Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ceza Hukukunda Fiili Hata

Factual Error in Criminal Law

Cengiz APAYDIN

Ceza sorumluluğu kişisel olup, kusura dayanmaktadır. Bu kurala göre, bir kişinin bir fiilinden dolayı sorumlu tutulabilmesi için kusurlu olması gerektiğinden hareket edilerek, kaçınamayacağı bir hataya bağlı olarak yaptığı fiilin hukuka aykırı olduğunu bilmeyen kişinin kusurlu sayılamayacağı açıktır. Fiili hata en yaygın hata halidir. Fiili hataya düşmekte kusurlu olan fail, fiilden dolayı sorumlu olacaktır. Hatanın kaçınılabilir olması halinde ise ancak cezasının indirilmesi mümkündür. Hatanın kusurluluğu kaldırabilmesi için, failin hataya düşmesinde taksir düzeyinde bile bir kusurunun bulunmaması gerekir.

Ceza Hukuku, Hata, Fiili Hata, Hata Nedeniyle Verilen Kararlar.

Criminal responsibility is individual and depends on faults. Due to this rule, considering the fact that, for keeping someone responsible for his/her act, he/she must be faulty, therefore it is clear that, someone may not be deemed faulty, if he/she shall not be aware that his/her act is violating the law which was caused by an unavoidable error. Factual error is the most common type of error. In factual errors, the faulty perpetrator will be responsible for his/her act. If the error is in an avoidable manner, then his/her penalty may be only diminished. An error may abolish the fault only when the perpetrator shall not have any fault in falling into such error, even in the negligence level.

Criminal Law, Error, Factual Error, Decisions Given as a Result of an Error.

1. Genel Olarak

Türk Ceza Kanunu (TCK) fiili hatayı suçun kanuni tanımındaki maddi, yani objektif nitelikli unsurların bilinmemesi olarak ifade etmiştir. Suçun kanuni tanımındaki maddi unsurlar, eylemin suç oluşturması için bulunması gerekli hususlardır1. Suçun maddi unsurlarını hareket, netice, nedensellik bağı, fail, mağdur, konu ve nitelikli unsurları olarak alt unsurlara ayırmaktayız2 . Bir hareketin belirli bir suç bakımından elverişliliğinin belirlenmesinde, kullanılan aracın ve suçun maddi konusunun özellikleri önem taşır. Hareket, araç ve konu bakımından da neticeyi meydana getirmeye uygunsa elverişli hareketten söz edilecektir. Hareketi bilmek ve istemek demek, kullanılan aracı ve suçun maddi konusunu ve özelliklerini de bilmeyi gerektirir. Nitekim TCK’nın 30’uncu maddesinin birinci fıkrasında, "suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz" denilerek, suç tanımındaki maddi unsurlar harekete bağlanmıştır. Hareket dışındaki maddi unsurlarda hata, doğal olarak neticeye yönelik iradeyi de etkilemektedir3 .

Fiili hata, bir algılama hatasıdır, yani duyu organları ile algılanabilen bir şeyin veya gerçekliğin eksik veya yanlış olarak, bir başka deyişle olduğundan farklı bir biçimde algılanmasıdır4 . Hata gerçeğin bilinmemesi veya yeterli derecede bilinmemesi dolayısıyla yanlış bir hüküm verilmesini ifade eder ve bu bakımdan bilmemeyi de kapsar5 . Ancak bilmeme, olumsuz bir nitelik taşıdığı halde, yanlış da olsa, yanılma belirli bir kanaatin, varlığını ifade eder6 .

Hatanın kaynağı uzaklık, aydınlatma, nesnenin biçimi vs. dış faktörlerden (objektif sebepler) veya miyop, daltonizm vs. gibi faile özgü (sübjektif sebepler) etkenlerden doğmuş olabilir. Fiili yanılma; öznel veya nesnel sebeplerden vücuda gelmiş olması fark etmeksizin failin dışsal olanı içselleştirmesi esnasında düşmüş olduğunu yanlışa karşılık gelir7 .

