5. Dolayısıyla ortaya çıkmış ve çıkacak tüm deniz alanları sınırlandırılması uyuşmazlıklarının, hakkaniyete uygun ve verimli kullanımı engellemeyecek biçimde, barışçıl yollar ile çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Barışçıl olmayan yöntemlerin kullanılması böylelikle istenmeyen bir davranış tarzı olarak belirginleşmekte6; verimliliği ve hakkaniyeti beraberce sağlamak isteyen bir takım çözümler ise cesaretlendirilmektedir. Ancak, ulusal menfaati çok yakından ilgilendiren bu anlaşmazlık ve uyuşmazlıkların çözülmesi belli bir zaman alabilmektedir. Uyuşmazlığın ortaya çıkmış olmasından nihai olarak çözümlenmesine kadar geçen zamanda, uyuşmazlık tarafı Devletlerin hakları ve yükümlülüklerinin neler olduğu ciddi bir konudur.

Bu konu hakkında hüküm içeren iki anahtar madde BMDHS bünyesinde mevcuttur7. Bunlar, 74 ve 83. maddelerin 3. fıkralarıdır. Bu ortak hüküm şöyledir8: