Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamelerin Denetimi Bahsinde İkinci Perde: “Orijinalizm” ya da “Yaşayan Anayasa”

The Second Act in Judicial Review of Emergency Decrees: “Originalism” or “Living Constitutionalism”

Uraz BULUT

Olağanüstü hal gerek kavram olarak, gerekse de bir hukuk rejimi olarak oldukça tartışmaya açık bir konudur. Bu tartışmaların odağında ise, olağanüstü halin ilan edilmesiyle birlikte doğrudan işlem tesis edebilme kabiliyeti kazanan yürütmenin denetlenmesi hususu bulunmaktadır. Bu mesele, 1982 Anayasasının 148’inci maddesindeki olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerinin anayasaya uygunluk denetimine konu edilemeyeceklerine ilişkin açık hükümle birlikte anayasa yargısı pratiği bakımından farklı bir boyut kazanmıştır. Ancak Anayasa Mahkemesi 1991 yılından itibaren geliştirdiği ve istikrar kazanan içtihatlarıyla, yürütmenin olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesi adıyla tesis ettiği işlemlerin içeriğini incelemek suretiyle, bu işlem tipine ilişkin bir takım özgül ölçütler tespit etmiş ve bu ölçütleri ihtiva etmeyen işlemleri denetlemiştir. Tarihsel sürecin birinci perdesi 148’inci maddenin bu yöndeki yaklaşımıyla kapanmaktadır. Fakat aynı Anayasa Mahkemesi 2016 yılı olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerine ilişkin tam aksi yönde kararlar vermiş ve 148’inci maddedeki denetim yasağına kayıtsız şekilde uymuştur. Olağanüstü hal hukuk rejiminde hukukilik denetimi vesilesiyle ortaya çıkan ve iki farklı kutbu temsil eden bu durum, sadece olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerin hukuki akıbetine ilişkin bir tartışmayı değil, aynı zamanda Anayasa Mahkemesinin görüş değiştirme dinamikleri üzerine de tali sorunları peşinde getirmiştir. Anayasa yargısı bakımından hayati bir eşik teşkil eden bu husustaki farklılığın “orijinalizm” ve “yaşayan anayasacılık” kavramları rehberliğinde değerlendirilmesi bir öneri olarak sunulmaktadır.

Olağanüstü hal, Olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri, Anayasa Yargısı, Orijinalizm, Yaşayan Anayasa.

State of emergency is a controversial subject both conceptually and as a legal regime. The supervision of the executive power, which acquires the authority to enact direct action with the announcement of the state of emergency, lies at the centre of the controversy. This issue gains a peculiar distinctive dynamic with respect to the practice of constitutional judiciary in light of the provision stipulated in Article 148 of the 1982 Constitution which indicates that emergency decrees shall not be subject to constitutional compliance inspection. However, in accordance with precedence developed by the Constitutional Court since 1991, which has been implemented consistently since then, through the inspection of the content of the executive actions in the form of emergency decrees the Constitutional Court has determined specific benchmarks with respect to the executive actions and inspected those actions which did not include these standards. The first act of the historical process has been realised through the respective approach to Article 148. However, in 2016 the same Constitutional Court has ruled in an exact opposite manner with respect to emergency decrees and has abided by the prohibition to inspect constitutional compliance stipulated in Article 148, without condition. This situation which has surfaced through the argument on the legal inspection of the state of emergency regime and the manifestation of the different argument representing opposite poles not only aroused issues regarding the future of the emergency decrees but also a secondary discussion regarding the dynamics of the Constitutional Court in changing precedent. The guidance of concepts of “originalism” and “living constitutionalism” are suggested for the evaluation of this discrepancy, which constitutes a vital threshold for constitutional judiciary.

State of Emergency, Emergency Decrees, Constitutional Judiciary, Originalism, Living Constitution.

“Hasta olduğun için değil, hayatta olduğun için öleceksin”


Lucius Seneca

I. GİRİŞ

Olağanüstü hale ilişkin düzenlemeler, belki de 1982 Anayasasının en çok işletilen hüküm kategorisini oluşturmaktadır. 1982 Anayasasının yürürlükte olduğu dönemde, 1987-2002 yılları arasında kimi bölgelerde kesintisiz olmak üzere, birçok sefer olağanüstü hal ilan edilmiş1 ve bu ilan neticesinde ortaya çıkan uygulamalar yargı mercilerinde uyuşmazlık konusu olmuştur. 2002 yılından 14 yıl sonra, 15 Temmuz 2016 günü yaşanan darbe teşebbüsü ile Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, 21 Temmuz saat 01.00’dan geçerli olmak üzere Anayasanın 121’inci maddesi uyarınca tüm ülkede geçerli olmak üzere olağanüstü hal ilan etmiş ve böylece “olağanüstü hal” meselesi tekrar Türk Anayasa Hukukunun gündemine gelmiştir. Olağanüstü halin ilanı ile birlikte, olağanüstü hal hukuk rejimi uygulama alanı bulmuş ve bu kapsamda birçok olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamesi (OHAL KHK) çıkarılmıştır.