Fiil üzerinde hata, akıl yoluyla kavranan bir durumun doğru bilinmemesinden de kaynaklanabilir. Karşısındaki kişinin memur olduğunu veya taşınabilir malın başkasına ait olduğunu bilmeden davranan failin durumu buna örnek olarak gösterilebilir8 . Netice olarak fiili hata kavramı algılama yanılgısının da ötesinde öznenin bilgilenmesinden doğmuş bir olgudur9 .

Fiili hatanın suç üzerindeki etkisi 765 sayılı Türk Ceza Kanununda düzenlenmişti. Bununla beraber manevi unsurla ilgili, ilkelerden hareketle, esaslı hata biçimindeki fiili hatanın kastı ortadan kaldırdığı kolayca söylenebiliyordu. Çünkü kastın varlığı için hareketin ve sonucun iradi olmasından başka, suçu oluşturan ve kanuni tanımda yeri olan diğeri bütün kurucu unsurların bilinmesi gerekir. Kurucu unsurlardan biri veya daha fazlası üzerindeki hata, kastı bilme unsurunun ve dolayısıyla kastın gerçekleştirilmesini önler. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 30’uncu maddesinde, ”fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen kimse, kasten hareket etmiş olmaz”, hükmüne yer verilerek fiili hata, yasal bir düzenlemeye bağlanmıştır10 . Failin, istediğinden farklı bir fiilin gerçekleşmesine neden olan hata asıl olarak kastın ‘bilme” unsuru ile ilgilidir. Bilgisizliğin bir hataya yol açması sonucu fail, gerçekte istemediği bir fiili meydana getirmektedir11 . Fiili hatanın (unsur yanılgısının) konusunu suçun maddi unsurları oluşturmaktadır. Kastın kapsamında bulunması gereken hususlar, bu tür hatanın anlaşılması bakımından önem taşımaktadır. Aslında fiili hata kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir hata ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir12 .

Fiil üzerindeki hata kastı kaldırmakla birlikte kanunda öngörülen hallerde failin taksirinden dolayı sorumluluğu söz konusu olabilir. Ancak, bu sorumluluk hatanın kaçınılabilir olup olmamasına göre belirlenecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 30’uncu maddesinin birinci fıkrasında hatanın kaçınılmaz bir hata olması gerektiği belirtilmemiş ise de; kastı ortadan kaldıran bu hatanın kaçınılmaz olması şarttır.

Suç tipinde yer alan unsurlarda yapılan yanılma, fiili hata13 olup, fiile suç özelliği veren bu unsurlardaki esaslı hata kastı kaldırır. Örneğin fail, kendisinin zannederek başkasının eşyasını aldığı halde failin kastından bahsedilemez. Çünkü fiil üzerindeki esaslı hatası nedeniyle yararlanma kastı bulunmamaktadır.

Fiil üzerindeki esaslı hatanın kastı kaldırması, ceza sorumsuzluğu anlamına gelmemektedir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 30’uncu maddesinin birinci fıkrasında yer alan, “fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hali saklıdır” şeklindeki ifadeyle, hataya dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık nedeniyle sebebiyet verilmesi halinde failin taksirinden dolayı sorumlu olacağı belirtilmiştir. Ancak bunun için suçun taksirle işlenen bir suç olması gerekir. Örneğin, avlanma sırasında ava ateş ettiği düşüncesiyle hareket ederken arkadaşının ölümüne sebebiyet verme olayında, failin taksirinin bulunması halinde, eylem Kanunda taksirle işlenen bir suç olarak da tanımlandığı için olayda taksirle adam öldürme suçundan sorumlu tutulacaktır. Ancak, kendisinin olduğunu düşünerek başkasının paltosunu vestiyerden alan failin hatasında, taksirin varlığı kabul edilse bile Yasada hırsızlık eyleminin, ancak kasten işlenebileceği belirtildiği için ve hırsızlığın taksirle işlenmesi mümkün olmadığı için, olayda ceza sorumluluğu bulunmamaktadır.

