Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Tüzel Kişi Organının Ölüme Bağlı
 Tasarrufun Düzenlenmesine 
Katılması

Participation of the Legal Entities’ Organ to Preparation of 
Testamentary Disposition

Cem AKBIYIK

Bu çalışmanın başlıca amacı, Türk Medeni Kanunu m.536’da hükme bağlanan ve resmi vasiyetnamede “düzenlemeye katılma yasağı” başlığını taşıyan emredici kuralın, ölüme bağlı tasarrufun düzenlenmesine katılan tüzel kişi organları bakımından da uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesidir. Ölüme bağlı tasarrufla yararına kazandırmada bulunulacak olan lehtar, gerçek kişilerin yanı sıra, bir tüzel kişi de olabileceği için söz konusu tüzel kişinin organı sıfatına sahip olan kimse de, ölüme bağlı tasarrufun yapılmasına memur ya da tanık sıfatıyla katılmış olabilir. Böyle bir halde, kanun koyucu ölüme bağlı tasarrufun yapılmasına katılan kimselere ve yakınlarına o tasarrufla kazandırmada bulunulmasını açık biçimde yasakladığı için lehine kazandırmada bulunulan tüzel kişi de kanaatimce bundan etkilenecek ve söz konusu kazandırmanın ölüme bağlı tasarrufların iptali davası yoluyla hükümsüz bırakılması söz konusu olacaktır.

TMK m.536, Düzenlemeye Katılma Yasağı, Tüzel Kişinin Mirasçılığı, Ölüme Bağlı Tasarruf, Ölüme Bağlı Tasarrufun İptali.

The main purpose of this study is to examine whether the mandatory rule which is referred to under Article 536 of the Turkish Civil Code and titled as “prohibition on being party to the creation of the testamentary disposition” under the official testament would be applicable to the bodies of a legal entity being party to the creation of the testamentary disposition. Since, besides a real person, a legal entity may also be a legatee, any person who is acting as the body of that legal entity would have been acted as a party to the creation of a testamentary disposition as an officer or a witness. In my opinion, in that case, given that the legislation explicitly prohibits any entitlement of any person and relative being party to such disposition, this prohibition would also be applicable on the legal entity acting as the legatee and therefore its entitlement would be at stake due to an abatement through an action for annulment.

Turkish Civil Code Art.536, Prohibition of Participation to Preparation, Heirdom of Legal Entities, Testamentary Disposition, Annulment of Testamentary Disposition.

İNCELEME

Rahmetli hocamız Prof. Dr. Mustafa Dural’ın anısına düzenlenen “Türk Özel Hukukunda Güncel Gelişmeler” sempozyumu nedeniyle bu çalışmada ele aldığım temel mesele, TMK m.536’da hükme bağlanan ve resmi vasiyetnamede “düzenlemeye katılma yasağı” başlığını taşıyan emredici kuralın, ölüme bağlı tasarrufun düzenlenmesine tüzel kişi organı sıfatına sahip kimselerin katılması durumunda, tüzel kişi lehine yapılan kazandırmalar bakımından uygulanıp uygulanmayacağının belirlenmesidir.

Anılan madde aynen şöyledir:

“e. Düzenlemeye katılma yasağı

Madde 536- Fiil ehliyeti bulunmayanlar, bir ceza mahkemesi kararıyla kamu hizmetinden yasaklılar, okur yazar olmayanlar, mirasbırakanın eşi, üstsoy ve altsoy kan hısımları, kardeşleri ve bu kişilerin eşleri, resmî vasiyetnamenin düzenlenmesine memur veya tanık olarak katılamazlar.

Resmî vasiyetnamenin düzenlenmesine katılan memura ve tanıklara, bunların üstsoy ve altsoy kan hısımlarına, kardeşlerine ve bu kişilerin eşlerine o vasiyetname ile kazandırmada bulunulamaz.”

