Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Sınaî Mülkiyet Hakkının Hükümsüzlüğüne veya İptaline Karar Verilmesi Sebebiyle Haksız İhtiyatî Tedbirden Dolayı Tazminat Davası ve Kusur Sorunu

Hanife ÖZTÜRK AKKARTAL,Hülya TAŞ KORKMAZ

Etkin hukukî koruma için nihaî korumanın yanında geçici hukukî koruma da son derece önemlidir. Bu nedenle, kanunkoyucu geçici hukukî korumalara ilişkin gerek genel (HMK m.389 vd) gerekse de özel düzenlemeler (örneğin, İİK m.257 vd.; FSEK m.77, SMK m.158, 159) yapmıştır. Bu özel düzenlemelerden biri de Sınaî Mülkiyet Kanunu’nda yer verilen ihtiyatî tedbirlere ilişkin düzenlemelerdir (SMK m.158, 159). Sınaî Mülkiyet Kanunu’na istinaden talep edilen ihtiyatî tedbirlere ilişkin hüküm bulunmayan hallerde, genel hükümler uygulanır (SMK m.159/3). İhtiyatî tedbir talebi hakkında yapılan incelemede yaklaşık ispat ile yetinildiğinden, lehine tedbir kararı verilenin esas hakkındaki davasında haksız çıkması da mümkündür. Bunu öngören kanunkoyucu haksız ihtiyatî tedbirden kaynaklanan tazminat davasına ilişkin hükümleri de düzenlemiştir (HMK m.299). Bu hükme istinaden açılacak tazminat davasının soyut koşul vakıaları (HMK m.399) ile haksız fiilden kaynaklanan tazminat davasının (TBK m.49 vd.) soyut koşul vakıaları esasen benzerdir. Aralarındaki tek fark, haksız ihtiyati tedbirden kaynaklanan tazminat davasında “kusur unsuru”na yer verilmemiş olmasıdır. Bundan hareketle Türk Hukukunda haksız ihtiyatî tedbirden kaynaklanan tazminat davasındaki sorumluluğun kusursuz (objektif) sorumluluk olduğu genel olarak kabul edilmektedir. Ancak bu genel kabulü, mutlak bir hak olan sınaî mülkiyet hakkına istinaden alınan ihtiyatî tedbirin haksız çıkması halinde de uygulamak hakkaniyete uygun olmaz. Sınaî mülkiyet hakkına istinaden alınan ve uygulanan ihtiyatî tedbirin sınaî mülkiyet hakkının hükümsüzlüğüne veya iptaline karar verilmesiyle haksız çıkması halinde, lehine ihtiyatî tedbir kararı verilenin tazminat sorumluluğunun olması için, tedbiri talep ettiği anda kötü niyetli olması veya ağır ihmâlinin bulunması gereklidir.

Sınaî mülkiyet hakkına tecavüz, sınaî mülkiyet hakkının hükümsüzlüğü ve iptali, sınaî mülkiyet hakkına istinaden ihtiyatî tedbir, ihtiyati tedbirden kaynaklanan tazminat davası, ihtiyati tedbirden kaynaklanan tazminat davasında kusur sorunu.

Sübjektif hakların nihaî olarak korunmasına ilişkin düzenlemeler etkin hukukî korumanın sağlanması için tek başına yeterli olmayacağından1, muhtelif kanunlarda geçici hukukî korumalara ilişkin düzenlemeler yapılmıştır (örneğin, HMK2 m.389 vd.; İİK3 m.257 vd.; FSEK4 m.77; SMK5 m.158, 159).

Uygulamada geçici hukukî korumaya duyulan ihtiyaç sebebiyle gerek genel, gerekse özel hükümlere istinaden ihtiyatî tedbir6 kararı alınarak bu kararlar sıklıkla uygulanmaktadır. Bu ihtiyaç sınaî mülkiyet haklarının korunması bakımından da söz konusu olmaktadır. Örneğin, marka hakkı sahibinin marka hakkına tecavüz edildiğinde, ihtiyatî tedbir kararı alınması ve bu kararın uygulanması suretiyle marka hakkının korunması son derece önemlidir. Ancak, ihtiyatî tedbir kararları geçici hukukî koruma olduğundan, bu kararlar tam bir kanaate ulaşılabilmesi için gerekli inceleme yapılmadan, yaklaşık ispat ile yetinilerek verilmektedir (HMK m.390/3). Bu nedenle, lehine ihtiyatî tedbir kararı verilen kimsenin nihaî korumanın talep edildiği yargılamada haksız çıkması da ihtimal dâhilindedir. Bunu öngören kanunkoyucu, lehine ihtiyatî tedbir kararı verilen tarafın davada haksız çıkması ihtimaline karşı, aleyhine ihtiyatî tedbir kararı verilen tarafın veya üçüncü kişinin tazminat davası açmasına olanak sağlamış ve buna ilişkin düzenleme yapmıştır (HMK m.399, 392/1).

Haksız ihtiyatî tedbir kararı nedeniyle açılacak tazminat davası, genel olarak haksız fiilden kaynaklanan zararın giderimi için açılan tazminat davasına benzemektedir. Ancak, haksız fiil nedeniyle açılan tazminat davasında, “kusur” tazminat davasının unsurlarından biri olmasına karşılık, haksız ihtiyatî tedbir nedeniyle açılan tazminat davasında, lehine tedbir kararı verilen tarafın kusurunun gerekli olmadığı, bu sorumluluğun kusursuz sorumluluk hali olduğu, genel olarak kabul edilmektedir7.