Ceza hukuku açısından hataya düşmekte kusurlu veya kusursuz olunması şeklinde bir ayırımın yapılması ve bu ayırımın ceza sorumluluğun belirlenmesinde önem taşıması kaçınılmazdır. Bu ayırıma göre mazur görülmeyen, yani kusurlu hata, dikkatsiz ve özensiz davranmaktan kaynaklanan önlenebilir bir hatadır. Mazur görülebilir, yani kusursuz hata ise, failin hataya düşmek konusunda hiçbir nedenle kınanmadığı durumda söz konusu olur. Ancak bu halde esaslı (kaçınılmaz) olması şartıyla yapılan hata sorumluluğun her türlüsünü ortadan kaldırır14 .

2. Suçun Maddi Unsurlarında Hata

Suç tipinde yer alan unsurlarda yapılan yanılma fiili yanılmadır15 . Unsurlardan maksat ise, bir fiilin suç teşkil etmesi için bulunması zorunlu olan husus olduğuna göre, bu unsurlardan birine ilişkin olan fiili yanılma, belirli şartların bulunması halinde, kusurluluğu ortadan kaldırabilir16 . Esasen unsur hatası kastı ortadan kaldırdığına göre, böyle bir hata, ancak kastın kapsamında kalan konular hakkında olabilir. Zira kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmesini gerektirmektedir. Dolayısıyla hata, kastın bilme unsuru ile ilgili olduğu için, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilinmemesi halinde kasten işlenen bir haksızlıktan bahsedilemez17 .

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 30’uncu maddesi, “fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen kimse, kasten hareket etmiş olmaz”, şeklindeki ifadeyle, suçun unsurlarında yanılmanın sistematik olarak kusurluluğa etkisi sebebiyle kast içinde olduğunu belirtmiştir.

Fiilin niteliğini belirleyen esaslı unsurlar üzerinde yapılan hata kastı kaldırmaktadır. Böyle olmakla beraber fiillin niteliğini belirtmek gerekir. Bu itibarla, (A) sanarak, (B)’yi öldüren veya (C)’nin valizi olduğunu düşünerek (D)’nin valizini çalan kimse, suçun maddi konusunda hata etmesine rağmen, söz konusu unsurlar sırasıyla kasten insan öldürme ve hırsızlık fiillerinin esaslı birer unsuru olmadıklarından kusurluluğa etki etmezler ve suçun gerçekleşmesinde önleyici bir etkiye sahip olmazlar18 . Burada insan ve eşya suçun esaslı unsurlarıdır. Hatanın kabul edilmemesinin nedeni şahısta hataya düşülmüş olmasıdır. Şahısta hata kastı kaldırmamaktadır.

Tipte yanılmada, failin suçun unsurlarının söz konusu olayda oluştuğu konusunda şüphesinin bulunması durumunu açıklığa kavuşturmak gereklidir. Şüphe yanılmadan farklı bir kavramdır. Şüphe hâlinde kişinin bilgisi mevcuttur; ancak mevcut olan bilgi iki hareket şeklinden birini seçmesi için faile yeterli olmamaktadır. Bu durumda, failde suçun kanuni tanımındaki unsurların da gerçekleşebileceğine ilişkin küçük de olsa bir öngörü mevcuttur. Bu noktada, failin, doğrudan kast ile olmasa da olası kast ile hareket ettiği sonucuna varabiliriz19 .