İncelememin hemen başında vurgulamak isterim ki, resmi vasiyetnamenin düzenlenmesine ilişkin bu emredici kural, yalnızca resmi vasiyetnameler için değil, TMK m.539/Son fıkra hükmü gereği “sözlü vasiyette” ve keza TMK m.545 gereği “miras sözleşmeleri” hakkında da geçerlidir. Gerçekten de, TMK m.539/Son fıkraya göre, “Resmî vasiyetname düzenlenmesinde okur yazar olma koşulu dışında, tanıklara ilişkin yasaklar, sözlü vasiyetteki tanıklar için de geçerlidir”. Yine miras sözleşmesinin şeklini düzenleyen TMK m.545’e göre de, “Miras sözleşmesinin geçerli olması için resmî vasiyetname şeklinde düzenlenmesi gerekir”. Bu nedenle, tüzel kişi organının düzenlenmesine iştirak ettiği hukuki işlemin resmi vasiyetname ile sınırlı kalmayacağı gözetilerek bundan sonraki açıklamalarda, resmi vasiyetnamenin yanında sözlü vasiyeti ve miras sözleşmesini de kapsar biçimde, şekli anlamıyla ölüme bağlı tasarruf terimini kullanmayı tercih edeceğim.

Belirtmek gerekir ki, resmi vasiyetnamenin düzenlenmesine katılan memur ve tanıklar ile bunların yakınlarına kazandırmada bulunulmasını yasaklayan TMK m.536 fıkra II, 1926 tarihli ve 743 Sayılı Medeni Kanun m.483’de bir “yanlışlık ya da unutkanlık” sonucu yer almamıştı1 . Buna rağmen bu boşluk, öğreti ve uygulama tarafından İsviçre Medeni Kanunu Art.503/II dikkate alınarak doldurulmuştu. Ayrıca eski MK m.500/II’de yer alan “şekle ait noksan, vasiyetnamenin tanzimine iştirak edenlere veya aileleri efradından birine teberru yapılmaktan ibaret ise, yalnız o teberru iptal edilir” hükmü de unutulan bu kanun boşluğunu doldurmak için bir gerekçe olarak kullanılmıştı2 . Bugüne gelecek olursak, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu, bu kanun boşluğunu gidererek eski m.483’ü karşılayan yeni 536. maddeyi, yukarıda yer verdiğimiz gibi İsviçre Medeni Kanunu’na paralel olarak iki fıkra halinde yeniden düzenlemiştir. Ayrıca TMK m.558/III hükmü de, “İptal davası, ölüme bağlı tasarrufla kendilerine, eşlerine veya hısımlarına kazandırma yapılanların tasarrufun düzenlenmesine katılmalarının yol açtığı sakatlığa dayandığı takdirde tasarrufun tamamı değil, yalnız bu kazandırmalar iptal edilir” demek suretiyle m.536/II’de düzenlenen yasağa uyulmamasının yaptırımını “kısmen hükümsüz bırakma” (kısmi iptal) olarak ayrıca hükme bağlamıştır3 .

TMK m.536 yakından incelendiğinde maddede iki farklı yasağın söz konusu olduğu görülmektedir. Maddenin ilk fıkrası, kimlerin resmi vasiyetnamenin düzenlenmesine memur veya tanık olarak katılamayacakları hususunu düzenlerken, maddenin ikinci fıkrası ise, resmi vasiyetnamenin düzenlenmesine katılan memura ve tanıklara, bunların üstsoy ve altsoy kan hısımlarına, kardeşlerine ve bu kişilerin eşlerine yönelik olarak o vasiyetnamede kazandırmada bulunulmasını yasaklamaktadır. Eklemek isterim ki, mehaz kanun niteliğindeki ZGB. Art.503/II’de olduğu gibi, Fransız Medeni Kanunu’nda da, resmi vasiyetnamenin düzenlemesi ile ilgili hükümlerde benzer yasaklar göze çarpmakta ve tanıklar ile onların hısımlarına kazandırmada bulunulamayacağı esası benimsenmektedir (Code Civil, Art.975, 980).

