Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Tüketici Kredilerinde Teminat

Surety at Consumer Credit

İlknur SERDAR

Tüketici kredilerinde kredi verenin çoğunlukla banka olup, hem ekonomik olarak hem de bilgi olarak karşısındaki tüketiciden daha güçlü durumda bulunması nedeniyle, tüketici kredisi sözleşmelerinde, tüketicinin, özel olarak korunması ihtiyacı doğmuştur. Çalışmamızda, tüketici kredilerinde teminat; 2008/48 sayılı Avrupa Birliği Direktif hükümleri, Banka Kartları ve Kredi Kartları Hakkında Kanun (BKKKK) ve Türk Borçlar Kanunu (TBK) ile birlikte değerlendirilerek 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK) ile yapılan değişikliklerle incelenecektir.

Tüketici; Tüketici Kredisi, Tüketici Kredi Sözleşmesi, Teminat, Teminat Sözleşmesi, Tüketici Kredilerinde Teminat, Tüketici Kredi Sözleşmesinde Teminat.

In consumer credit agreements, because of the fact that as a creditor, banks are stronger and well-informed comparing to consumers, in respect of consumer credit agreements, a need of distinctively protection of consumers has arisen. In this study, surety at consumer credits will be considered in context of Consumer Protection Code (CPC) numbered 6502 and its amendments, along with the context of 2008/48 numbered in provisions of the European Union Directive, the Code of Bank Cards and Credit Cards (CBCCC) and the Turkish Code of Obligation (TCO). 

Consumer, Consumer Credit, Consumer Credit Agreement, Surety, Surety Agreements, Surety at Consumer Credit, Surety at Consumer Credit Agreement.

GİRİŞ

Teminat sözleşmelerinde, kural olarak, alacaklı karşısında teminat veren kişi bir edim yükümlülüğü altına girmektedir. Teminat veren kişinin karşı edim alacağı olmadığı gibi, çoğunlukla bu teminat sözleşmesini yapmakta da bir menfaati bulunmamaktadır. Teminat veren, teminat verdiği asıl borçluyla arasındaki duygusal bir bağlılık nedeniyle, ona hayır diyemediği için alacaklı ile teminat sözleşmesi yapmaktadır. Günümüzde kişiler, finansman ihtiyaçlarını bankalardan (kredi veren) kredi alarak karşılamakta, bankalar da, kredi sözleşmelerinde mutlaka teminat istemektedirler. Teminatın şahsi veya ayni olması fark yaratmamakla birlikte, çoğunlukla şahsi teminat olarak, kefalet sözleşmesi düzenlenmektedir.

Avrupa Birliğinde 87/102 sayılı Tüketici Kredileri Direktifi’nde tüketici kredileri hakkında tüketiciyi koruyucu hükümler yer almıştır. Üye devletler iç hukuklarını Direktif hükümleri ile uygun hale getirecek değişiklikleri yapmışlardır. Söz konusu Direktifte bir çok kez değişiklik yapılmıştır. 2008 yılında 2008/48 sayılı Direktifle1 87/102 sayılı Direktif yürürlükten kaldırılmıştır. Üye devletler, tüketici kredileri ile ilgili iç hukuklarında yer alan düzenlemeleri 2008/48 sayılı Direktif hükümlerine uyumlaştırmayı 2010 yılında tamamlamışlardır2. Ülkemizde 1995 yılında yürürlüğe giren Tüketicinin Korunması Hakkında Kanundan itibaren, tüketici kredisi sözleşmesi ile ilgili düzenlemeler Avrupa Birliği Direktiflerine uygun şekilde yapılmıştır. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanununda yer alan tüketici kredisi sözleşmesine ilişkin hükümler de bahsettiğimiz 2008/48 sayılı Direktif hükümleri dikkate alınarak düzenlenmiştir.

2008/48 sayılı Direktifin oluşturulması uzun bir sürece yayılmıştır. 90’lı yıllarda başlayan ve 87/102 sayılı Direktifin eksiklikleri ve uygulama sorunları, bu sorun ve eksikliklerin nasıl giderileceği hususunda yapılan tartışma ve çalışmalar sonucunda 2000’li yıllarda bir taslak hazırlanmıştır. Bu taslak üzerindeki çalışmalar sonucu 2008 tarihinde yürürlüğe giren Direktif meydana getirilmiştir3. Direktifin hazırlanış safhasında, yani 2008 öncesinde uygulamada sorun yaratan, Adalet Divanının4 önüne gelen, özellikle 2005 ekonomik krizi sonrası kuvvetlenerek tartışılan husus; tüketici kredisi sözleşmelerine teminat veren, özellikle de sıkça başvurulduğu için şahsi teminat olarak kefil olan kişilerin, tüketici kredisi kapsamında hukuksal korumadan faydalanıp faydalanamayacağı idi. Özellikle, kefalet sözleşmesinin meydana getireceği finansal riskleri tahmin edemeyen, bu hususta yeterli bilgisi ve tecrübesi olmayan kişilerin, yaptıkları bu sözleşme ile de çoğunlukla bir menfaat de sağlamadıkları düşünülürse, kredi veren -genellikle bankalar- karşısında en az tüketici kredisi alan asıl borçlu-tüketici kadar -hatta asıl borçlu bir menfaat (kredi) sağladığı, kefilin böyle bir menfaati olmadığından kredi alan tüketiciden daha fazla- hukuksal korunmaya ihtiyacı olduğu hususuna Doktrinde dikkat çekilmesine rağmen, tüketici kredilerine teminat verenlerin de Direktif kapsamında korumadan faydalanabilmesine ilişkin bir düzenleme 2008/48 sayılı Direktifte yer almamıştır.