Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Oyun ve Hukuk (Huızınga’da Oyun ve Kültürel Görünümleri)

Play and Law (Play and its Cultural Appearances in Huizinga)

Sercan GÜRLER

Bu çalışma, modern kültür tarihçiliğinin kurucularından Hollandalı Johan Huizinga’nın oyunun kültür üzerindeki kurucu etkilerini göstermeye çalıştığı Homo Ludens isimli kitabındaki görüşlerini merkeze almak suretiyle yine Huizinga’nın oyun ile hukuk arasında kurduğu ilişkiyi incelemekte, hukukun, özünde yarışmalı bir oyun olduğu, buna karşılık modern toplumlarda hukukun bu niteliğinin yavaş yavaş kaybolduğu yönünde ortaya koyduğu düşüncelerini ele almaktadır. Huizinga’nın iddialarını herhangi bir değerlendirmeye tabi tutmaktan bilerek kaçınan çalışmanın amacı, sadece söz konusu düşünceleri betimlemek ve çağdaş oyun çalışmaları arasındaki yerini ortaya koymaktır.

Johan Huizinga, Kültürel Bir Fenomen Olarak Oyunun Önemi, Oyun ile Hukuk İlişkisi, Yarışmalı Bir Oyun Olarak Hukuk, Çağdaş Oyun Çalışmaları.

This essay, taking as his object the thoughts of Dutch Johan Huizinga who is one of the founders of modern cultural historiography elaborated in his book Homo Ludens aiming to show the constructive effects of play element on culture, examines the close relation between play and law as being claimed by Huizinga himself and scrutinizes his argument that law is a kind of contest in fact, although law’s play character has been diminished in modern societies. Without being a critical investigation into his argument, this essay has just an aim describing Huizinga’s general thoughts and showing his place within modern game studies.

Johan Huizinga, Significance of Play as a Cultural Phenomenon, The Relation Between Play and Law, Law as a Contest, Modern Game Studies.

“Örneğin ‘oyun’ dediğimiz süreçleri ele al. Bir oyun tahtası üzerinde oynanan oyunları, kâğıt oyunlarını, top oyunlarını, mücadele içeren oyunları, vs. kastediyorum. Bunların hepsinde ortak olan nedir? -‘Hepsinde ortak olan bir şeyin olması gerek, yoksa ‘oyun’ denmezdi bunlara’ deme-bunun yerine, hepsinde ortak bir şey olup olmadığına bak.- Çünkü bunlara baktığında, hepsinde ortak olan bir şey görmesen de benzerlikler, akrabalıklar göreceksin, hem de bir dizi. Söylediğim gibi: Düşünme, bak!”1

GİRİŞ

Ünlü Fransız sosyolog Pierre Bourdieu, Türkçe’ye “Kuraldan Stratejilere” şeklinde çevrilen bir söyleşi metninde, bütün düşünsel çabasının özünde, insanların, verili herhangi bir kural manzumesine itaat etmeksizin yine de nasıl belirli bir düzen içerisinde davrandıkları sorusunun yer aldığını söyler. Bourdieu’nün cevabı nettir: İnsanlar toplumsal ilişkilerinde bir takım stratejilere dayanarak hareket eder. Bu stratejiler ne bütünüyle içgüdüseldir ne de rasyonel birtakım süreçlerin ürünüdür. İnsanlara, toplumsal ilişkilerinde nasıl davranacağını söyleyen, bireysel ve toplumsal koşulların ürünü, insan eylemlerine yönelik bir tür sezgisel bilgi niteliğindeki bu stratejilere Bourdieu habitus ismini verir. Bu kavramı oluştururken örnek aldığı insani olgu ise “oyun”dur. Evet, Bourdieu’ye göre insanlar arası ilişkiler tıpkı bir oyun gibi yaşanır. İnsanların, diğer insanlarla girdiği ilişkilerdeki durumu, âdeta bir tenis müsabakasında karşı tarafın servisinin nereye düşeceğini önceden bilen ve o noktaya yönelen tenisçininki gibidir. Nasıl ki tenisçinin bu şekilde davranmasını mümkün kılan bir bilgi varsa insanların da toplumsal yaşamda neyi, ne zaman ve nasıl yapması gerektiğini söyleyen birtakım kurallar vardır. Fakat bu kurallar, yazılı değildir; bir oyundaki gibi herkesin kabul ettiği ve uymaya rıza gösterdiği, salt o oyuna özgü bir takım davranış standartlarıdır2.

İnsanlar arasındaki ilişkileri, birlikte hayata geçirilen, ne bütünüyle bilinçli ne de tamamen bilinçsiz bir takım stratejilerin işe koşulduğu bir tür “oyun”la izah etmek, kaçınılmaz olarak bizi “oyun” kuramına ve bu kuramın en önemli temsilcisi Huizinga’ya getirir.