Gelinen bu noktada bir saptamada bulunmam gerekirse, İsviçre/Türk Hukuklarında ZGB. Art.503/II; TMK m.536 /II’de şekil kurallarının içerisinde yer verilen bu yasaklayıcı hükmün, ölüme bağlı tasarrufun şekline ilişkin bir düzen kuralı getirmekten çok, iradi mirasçılık yoluyla mirasta hak sahibi olunmasına engel oluşturan özel bir kural niteliğinde olduğunu söylemek daha doğru olur4 . Diğer bir anlatımla, maddede öngörülen bu yasak, TMK m.580-581’de yer alan “mirasa ehil olma”ya engel oluşturan istisnai bir hüküm olarak kabul edilebilir. Ayrıca bu kuralın yaptırımının bir diğer özelliği de, bütün ölüme bağlı tasarrufun değil de, sadece işleme katılan söz konusu kişiler -bu inceleme bakımından organının işleme katıldığı tüzel kişiler- lehine yapılmış olan kazandırmaların iptal edilebilir olmasındadır. Bu yüzden ZGB. Art.503/II; TMK m.536/II hükümlerinin bir “nispi hükümsüzlük” sebebi oluşturdukları söylenmektedir5 .

Diğer bir anlatımla, bu düzenlemeyle yalnızca ölüme bağlı tasarrufun düzenlenmesine memur veya tanık sıfatıyla katılanlar ve onların yakınları, tasarruftan kendi lehlerine bir miras menfaati sağlayamazlar6 . Dolayısıyla ölüme bağlı tasarrufta yer alan diğer kazandırmalar, bundan etkilenmez ve geçerliliklerini sürdürür. Böyle olmakla birlikte, iptal edilen kazandırma ile ölüme bağlı tasarruftaki diğer kazandırmalar arasında, miras bırakanın sakatlığı bilseydi ölüme bağlı tasarrufun tümünü yapmayacağı şeklinde sıkı bir bağ bulunduğu açıkça anlaşılırsa (ispat edilirse), o takdirde ölüme bağlı tasarrufun tümü iptal edilebilir (TBK m.27/II)7 .

İşte bu inceleme bakımından da, anılan maddenin ikinci fıkrası doğrultusunda, ölüme bağlı bir tasarrufla gerçek kişiler yararına yapılmış kazandırmalar konu dışında bırakılarak, özellikle tüzel kişi lehine bir kazandırma yapılması durumunda, söz konusu tüzel kişinin yetkili organının, işlemin yapılmasına “memur veya tanık” sıfatıyla katılması halinde, tüzel kişi lehine yapılan kazandırmanın geçerli sayılıp sayılmayacağı hususu tartışmaya açılmaktadır. Bunun gibi, 536. maddenin ilk fıkrasında yer alan ve kimlerin resmi vasiyetnamenin düzenlenmesine memur veya tanık sıfatıyla katılamayacaklarına ilişkin olarak getirilmiş bulunan yasaklayıcı kural da, bu incelemenin başlıca amacını oluşturmamaktadır.

Gerçi, tüzel kişinin organı sıfatına sahip olan bir kimsenin, 536. maddenin ilk fıkrasında belirtildiği üzere fiil ehliyetinin bulunmaması ya da daha doğru olarak sonradan bu ehliyetini kaybetmesi ya da bir ceza mahkemesi kararıyla kamu hizmetinden yasaklı hale gelmesi pekâlâ söz konusu olabilir. Bu durumdaki kişinin, tüzel kişinin organı sıfatını sürdürmesi, fiil ehliyeti kaybı veya kamu hizmetinden yasaklı duruma düşme nedeniyle kanunen mümkün olmamakla birlikte, onun ölüme bağlı tasarrufun düzenlenmesine memur ya da tanık sıfatıyla katılması, organ sıfatını yitirmesine rağmen her nasılsa söz konusu olursa, hukuki işlemin şekle aykırılık nedeniyle iptal edilmesi de maddenin bu ilk fıkrası gereği mümkün hale gelecektir. Ancak böyle bir olasılık, yalnızca lehine kazandırmada bulunulan tüzel kişiyi etkilemekle kalmayacak ve ölüme bağlı tasarrufun içerisinde yer alan kazandırmalar ile maddi anlamda ölüme bağlı tasarrufların tamamı, şekle aykırılık sebebiyle kimin lehine yapılmış olursa olsun geçersiz bırakılabilecektir (TMK m.557/b.4). Öğretinin “mutlak katılma yasağı” olarak tanımladığı bu ilk fıkra hükmüne göre ölüme bağlı tasarruf, sanki tanıksız yapılmış gibi kabul edilecek ve bu durum, resmi vasiyetname için öngörülen şekil şartının ihlali olarak değerlendirilecektir8 .