Esaslı hataya ilişkin Türk ceza hukuku öğretisinde genel kabul gören anlayış; “fail eylemi gerçekleştirirken yanılmamış olsa idi eylemi suç oluşturmayacak idiyse yanılgı esaslıdır”, tanımını temel almaktadır20 . Yani, esaslı hatayı tespit ederken bir zihni canlandırmanın yardımına başvururuz. Buna göre, fail hataya düşmemiş olsa idi, doğal kulvarında failin iradesine uygun akacak hayat olayı bir suç teşkil etmiyorsa, failin olaydaki eyleminde kusurluluğu kalkmaktadır. Örnek olarak, kendinin zannettiği eşyayı alan şahsın hatası veya ormanda hareket eden çalılığa hayvan zannıyla def etmek gayesiyle ateş eden bir kimse üzerinde etkili eyleme sebebiyet veren şahsın hatası esaslı yanılgıdır21 . Görüldüğü gibi, bu örneklerde fail hareketi ve suçun konusu üzerinde hataya düşmüştür. Zira kasten öldürme suçunun oluşabilmesi için failin öldürdüğü canlının bir insan olduğunu ve hareketinin mahiyetini; hırsızlık suçunun meydana gelebilmesi için bir kimsenin aldığı eşyanın başkasına olduğunu bilmesi gerekir. Somut olayda suçun konusuna ilişkin bu bilgisizlik failin kastını ortadan kaldıracaktır. Çünkü failin kasten hareket ettiğini söyleyebilmek için, suç konusuna ilişkin bu hususları bilmesi zorunludur. Buna karşılık fail, gireceği konutun kendisine ait olup olmadığı konusunda şüphe taşıyorsa, yani girdiği konutun kendisine ait olmayabileceğini öngörmesine rağmen konuta girmişse artık suçun unsurlarında bir hata değil, olası kastla suçun işlenmesi söz konusu olacaktır. Keza fail çalılığın arkasında kıpırdayan cismin bir insan olabileceğini öngörmesine rağmen ateş etmişse, yine olası kastın varlığını kabul etmek gerekmektedir22 .

Tasavvur edilen ile tipik olarak gerçekleşen fiillerin konuları aynı değerde ise veya fail hatalı olarak aynı değerde olduklarını kabul etmişse, ortada sırf saik hatası söz konusu olduğu için, düşülen hata önemsizdir. Örneğin failin, (A)’yı öldürmek isterken hata sonucu (B)’yi öldürmesi veya (A)’yı kaçırmak isterken yanlışlıkla (B)’yi kaçırması halinde durum böyledir. Dolayısıyla mağdurun şahsında düşülen hata, failin ceza sorumluluğu bakımından önemli değildir. Burada, sadece mağdurun sıfatının suçun nitelikli halini oluşturması bakımından düşülen hata göz önünde bulundurulacaktır (m. 30/2). Buna karşılık düşünülen ile tipik olarak gerçekleşen fiillerin konuları aynı değerde değilse, örneğin, bir insanın öldürülmesi veya bir eşyaya zarar verilmesi gibi, hata önemlidir ve dikkate alınır. Bu durumda düşünülen konu bakımından teşebbüs, fiili olarak gerçekleşen konu bakımından ise eğer Kanunda ayrıca öngörülmüşse taksirle sorumluluk gündeme gelecektir23 . Bununla birlikte, başkasının olduğunu zannederek kendi eşyasını alan ya da kendi eşyası yerine başkasının eşyasını alan fail bakımından hata önem taşıyabilir. İlk halde işlenemez suçtan söz edilir. Bu halde eylem tipik olmadığından cezalandırılabilir de değildir. İkinci halde ise failin iradesine üstünlük tanınmalı ve fail hatasından yararlanmalıdır. Bu durumda, suçun maddi unsurunda hatadan söz edileceğinden hata kastı kaldırır. Hırsızlık suçunun taksirli şekline TCK'da yer verilmediğinden fail cezalandırılmaz24 .

