Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Uyarlama Davaları ve Vergilendirme

Arman ÖZDEMİR

Çalışmada, uzun süreden beri Yargıtay içtihatlarında kabul edilen uyarlama kurumunun 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile yasal bir zemine kavuşması ve söz konusu davalar esnasında ve sonrasında matrahın ne şekilde belirleneceğine ışık tutulması amaçlanmaktadır. Bu nedenle, uyarlamanın öncelikle özel hukuk alanında anlamı; daha sonra ise vergilendirme sürecinde mükelleflerin yapmaları gereken bilindik mecburiyet tekrar hatırlatılacaktır.

Gelir Vergisi, Kira, Vergilendirme, Uyarlama.

GİRİŞ

Gelir Vergisi Kanunumuzun birinci maddesinin birinci cümlesi, gerçek kişilerin gelirlerini gelir vergisine tabi tuttuktan sonra ikinci cümle geliri, bir gerçek kişinin bir takvim yılı içerisinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarı olarak tanımlamıştır. Kanunda gelirin elde edilmesi, farklı kazanç türleri için farklı esaslarda düzenlenmiş olup tahakkuk esası, asıl olarak belirli bir dönemin gelirini defter tutma yoluyla tespit edenler için öngörülmüş; konumuzu oluşturan gayrimenkul sermaye iratlarında ise elde etmiş olma ayni veya nakdi tahsile bağlanmıştır.1 Bu noktanın önemi ise uzun süreden beri Yargıtay içtihatlarında kabul edilen uyarlama kurumunun, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile yasal bir zemine kavuşması ve söz konusu davalar esnasında ve sonrasında matrahın ne şekilde belirleneceğine ışık tutmasıdır. Bu nedenle uyarlamanın öncelikle özel hukuk alanında anlamı daha sonra ise vergilendirme sürecinde mükelleflerin yapmaları gereken bilindik mecburiyet tekrar hatırlatılacaktır.

1. Sözleşme Özgürlüğü

Türk Anayasası sözleşme özgürlüğünü düzenlediği 48’inci maddesinde herkesin sözleşme hürriyetine sahip olduğunu belirtmektedir. Aynı şekilde 818 sayılı Borçlar Kanunu, 19’uncu maddesinde sözleşme özgürlüğünü “Akdin mevzuu” madde başlığıyla belirlerken, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK), 26’ncı maddesinde “Sözleşme özgürlüğü” kavramını madde başlığı olarak kullanmış ve tarafların bir sözleşmenin içeriğini Kanunda belirtilen sınırlar içinde özgürce belirleyebileceğini hükme bağlamıştır. Teorik manada kişinin kendini geliştirmesi ve serbest rekabet hatta ve hatta herkesin kendi menfaatine hareket edeceği düşüncesiyle birlikte adalet (akdi olan adil olandır) sözleşme serbestisi üzerine oturtulabilir. Ancak tarihi, ekonomik ve benzeri birçok nedenden ötürü Türk hukuk düzeni, sözleşme serbestisini mutlak bir biçimde değil; bireylere hukuk düzeni tarafından devredilmiş bir yetki olarak2 düzenlediği için sınırlarını da belirtmiştir. Buna göre sözleşme özgürlüğü, kişilerin özel hukuk alanına giren ilişkilerine sözleşmeler aracılığıyla istedikleri şekilleri vermelerini ifade eder. Bu bağlamda öncelikle sözleşmenin tarafını seçmekte kişiler özgürdürler. Ancak bu modern liberal devletlerde bir mutlaklığı ifade etmez. Örneğin Amerikan sisteminde kira sözleşmesi kurulurken malikin ırk, renk, din, ulusal köken ayrımı yapmasına imkân yoktur.3 İkinci olarak sözleşme ilişkisine girip girmeme hürriyetini ifade eder. Ama bu halde de yine söz konusu özgürlük, savaş ekonomisinin gerekleri, sözleşmeden kaçınmanın ahlaka aykırı olması gibi durumlarda sözleşme yapma zorunluluğu gibi nedenlerle kısıtlanabilir. Ancak sözleşme özgürlüğü asıl olarak konu seçimindeki serbestliği anlatır. Bununla birlikte hukuka, ahlaka veya kamu düzenine aykırılık durumları, sözleşme özgürlüğünde konu seçiminin sınırlarını düzenler.4

Hâkimin sözleşmeye müdahalesi niteliğini taşıyan uyarlama davaları pratikte, asıl olarak döviz fiyatlarında dalgalanmaların yaşandığı, paranın satın alma gücünün düştüğü aşırı enflasyon ve kriz dönemlerinde artış göstermektedir. Nitekim Yargıtay’ın bu tip dönemlerde verdiği birçok karar mevcuttur. Kararlar yoğunluklu olarak uzun süreli kira ve kredi sözleşmeleri gibi sürekli edimleri barındıran uyuşmazlıklarla ilgili olduğu gibi, Yargıtay uygulamasında sözleşmenin uzun süreli olması uyarlamanın koşullarından biri olarak kabul edilmektedir. Yeni TBK’da 138’inci maddede, ayrı bir hüküm olarak düzenlenmiş olan uyarlama (yasadaki adıyla aşırı ifa güçlüğü) için, alışıldık içtihadın aksine sözleşmenin süresi bir şart olarak öngörülmemiştir. Hukukumuzda yer alan sözleşme ilişkisine müdahale, aynı Amerikan hukukunda olduğu gibi asıl olarak dürüstlük ve iyi niyet kurallarına dayanmakta olup, tarafların arasında kurulmuş olan sözleşmeye hâkimin müdahale etmesi son çare olarak değerlendirilmektedir. Söz konusu müdahale, Amerikan Temyiz Mahkemesi tarafından şu şekilde ifade edilmektedir ‘‘her sözleşmede taraflardan herhangi birinin sözleşmenin meyvelerini toplamak için diğerinin haklarını yok edecek ya da önemli derecede azaltacak bir harekette bulunmayacağına dair zımni bir anlaşma vardır. İster beğen ister beğenme türünde, tek taraflı sözleşmeler doktrin tarafından çağdışı ve gerçek sözleşme özgürlüğüyle uyumsuz bulunmaktadır.’’5