Buna karşılık, tasfiye sürecine giren ya da hakkında iflas kararı verilen bir tüzel kişiliğin tasarruf yetkisi ve benzeri bazı medeni hakları bu süreçte kısıtlanmış olsa bile, tüzel kişilik sona ermediği ve organ sıfatına sahip kimseler bakımından bu durum bir yasak oluşturmadığı için bunların ölüme bağlı tasarrufun düzenlenmesine katılmaları, TMK m.536/I anlamında bir şekle aykırılık oluşturmayacaktır9 .

Gelinen bu noktada, tüzel kişilerde “organ kavramı”ndan da biraz söz etmek doğru olacaktır. Bilindiği gibi, tüzel kişiler organları aracılığıyla hak edinir ve borç üstlenirler. Bu bakımdan, tüzel kişinin iradesi de, organları aracılığıyla oluşur. Diğer bir anlatımla, tüzel kişiler fiil ehliyetlerini organları vasıtasıyla kullanarak kendi lehine haklar ve aleyhine borçlar yaratır (TMK m.49-50). İşte tüzel kişinin iradesini ortaya koymak ve işlevlerini yerine getirmek görevi kendilerine verilen örgüt ve örgütlere de “tüzel kişinin organları” denilmektedir. Tek kelimeyle, organlar tüzel kişinin zorunlu bir unsuru, onun tamamlayıcı (bütünleyici) parçası niteliğindedir. Bu bakımdan organ vasıtasıyla harekete geçen, bizzat tüzel kişinin kendisidir. Organın arkasında saklı bulunan başka bir kişi ya da örgüt yoktur. Organ tüzel kişinin bünyesine giren ve ondan ayırt edilmesi mümkün olmayan bir parçası durumunda olduğundan, organ vasıtasıyla harekette bulunan, iradesini açıklayan veya bir hukuki işleme girişen de bizzat tüzel kişinin kendisi oluyor demektir10.

Tüzel kişiler, nasıl bir örgüte yani hangi organlara sahip bulunacaklarını bizzat kendi tüzükleri veya kuruluş belgeleriyle serbestçe belirleyebilirler. Buna rağmen, kanun koyucu da her tüzel kişi tipinde mutlaka bulunması zorunlu olan organların türlerini özel olarak belirlemiştir. Tüzel kişi adına hareket edenlerin organ olup olmadıklarının belirlenmesi de bu bakımdan büyük önem taşır. Dar bir tanımla, yalnızca tüzel kişinin iradesinin oluşmasına katılan kimseler yani tüzük veya kuruluş bildirgelerinde gösterilen kimseler ile kanunen zorunlu olan örgüte mensup olan kimseler organ sayılır.

Buna karşılık, organ kavramına geniş anlam veren ve bilhassa İsviçre Federal Mahkemesi’nce geliştirilerek bugün öğreti ve uygulamada hâkim olan anlayış, tüzel kişilerin yönetim ve temsil işlerine yönetim kurulu ile birlikte katılma yetkisine sahip bulunanları; Tüzel kişiyi bağlayacak biçimde imza yetkisi yönetim kurulu ile birlikte kendilerine ait bulunanları; Görevlerine yönetim kurulunca son verilemeyenleri; Yönetim kurulunun otoritesine tabi olmaksızın az ya da çok sürekli bir işlevi yerine getirenleri; Yönetim kurulu ile aralarında çıkan anlaşmazlıkların genel kurulca çözümlendiği örgütleri de, tüzel kişinin organı olarak kabul etmektedir11. Benzer şekilde, “fiili organ” kavramını dikkate alan bu anlayış doğrultusunda, tüzel kişi ortaklıklarında organ sıfatına sahip olmamakla birlikte pay çoğunluğunu elde bulunduran hâkim konumdaki ortakları da bu çerçevede değerlendirmek kanımca doğru olur. Buna karşılık, tüzel kişinin bünyesinde çalıştırılan ve yukarıda belirtilen yetkilere sahip bulunmayan alelade bir çalışan ya da memur, organ sıfatına sahip bir kişi olarak nitelendirilmemelidir12.