Hata sebebiyle, failin gerçekleştirmiş olduğu eylem, aslında kastettiğinden başka bir suça vücut veriyorsa, hata kast edilmeyen suç açısından esaslı olmaya devam eder. Fail esaslı hataya düşerek kastettiği kısmıyla sorumlu olur. Örnek vermek gerekirse, fail on beş yaşından büyük olduğu düşüncesiyle bir çocuğun ırzına geçmişse, ancak on beş yaşından büyük kimsenin ırzına geçme suçundan kusurluluğu bulunmaktadır ve on beş yaşından küçük kimsenin ırzına geçme suçunun maddi unsurlarında hataya düşmesi sebebiyle bu esaslı hata kusurluluğa tesir edecektir25 . Örneğin, failin mağdurun yaşı konusunda esaslı hataya düşmesi halinde, hata failin kastını ortadan kaldırmaktadır. Nitekim Yargıtay’ın aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir; “... Kayden 01.06.1992 doğumlu olup suç tarihinde 14 yaş 4 ay 26 günlük olan mağdure ile sanığın anlaşarak ailesinin karşı çıkmasına rağmen rıza göstermezlerse sanığa kaçacağını söyleyerek ikna etmek suretiyle, 27 10 2006 tarihinde gayri resmi olarak evlenerek birlikte yaşamaya başladıkları, sanıkla mağdurenin birden fazla ilişkiye girerek mağdurenin hamile kaldığı, hükümden önce de resmi olarak mağdure ile evlenen sanığın aşamalarda, mağdurenin fizik olarak 17-18 yaş görünümünde olduğunu ve gerçek yaşının 15'ten küçük olduğunu bilmediğini savunması karşısında; TCK'nın 30’uncu maddesi hükümlerine göre hata halinin mevcut olup olmadığının tespiti için mağdurenin suç tarihi itibarıyla görünüm olarak 15 yaşından küçük olduğunun anlaşılıp anlaşılamayacağı, içinde bulundukları sosyal ve kültürel durumları da dikkate alınarak sanığın mağdurenin yaşı konusunda hataya düşmesinin mümkün olup olmadığı araştırılarak mahkemenin dosyadaki tüm verilerle birlikte kendi gözlemini de tespit edip, gerekirse bu konuda bilirkişi incelemesi de yaptırılmak suretiyle tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması, bozmayı gerektirmektedir”26 .

Fiil üzerinde hatanın, ceza sorumluluğunu tamamen kaldırması için “esaslı” ve “kaçınılmaz” olması gerekir. Esaslı olmasına karşın hatanın kaçınılabilir olması halinde, ceza sorumluluğu tamamen ortadan kalkmamaktadır. Hataya düşmek konusunda kişinin herhangi bir biçimde kınanamaması ve ortalama her insanın aynı hataya düşmesinin olağan kabul edilmesi durumunda kaçınılmaz bir hata söz konusu olur ve bu durum kusurluluğu her türlüsüyle kaldırır. Öte yandan dikkatli ve özenli davranılarak hatanın önüne geçilmesinin mümkün olduğu hallerde hatanın kaçınılabilir olduğu kabul edilir ve bu durum, sadece kusurluluğun kasıtlı şeklinden dolayı sorumlu olunmasını önler27 .

Esaslı fiili hata, sadece kasten işlenen suçlarda kusurluluğu ortadan kaldırmaktadır. Ancak taksirli suçlarda netice öngörülebilir, nitelikte değilse ortada taksir yerine tesadüf veya kaza bulunacağı için, fail, hataya düşmesi sonucu meydana gelen zararlı neticeden sorumlu olmayacaktır. Buna karşılık neticeyi öngörme imkânının varlığı, failin düştüğü hatanın taksirinden ileri geldiğini gösterir. Bu sebeple, taksire dayanan ceza sorumluluğunu gerektirmektedir. Diğer bir ifadeyle hata, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılığın bir sonucu olması halinde, taksirli suçlarda kusurluluğu kaldırabilecek nitelikte değildir28 . Örneğin, bir eczacı manyezi vereceği yerde, piramidon verse ve hasta çok miktarda piramidon alması sebebiyle ölse, hata taksirden, yani eczacının gereken dikkati ve özeni göstermemesinden doğmuştur. Bu hata taksiri kaldırmaz ve eczacı taksirle adam öldürmeden sorumlu tutulur. Buna karşılık eczacının haberi olmaksızın biri gelmiş şişeleri veya ilaçları karıştırmış olduğu için eczacı bu yüzden manyezi yerine piramidon vermişse, hata varsa da taksir yoktur29 .

