Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Almanya’da Şeklî Hukuk Devleti İlkesi

Erdal YERDELEN,Paul TİEDEMANN

Hareket özgürlüğünün anayasal ilkesi (Federal Almanya Anayasası m. 2/1), içeriğinden hukuk devleti prensibinin anlaşılması gereken normatif bir kuramdır1. Bu kuram, sadece hareket özgürlüğünün kullanılmasını meşrulaştırmayı değil, aynı zamanda devlet tarafından bunun sınırlandırılmasını da ifade etmektedir. Hukuk devleti ilkesinin ortaya çıkışı 19. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Günümüzde bu ilke, şeklî hukuk devleti ve maddi hukuk devleti biçiminde ayrıma tabi tutulmaktadır. Bu makale, şeklî hukuk devletinin öğelerini konu almaktadır.

1. Giriş

“Hukuk devleti” ifadesi 19. Yüzyılda ortaya atılmıştır. Bu ifade, kamu hürriyetleri ile ilgilenen Christian Theodor Welcker’e kadar uzanmaktadır ve mantık kurallarından türeyen felsefe metotlarına göre insanın sahip olduğu hakkı düzenleme yetkisini uhdesinde tutan devleti, işaret etmektedir2. 19. Yüzyılda rasyonel hukukun felsefi düşünceler ile belirlenemeyeceği fikrine ulaşılmıştır. Bu dönemde daha çok devlet fonksiyonlarının, soyluların birer görevi ve bu görevin pozitif kanunlar yoluyla rasyonelin ortaya konması olarak telakki edilmiştir3. Hukuk devleti ilkesinin anlamı, başlarda kişi hürriyetlerinin pozitif kanunlar tarafından korunması ve güvenceye bağlanması olarak kabul edilmiştir.

Hukuk devleti ilkesinin Alman gelenekleri içerisindeki anlamı ile Fransız devlet teorisi düşüncesindeki anlamı arasında farklılık bulunduğu vurgulanmalıdır. Fransa’da geleneksel bir yaklaşımla Rousseaus’nun düşüncesi ön planda tutulmaktadır. Bu düşünceye göre; kişilerin özgürlükleri kanun koyucu tarafından mümkün olduğunca az müdahale ile ve halkın isteklerine göre sınırlanmalıdır. Demokratik olarak seçilmiş olan bir parlamentonun kanun yapma tekelini elinde bulundurması, kişi özgürlükleri açısından yeterli bir güvence sağlamaktadır4. Hukuk devleti düşüncesi, varlığını 19. Yüzyılda Almanya’da meydana gelen demokratik hareketlere borçludur. O dönem hep kanunun kaynağı olarak görülen ve parlamentonun etkisinin sınırlı olduğu (parlamentonun az veya çok danışma veya onaylama makamı olarak var olduğu) bir monarşi söz konusudur. Hukuk devleti ilkesi, demokratik kontrol araçlarının bulunmamasına rağmen iktidarın gücü ve keyfiliği karşısında, kişi hak ve özgürlüklerinin nasıl korunabileceği sorununu ortaya koymuştur. Hukuk devleti, bir taraftan 17. ve 18. Yüzyılda hâkim olan polis devletinin, diğer taraftan kaynağı Fransa olan demokratik halk devletinin alternatifi olarak tanımlanmıştır5.