İşte yukarıda özellikleri açıklanmaya çalışılan organ sıfatına sahip kişi vasıtasıyla harekete geçen, bizzat tüzel kişinin kendisi olduğuna ve organ vasıtasıyla iradesini açıklayan veya bir hukuki işleme girişen de bizzat tüzel kişinin kendisi sayıldığına göre, ölüme bağlı tasarrufla tüzel kişi lehine bir kazandırma yapılması durumunda, söz konusu tüzel kişinin yetkili organının, işlemin yapılmasına memur veya tanık sıfatıyla katılması halinde, tüzel kişi lehine yapılan kazandırmanın TMK m.536/II’de sayılan yasak kapsamında değerlendirilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Zira maddenin ikinci fıkrası, resmi vasiyetnamenin düzenlenmesine katılan memura ve tanıklara, bunların üstsoy ve altsoy kan hısımlarına, kardeşlerine ve bu kişilerin eşlerine yönelik olarak o vasiyetnamede kazandırmada bulunulmasını yasaklamaktadır.

O halde, tüzel kişi yararına ölüme bağlı bir tasarrufla kazandırma yapılması söz konusu olduğu takdirde, hukuki işleme memur ya da tanık sıfatıyla katılan tüzel kişinin organı, gerçekte tüzel kişinin bizzat kendisi sayılacağı ve açıklamış olduğu irade de bizzat tüzel kişinin iradesi olarak kabul edileceği için tüzel kişi lehine yapılan kazandırmayı, TMK m.558/III gereğince iptal edilebilir hale getirmektedir. Zira TMK m.536/II kuralının getirmiş olduğu yasaklama, ölüme bağlı tasarrufun düzenlenmesine memur veya tanık sıfatıyla katılanlara ve onların yakınlarına, tasarruftan kendi lehlerine bir miras menfaati sağlayamamaları için getirilmiştir. Bu bakımdan tüzel kişinin organı sıfatına sahip olan kimseler, ölüme bağlı tasarrufun yapılmasına memur ya da tanık sıfatıyla katıldığı ve o ölüme bağlı tasarrufla tüzel kişi yararına bir kazandırmada bulunulduğu takdirde, organ sıfatına sahip olanları, bu sıfatın ve işlevin dışında adeta üçüncü bir kişi olarak kabul ederek m.536/II’de yer verilen kazandırmada bulunma yasağının kapsamı dışında bırakmak kanımca mümkün değildir. Burada eklemek gerekir ki, organ sıfatına sahip olan kimse, tüzel kişinin temsilcisi ya da vekili durumunda da değildir. Organ, tüzel kişinin yasal temsilcisi olmadığı gibi bir hukuki işlemle tüzel kişi adına hareket eden bir üçüncü kişi de sayılmaz. Bu bakımdan görüşüme göre, TMK m.536/II’de yer verilen kazandırmada bulunma yasağının, tüzel kişi organının hukuki işleme katılması durumunda kazandırma lehtarı bu tüzel kişiye “doğrudan uygulanması” gerekir.

Belirtmek isterim ki, TMK m.536 düzenlemesinden söz eden miras hukukuna ilişkin eserlerde bu olasılıktan hiç söz edilmemekte ve anılan kural da, adeta ölüme bağlı tasarrufla kazandırmadan yararlananlar yalnızca gerçek kişiler olabilirmişçesine kaleme alınmış izlenimi yaratmaktadır. Belki de bu sebepten ötürü, konuyla ilgili bir Yargıtay kararına da rastlamak mümkün olmamıştır. Oysa ölüme bağlı tasarrufla yararına kazandırmada bulunulacak olan lehtar, gerçek kişilerin yanı sıra, bir tüzel kişi olabileceği gibi söz konusu tüzel kişinin organı sıfatına sahip olan kimse de, ölüme bağlı tasarrufun yapılmasına memur ya da tanık sıfatıyla katılmış olabilir. Böyle bir halde, kanun koyucu ölüme bağlı tasarrufun yapılmasına katılan kimselere ve yakınlarına o tasarrufla kazandırmada bulunulmasını açık biçimde yasakladığı için lehine kazandırmada bulunulan tüzel kişi de bundan etkilenecek ve söz konusu kazandırmanın ölüme bağlı tasarrufların iptali davası yoluyla hükümsüz bırakılması söz konusu olacaktır (TMK m.558/III).