Hatanın etkisiyle gerçekleşen fiil nedeniyle fail için meydana gelen sonuca yönelik olarak” fail, objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne uygun hareket etseydi böyle bir sonuç ile karşılaşılmazdı”, şeklinde bir yargıya ulaşabilmesi halinde, failin hataya düşmekte taksiri bulunmaktadır. Yalnız bunun için, öncelikle hatanın esaslı olup, kastı kaldırması ve eylemin taksirli şeklinin de Yasada düzenlenmiş olması gerekmektedir. Örneğin, adam öldürme suçu, hem kasten hem taksirle işlenebilir. Dolayısıyla, failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak av hayvanı zannedip bir insana ateş etmesi olayında failin esaslı hatasına rağmen eylemi taksirle adam öldürme suçu olarak kabul edilecektir.

Suçun maddi unsurlarındaki bilgisizliğin kusurlu ve kusursuz olması arasında bir ayırım yapılamaz ve buna göre, taksire dayanan unsur hatasının cezalandırılmasından sarfınazar edilemez. Keza hatanın anlayış veya değerlendirmeye bağlı bir eksikliğe dayanıp dayanmadığı da önemli değildir30 .

Suçun kanuni tanımında neticeye ayrıca yer verilen hallerde, hareket ile netice arasındaki nedensellik bağı da suçun maddi unsurlarındandır. Dolayısıyla, failin kasten hareket ettiğini söyleyebilmek için, sadece hareketi ve neticeyi değil, aynı zamanda nedensellik sürecinin esaslı noktalarını da bilmesi gerekmektedir31 . Ancak nedensellik sürecinin çoğunlukla eksiksiz bir şekilde bilinmesi mümkün değildir. Bu nedenle, fail neticeyi gerçekleştirmek istediği halde, bu neticenin gelişimi atipik olmadığı ve objektif olarak neticenin faile yüklenebilmesi mümkün olduğu takdirde, nedensellik bağındaki hatalar önemli değildir32 . Buna karşılık, failin tasavvuruna göre nedensellik bağındaki esaslı sapmalar istisnai tarzda fiilin başka bir şekilde hukuki değerlendirilmesini gerektiriyorsa, bu takdirde kastı ortadan kaldıran bir unsur hatası söz konusu olacaktır. Bu durumda, hata, yalnızca neticeye giden yola ilişkin olduğu için, kural olarak teşebbüsün varlığı kabul edilmektedir33 .

Suçun kanuni tanımında yer almakla birlikte, haksızlığın unsurunu oluşturmayan hususlarda düşülen hatanın bir önemi yoktur. Bu çerçevede failin şahsi cezasızlık sebeplerinin, cezayı ortadan kaldıran veya azaltan şahsi sebeplerin ya da objektif cezalandırılabilme koşullarının varlığında hataya düşmesinin sorumluluk bakımından bir etkisi bulunmamaktadır. Zira bu hususların failce bilinmesi, yani kastın bu hususları da kapsaması gerekmemektedir34 . Örneği fail, çaldığı malın babasına ait olduğunu bilmese de şahsi cezasızlık sebebinden (TCK m. 167/1) yararlanacaktır. Keza taksirle yangına sebebiyet veren kişi, bu fiilin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olabileceğini tasavvur etmese dahi, tehlikenin fiilen meydana gelmesi halinde cezalandırılması gerekecektir35 .

3. Suçun Nitelikli Hallerinde Hata

Bir suçun nitelikli hali bazen o suçun daha ağır bazen de daha hafif cezalandırılmasına sebebiyet verir. Bu yönüyle suçun nitelikli hallerini cezayı ağırlaştıran ya da cezayı hafifleten nedenler adı verilebilir. Bu anlamda suçun nitelikli halleri ağırlatıcı ve hafifletici sebepler olarak ikiye ayrılır36 .

