Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Kuvvetler Terazisinin Dengeleyicisi Olarak Baskı Grupları

Pressure Groups as the Stabilizer of the Seperation of Powers

Oğuz SARICA

Bu makalede Montesquieu’nun sistemleştirdiği kuvvetler ayrılığı teorisinin günümüz hukuk sistemlerindeki gelişmeler sebebiyle dönüşüm geçirerek işlevini kaybettiğini ve bu duruma bağlı olarak ortaya çıkan hukuki ve siyasi problemleri ifade ettikten sonra, söz konusu problemlerin çözümünün baskı gruplarının hukuka uygun şekilde kullanılmasıyla mümkün olduğunu savunacağız. Bu bağlamda düşüncemizi kanıtlamak için ampirik bir yaklaşımla baskı gruplarının kuvvetler üzerindeki etkilerini somut örnekler vererek tek tek inceleyeceğiz.

Kuvvetler Ayrılığı, Baskı Grupları, Montesquieu, Kuvvetler Ayrılığının Dönüşümü, Baskı Gruplarının Rolü.

In this article, I will argue that the theory of separation of power, for the first time systemically dealt and developed by Montesquieu, has been transformed by the progresses in the contemporary legal systems and thus the theory lost its functioning and explanatory power. After mentioning legal and political problems emerged as a result of this phenomenon, I will contend that these problems can be easily dealt with through integrating the interest group politics in to the political system. Accordingly I will provide some concrete evidences and empirical data to show the effects of interest groups on Legislation, Executive and Judiciary powers.

Seperation of Powers, Pressure Groups, Montesquieu, Alteration of Seperation of Powers, Role of Pressure Groups.

Giriş

Lord Acton, “İktidar bozma eğilimindedir ve mutlak iktidar mutlak şekilde bozar. (Power tends to corrupt, and absolute power corrupts absolutely)” der. Esasen demokratik bir hukuk devletinin en önemli yapıtaşlarından olan ve bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumak amacıyla devletin üç farklı yetkisinin üç farklı organa paylaştırılmasını öngören kuvvetler ayrılığının da ortaya çıkmasında ilham kaynağı olan temel düşünce budur. Ancak, tarihsel süreçte yaşanan siyasi gelişmelerle birlikte kuvvetler ayrılığı sistemi dönüşüme uğramış ve ilk anlamını kaybetmiştir. Buna bağlı olarak kuvvetler terazisinin ayarı bozulmuş ve bu teraziyi tekrardan dengeleyebilecek bir destek ya da kuvvet ihtiyacı hasıl olmuştur. İşte bu ihtiyaç bir tamamlayıcı işlev gören yahut dördüncü bir kuvvet olarak nitelendirilebilecek baskı gruplarının, hukuka ve demokrasinin ilkelerine uygun şekilde kullanılmasıyla giderilebilecektir. Bu fikri ifade etmek amacıyla yazılan bu makalede sırasıyla kuvvetler ayrılığı ve baskı grupları basitçe tanımlanmış, baskı gruplarının kuvvetler üzerindeki etkileri genel olarak tanımlandıktan sonra ilgili grupların her bir kuvvet üzerindeki etkisi örnekler eşliğinde ayrıca irdelenmiş ve sonuç bölümünde ise tüm bu verilerin yorumlanması neticesinde varılan düşünce dile getirilmiştir.