Buna karşılık lehine kazandırmada bulunulan tüzel kişinin organı sıfatına sahip kimselerin üstsoy ve altsoy kan hısımları, kardeşleri ve bu kişilerin eşleri, memur ya da tanık sıfatıyla ölüme bağlı tasarrufun düzenlenmesine katıldıkları takdirde, sözü edilen yasağın kapsamı dışında değerlendirilmeleri doğru olur. Örneğin lehine kazandırmada bulunulan bir dernekte veya vakıfta, yönetim kurulu üyesi sıfatına sahip olan kimsenin çocuğunun ya da kardeşinin tanık olarak hukuki işleme katılması durumunda, m.536/II’de yer verilen kuralın işletilmesi söz konusu olamaz. Zira hukuki işleme katılan organ sıfatına sahip olan kimse, gerçekte bizzat tüzel kişinin kendisi kabul edildiği için anılan yasağın kapsamında değerlendirildiği halde, organ sıfatına sahip kimsenin yakınlarının (aile efradından birilerinin) aynı zamanda tüzel kişinin de yakınları oldukları hukuken ileri sürülemez. Emredici ve yasaklayıcı kurallar içeren kanun hükümlerinin, bu şekilde genişletici bir yorumla uygulanması, amacı aşan bir yorum yöntemi olarak kabul görmeyeceğinden, TMK m.536/II’de düzenlenen kazandırmada bulunma yasağının bu son ihtimalde uygulanmaması yerinde olur13 .

Bunun dışında, tüzel kişinin organı sıfatına sahip kimsenin düzenlenmesine katıldığı bir ölüme bağlı tasarrufta, gerçek lehtar tüzel kişi olsun veya olmasın, münhasıran o kimsenin şahsını veya kanunda sayıldığı şekliyle aile efradından birini gözeten bir kazandırmada bulunulursa, elbette bu durum da kazandırma yasağı kapsamında değerlendirileceği için münhasıran o kimseyi veya yakınlarını gözeten kazandırmanın iptali de talep edilebilir (TMK m.558/III).

Buna karşılık, organ sıfatıyla ölüme bağlı tasarrufun düzenlenmesine katılan kimse, vasiyette bulunan tarafından vasiyeti yerine getirme görevlisi olarak atanmışsa, bu kişiye görevi karşılığı o tasarrufla bir ücret belirlenmesi, tasarrufu kısmen hükümsüz kılmaz. Ancak görülecek işin karşılığı olarak gösterilen ücret, bunu aşarak bir kazandırma (belirli mal vasiyeti) niteliğini taşırsa, o takdirde tasarrufun düzenlenmesine tanık olarak katılan kimseye yapılan bu teberru hükümsüz bırakılabilir. Bununla birlikte bu kimseyi vasiyeti yerine getirme görevlisi olarak atayan maddi anlamda tasarruf, geçerli olarak kalır14 .

Konuya son vermeden belirtmek isterim ki, Fransız Medeni Kanunu Art.909, sağlık hizmetlerinde görevli bulunan personel ve yardımcıları ile tüzel kişilerin, hastalıkları nedeniyle bakım ve gözetimlerini üstlendikleri kimselerin, bakım karşılığı olarak verdikleri dışında kalan sağlar arası veya ölüme bağlı kazandırmalarından yararlanmalarını da açık bir düzenlemeyle yasaklamıştır. Bu düzenlemenin hukukumuz bakımından da dikkate değer noktası, tüzel kişiler de dâhil olmak üzere “condicionis implendea causa” yani “borcun yerine getirilmemesi nedeniyle bir şeyin verilmesi” hallerini, kazandırma kavramının dışında tutmasıdır15 . Örneğin, vasiyetçinin bir dernek ya da vakıf yararına birikmiş aidat borçlarını karşılamak üzere yaptığı belirli bir mal vasiyeti, derneğin ya da vakfın yetkili organı ölüme bağlı tasarrufun düzenlenmesine tanık olarak katılmış olsa bile bir kazandırma olarak nitelendirilmeyecek ve bunun iptali de istenemeyecektir. O halde, ölüme bağlı tasarrufun düzenlenmesine katılan kimseler ve onların hısımları lehine, ifa edilmemiş borçların vasiyet yoluyla yerine getirilmek istenmesi hali, bir kazandırma (teberru) oluşturmayacaktır.

