Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Anayasa Mahkemesinin Anayasa Değişikliklerinin Esasını İncelemesi

Mahmut GÖKPINAR

Siyasal iktidar, bireylerin, vatandaşların, bir arada belli amaçlar doğrultusunda hareket edebilmesini, başka bir yönüyle de yöneticilerin, yönetilenlere kararlarını ve emirlerini uygulatabilme imkânına sahip olmalarını anlatır. Siyasal iktidar birinci anlamıyla, kolektif bir güç; diğer anlamıyla ise, hâkimiyetin somutlaşmasıdır ve her iki anlamıyla da anayasayla yakından ilgilidir. İdeolojik manifestolar olarak anayasalar, iktidarın yöneldiği temel hedefleri, yani temel değerleri ve prensipleri ilan eden belgeler niteliğindedirler. Bir toplumu bir arada tutan, bireyleri bir araya getirip onların bir güç, bir iktidar olmasını sağlayan temel değerler ve prensipler anayasalarda ifadelerini bulurlar. Özellikle de bir anayasanın başlangıç bölümü, o anayasanın ilan edilmesine neden olan olayları, o anayasa ile amaçlanan toplum tasarımını, o anayasanın ilan edildiği toplumu bir arada tutan kollektivite bağının temel unsurlarını açıklar. Kısacası, ideolojik bir manifesto olarak, bir anayasanın başlangıç kısmı geçmişin gururunu geleceğin umudunu taşır, genellikle edebi bir dille yazılır.1 Anayasanın dayandığı siyasal felsefenin izlerini taşır. Bu nedenle de anayasalarda bu felsefenin temel direğini teşkil eden hükümlerin hiçbir zaman değiştirilemeyeceği öngörülür.2 İçerikleri devletlerin siyasi tarihleriyle de yakından ilgili olan bu hükümlere karşılaştırmalı hukukta, farklı anayasal düzenlerde de rastlanmaktadır. Örneğin Bonn Anayasası, Fransa Anayasası… Bu hükümler anayasal düzenin sürekliliğini sağlamaya dönük pozitif güvencelerdir.3 Bizim Anayasalarımızda da değiştirilemez hükümler öngörülmüştür. 1982 Anayasasının 4’üncü maddesinde devlet şeklinin cumhuriyet olması, cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddede yer alan hükümlerin değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Söz konusu 4’üncü madde hükmünü yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde düşündüğümüzde bu anayasa tekniğine son derece uygundur. Cumhuriyetin ve Cumhuriyetin niteliklerinin değiştirilemeyeceği hatta değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.

İşte tam bu noktada Anayasa Mahkemesinin, TBMM tarafından gerçekleştirilen Anayasa değişikliklerine ilişkin kanunların, Anayasanın 148’inci maddesinde yer alan “Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler” hükmüne rağmen esasına girip giremeyeceği sorusuna verilecek cevap netleşmektedir. Doktrinde ve kamuoyunun büyük bir çoğunluğunda bu sorunun cevabı olumsuz olmaktadır. Yani sadece şekil denetimi yapılabileceği belirtilmektedir. Bu görüşlere katılmak mümkün değildir. Nitekim; iptal kararına konu olan düzenlemeler (5982 sayılı ve 5735 sayılı kanunlar)4, kamuoyunda hukuk devleti, kuvvetler ayrılığı, laiklik ilkesi gibi cumhuriyetin temel nitelikleri ile ilişkilendirilmiş, uzun süre tartışma konusu olmuştur. Cumhuriyetin temel nitelikleri, Anayasamızın 4’üncü maddesi delaletiyle özel koruma altındadır. Bu koruma ve güvence temel nitelikleri ortadan kaldırmaya yönelik bir teklifin dahi yapılmasını yasaklamaktadır. İlk üç maddeyi, bu arada laiklik ilkesini, hukuk devleti ilkesini değil kaldırmak; bunların içeriğini daraltıp genişletmek, ifadesini ve imlasını dahi değiştirmek mümkün değildir.5 Bu durumda soyut teklif yasağı karşısında, Anayasamızın maddi sınırlarına ilişkin ilk 4 maddesine ilişkin değişiklik teklifleri TBMM Başkanlığınca reddedilmek zorundadır.6 Somut olaylarda, iptal konusu düzenlemeler salt, açık ve net bir biçimde söz konusu maddeleri ihlal eder nitelikte olmadığı için Başkanlık tarafından reddedilmemiştir. Yasal sürecin tamamlanmasından sonra mesele Yüksek Mahkeme önüne taşınmıştır. Kanaatimizce, yukarıda yapılan açıklamalar da göstermektedir ki, Yüksek Mahkeme işin esasına girmelidir. Bırakın değiştirmeyi, bunun teklifinin yapılmasının dahi yasaklanmış olduğu Cumhuriyetin temel ilkelerini ilgilendiren veya çeşitli şekillerde ilişkilendirilen düzenlemeler karşısında7, en azından bu nitelikte bir iddia söz konusudur, Yüksek Mahkeme, işin esasına girmeden söz konusu Anayasal emrin uygulanmasını nasıl sağlayacaktır. Aksine bir yaklaşım, söz konusu 4’üncü maddenin, anayasal bir emir niteliğinden çıkıp bir temenni maddesine dönüşmesi anlamına gelir ki bunun hukukla bağdaşır bir yanı olamaz. Anayasanın üstünlüğünden ve korunmasından Anayasa Mahkemesi doğrudan sorumludur. Dolayısıyla meselenin esasına girmek O’nun hem yetkisi hem de görevidir. Ayrıca Anayasa’mız da, Anayasa değişikliklerinin sadece şekil bakımından inceleneceği, bir ön kabul altında öngörülmüştür. Yani burada aksi iddia ve ispat edilebilir bir karine söz konusudur. Zira konumuz açısından, Cumhuriyetin temel ilkelerinin değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği ön kabulüyle ve şartıyla sadece şekil denetimi yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Böyle bir karine vardır. Bunun tersi bir yaklaşımla temel ilkeleri ilgilendiren ya da ilişkilendirilen bir düzenleme mevcut ise söz konusu ön kabulün varlığı ortadan kalkar ve esasın incelenmesi ve denetlenmesine ilişkin yetki ve görev doğar.

(*)Hukukçu, LL.M.