I. Kuvvetler Ayrılığı

Kuvvetler ayrılığı teorisi, devlet iktidarının yasama, yürütme ve yargı olmak üzere birbirinden bağımsız üç ayrı organa verilmesi gerektiğini öngörür.1 Kuvvetler ayrılığından söz edildiğinde her ne kadar akıllara ilk olarak Montesquieu gelse de, aslında Aristoteles ve John Locke kuvvetler ayrılığı ilkesine Montesquieu’dan çok daha önce değinmiştir.2 Hatta milattan önceki yıllarda Roma Anayasası’nda da kuvvetler ayrılığına çok benzer bir sistemin yer aldığı literatürde belirtilmektedir.3 Fakat kuvvetler ayrılığı ilkesine modern çağdaki anlamını kazandıran kişi şüphesiz ki Montesquieu’dur.4 Montesquieu’ya göre kendisine yetki verilen herkes bu yetkiyi kötüye kullanmaya eğilimlidir ve bir sınırla karşılaşıncaya kadar bu yetkiyi kötüye kullanmaya devam eder, o halde iktidarın kötüye kullanılmaması için iktidarı bizzat iktidarın kendisi durdurmalıdır.5 İşte Montesquieu’nun kuvvetler ayrılığını sistemleştirirken dayandığı temel nokta budur ve ona göre özgürlüğün yolu, bu ilkenin uygulanmasından geçmektedir.6 Dolayısıyla kuvvetler ayrılığı sisteminin günümüz modern demokrasilerinin vazgeçilmez bir unsuru olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki, İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin 16. maddesinde kuvvetler ayrılığı anayasanın bir önkoşulu olarak nitelendirilmiştir.7 Belirtelim ki her ne kadar ilk cümlede yaptığımız tanım çok basit görünse de uygulamada ilkenin hedeflediği gayeye uygun hareket edilmediği görülmektedir.8 Örnek vermemiz gerekirse Fransa’da De Gaulle ile başlayan ve halen devam eden Beşinci Cumhuriyet döneminde yürütmenin diğer iki kuvvete oranla çok daha güçlü olduğu görülmektedir.9 Türkiye’de ise parlamentoda yüksek bir temsil oranına sahip olan yürütme organı, yasama organını adeta hazırladığı kanun tasarılarını onaylamakla görevli bir organ konumuna düşürmüştür. Şüphesiz ki bu örneklerde bahsettiğimiz durumlar kuvvetler ayrılığı ilkesinin ruhuna aykırıdır. T.C. Malatya İdare Bölge Mahkemesi’nin, T.C. Anayasa Mahkemesi’ne yapmış olduğu bir itirazın gerekçesinde yaptığı kuvvetler ayrılığı tanımı, ilkenin ruhunun daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır: “Kuvvetler ayrılığı ilkesi; devlet niteliğini kazanmış her siyasal toplumda birbirinden farklı üç görev olduğu ve bu görevlerden her birini yerine getiren bir güç bulunduğunu ve bunların birbirleri karşısında oldukça bağımsız bir statüye sahip oldukları esasına dayanır. Bunlar, yasama, yürütme ve yargı güçleridir. Yasama ile toplum yaşamını düzenleyen kuralların, başka bir deyişle yasaların çıkarılması, yürütme ile yasaların uygulanması, yargı ile de uygulamada doğan uyuşmazlıkların giderilmesi sağlanır. Bu kavram her üç gücün ayrı organlara verilmesini ve organların olduğunca birbirinden bağımsız olmasını öngörür. Yetkilerin kötüye kullanılmasının önlenmesi için, devletin üç ayrı görevini, üç ayrı güce vermek ve güçlerin birbirini dengelemesini sağlamak gerekir.10 İlgili Anayasa Mahkemesi kararında da belirtildiği gibi kuvvetler ayrılığı kurumunun çalışma mantığı, birbirinden bağımsız olan yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbirini dengelemek, denetlemek ve frenlemek suretiyle devlet iktidarını sınırlandırmasıdır.11 Bu sebeple ABD’de kuvvetler ayrılığını benimsemiş olan hükümet sistemlerine “frenler ve dengeler sistemi (system of check and balances)” denmektedir.12 İlkenin amacı vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini korumak ve devleti sınırlandırmaktır. Bu amaç, kuvvetler ayrılığı teorisini modern anlamda ilk kez ele alan Montesquieu’nun Kanunların Ruhu Üzerine isimli eserindeki şu cümlelerden anlaşılmaktadır: “Bu üç yetki, yani kanun yapma yetkisi, genel kararları uygulama yetkisi, suçları ya da vatandaşlar arasındaki anlaşmazlıkları yargılama yetkisi, aynı zamanda aynı kişinin ya da yüksek memurlardan, soylulardan, halktan oluşan aynı toplulukların elinde bulunsaydı, devlette her şey yıkılırdı.”13 Bu cümlelerden yola çıkarak birden fazla kuvvetin tek elde toplanmasının hukuk düzeni açısından ne kadar tehlikeli olduğunu anlayabiliriz. Örneğin yasama ve yargı yetkisinin tek elde toplandığını düşünelim. Böyle bir sistemde bu iki yetkiye sahip olan bir makam yahut organ, yasa yaparken sınırlanamayacağı gibi yargılama yaparken de dilediği yasayı dilediği gibi yorumlayabilecektir ve bir nevi kanun koyucu haline gelecektir. Buna bağlı olarak özellikle kişilerin temel hak ve hürriyetleri büyük bir tehlike altına girecektir.

Peki kuvvetler ayrılığı ilkesi günümüzde saf halini korumakta mıdır yoksa dönüşüme uğramış mıdır? Belirtmek gerekir ki, kuvvetler ayrılığı prensibinin, resmi olarak ilk yer aldığı belgelerden birisi olan 1791 Fransız Anayasası’nda14 ifade edildiği şekilde uygulanmaya devam edildiğini söylemek mümkün değildir.15 Aslında kuvvetler ayrılığı ilkesi mutlak monarşilere tepki olarak ortaya çıkmış bir teoridir.16 Günümüz dünyasında mutlak monarşi sistemi ile yönetilen çok az devlet olduğunu düşündüğümüzde,17 kuvvetler ayrılığı ilkesinin modern hukuk devletlerindeki işlevi konusunda soru işaretleri oluşmaktadır.