Sonuç olarak belirtmek gerekirse, İsviçre/Türk Hukuklarında ZGB. Art.503/II; TMK m.536/II’de yer verilen “ölüme bağlı tasarrufun düzenlenmesine katılanlara ve onların yakınlarına yönelik kazandırmada bulunma yasağının” yalnızca gerçek kişilere özgü bir yasaklayıcı kural olduğunu kabul etmek, yani tüzel kişi lehine yapılan kazandırmaları, tüzel kişinin organı ölüme bağlı tasarrufun düzenlenmesine katılmış olmasına rağmen bunun dışında bırakmak ve bu konuda “menfi çözüm” olduğunu varsaymak, bir an için savunulabilir gözükse bile bu, en başta Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bir durum oluşturacaktır.

Böyle olmakla birlikte, “de lege ferenda” bu konudaki belirsizliği giderecek şekilde, TMK m.536 /II’de yer verilen kazandırmada bulunma yasağına ilişkin kuralın, tüzel kişiler de dâhil olmak üzere herkes için söz konusu olduğunu gösteren daha açık bir düzenleme yerine, TMK m.532 ve devamında yer verilen, resmi vasiyetnamede tanıklara ilişkin tüm düzenlemelerin tamamen yürürlükten kaldırılması da kanımca düşünülmelidir. Nitekim Almanya’da resmi vasiyetnamedeki memur ve tanıklara ilişkin özel şekil kurallarını içeren BGB § 2234-2237 hükümleri yürürlükten kaldırılmış ve resmi vasiyetnamenin düzenlenme koşulları oldukça sadeleştirilmiştir. BGB § 2249/2250’de yalnızca acil ve zorunlu koşullar için öngörülen sözlü vasiyette, tanıkların katılımı öngörülmüş ve düzenlemeye katılan tanıklara kazandırma yapılamayacağı kuralı benimsenmiştir. Bizim hukukumuzda da, BGB de olduğu gibi hukuki işlemlerin şekline ilişkin yasaklayıcı hükümleri azaltan kanun değişikliklerinin yapılması, Medeni Kanun’da özellikle ölüme bağlı tasarrufların düzenlenmesindeki sıkı şekilcilikten kurtulmak adına mutlaka düşünülmelidir.

KAYNAKÇA

AKİPEK, J./AKINTÜRK, T./ATEŞ-KARAMAN, D.; Türk Medeni Hukuku Başlangıç Hükümleri Kişiler Hukuku, Cilt 1 10. bası İstanbul 2013

ANTALYA, O. G./SAĞLAM, İ; Miras Hukuku, 3. bası İstanbul 2015

AYİTER, N./KILIÇOĞLU, A.; Miras Hukuku, 3. bası Ankara 1993

DURAL, M./ÖZ, M. T.; Türk Özel Hukuku Cilt IV, Miras Hukuku, 8. bası

ESCHER, A.; Zürcher Kommentar Band III Das Erbrecht, 1. Abteilung 3. Auflage Zurich 1959

GÖNENSAY, S./BİRSEN, K.; Miras Hukuku, 2. bası İstanbul 1963

İMRE, Z./ERMAN, H.; Miras Hukuku, 9. bası İstanbul 2013

İMRE, Z.; Türk Miras Hukuku, 4. bası İstanbul 1978

KILIÇOĞLU, A.; Miras Hukuku, 7. bası Ankara 2009

KOCAYUSUFPAŞAOĞLU, N.; Miras Hukuku, 3. bası İstanbul 1987

KÖPRÜLÜ, B.; Miras Hukuku Dersleri, 2. bası İstanbul 1985

OĞUZMAN, M. K./SELİÇİ, Ö./OKTAY-ÖZDEMİR, S.; Kişiler Hukuku, 12. bası İstanbul 2012

OĞUZMAN, M. K.; Miras Hukuku, 6. bası İstanbul 1995

PIOTET, P.; Traité de droit privé suisse, tome IV, droit successoral, Fribourg/Bâle 1975

TUOR, P.; Berner Kommentar, Band III Das Erbrecht, 1. Abteilung 2. Auflage Bern 1964

(*) İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi,
 [email protected]