5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 30’uncu maddesinin ikinci fıkrasında hükme bağlanmış olan suçun nitelikli hallerinde hata, kastın varlığına engel olup, suçun, sadece temel şekline ilişkin unsurlarda değil, aynı zamanda failin daha ağır veya daha hafif ceza ile cezalandırılmasını gerektiren unsurları bakımından da ortaya çıkabilir37 . Gerçekten işlenen suçtaki ağırlatıcı sebep fail tarafından bilinmediğinde, fail bu hatasından yararlanır ve ceza artırılmaz. Örneğin, kardeşi olduğunu bilmediği bir kişiyi öldüren kardeşini öldürmekten değil; kasten adam öldürmenin basit şeklinden cezalandırılacaktır. Yine öldürdüğü kadının gebe olduğunu bilmeyen fail, kasten adam öldürmenin basit şeklinden cezalandırılacaktır38 .

Fail, olayda daha ağır veya daha hafif bir ceza ile cezalandırılmasını gerektiren nitelikli unsurlar bulunmadığı halde bulunduğunu sanmış ve bu surette yanılmış olabileceği gibi, olayda bu nitelikli unsurlar bulunduğu halde fail bunu bilmiyor olabilir. Fail, her iki halde de nitelikli unsurlara ilişkin bu yanılgısından yararlanacaktır39 . Bununla birlikte, ortaya çıkması mümkün bulunan bir başka olasılık da, hem gerçekleşen hem de gerçekleştirilmek istenen suçta ağırlatıcı sebebin varlığıdır. Örneğin, (C), kendisine yüklüce bir miras kalacağı düşüncesiyle babası (B)'yi öldürmeyi planlar. Akşam namazından dönenin babası olduğu düşüncesiyle, açılan kapıya birkaç el ateş eder. Ancak ölenin baba değil, o sırada komşusundan gelen anne (A) olduğu anlaşılır. Bu durumda işlenen suçtaki ağırlatıcı sebep fail tarafından bilinmediğinden, fail bu hatasından yararlanır ve mağdurun anne olması ağırlatıcı sebebinin varlığı nedeniyle (TCK m. 82/1- d) cezası artırılmaz. Zira fail annesini değil, babasını öldürmek istemiştir. Yine fail işlediği suçta bulunmayan ağırlatıcı sebebi var zannettiği için, bu durumda da hatasından yararlanacağından mağdurun baba olması ağırlatıcı sebebi de kendisine uygulanamayacaktır. Bu durumda (C) sadece kasten öldürme suçundan (TCK m. 81) cezalandırılır40 .

Hafifletici sebebin varlığı bakımından iki ihtimal karşımıza çıkmaktadır. Birinci ihtimale göre, failin gerçekleştirmek istediği suçta bazı hafifletici sebepler vardır. Ancak gerçekleşen suçta böyle bir sebep bulunmamaktadır. Bu durumda, fail bu hatasından yararlanacak ve hafifletici sebep uygulanarak cezası indirilecektir41 . Örneğin, paydaş veya elbirliği ile malik olduğu düşüncesiyle bir malı çalması halinde, fail bu hatasından faydalanır. Başka bir ifadeyle, failin eylemi 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 144’üncü maddesinin birinci fıkrası gereğince cezalandırılır. Bu halde aynı Yasanın 141’inci veya 142’nci maddelerinin uygulama kabiliyeti bulunmamaktadır42 . İkinci ihtimale göre ise, failin işlemek istediği suçta bir hafifletici sebep bulunmamasına karşılık, gerçekleşen suçta mevcut olan hafifletici sebepten yararlanır43 . Örneğin, çok değerli bir şeyi çaldığını düşünen fail, gerçekte çalmış olduğu şeyin değerinin çok düşük olması durumunda 5237 sayılı TCK’nın 145’inci maddesinde hükme bağlandığı gibi, “hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir”, hükmünden yararlanır44 .