Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

1876 Kanun-i Esasi’de Temel Hak ve Özgürlüklere İlişkin 1909 Değişiklikleri ve Bu Değişikliklerin Değerlendirilmesi

1909 Amendments Regarding Fundamental Rights and Freedoms
in 1876 Kanun-i Esasi and Evaluation of These Amendments

Ali ÖZDEMİR,Ferhat USLU

İnsan hakları doktrini tarihsel birikimlerle ilerleyen bir düşünce sistemidir. Osmanlı İmparatorluğu’nda iktidarın sınırlandırılmasıyla temel hak ve özgülüklerin genişlemesi, ‘devletin’ varlık mücadelesi verdiği döneme denk gelmektedir. “Batı”da İnsan hakları temelli gelişmeler İmparatorluğu da etkilemiş, dünyada yönetim paradigması güçlü bir dönüşüm sürecine girmiştir. Osmanlı’da bu süreç; sosyal, ekonomik, kültürel, dini ve tarihsel nedenlerle sancılı geçmiştir. Özellikle yöneten ve yönetilen sınıfın keskin ayrımı sonucu güçlü bir orta sınıfın olmayışı, aynı zamanda ‘devletin’ varlığını kaybetme korkusu, uzun yıllar bir hayalet gibi toplumsal hafızayı meşgul etmiştir. Kanun-i Esasi ve sonrasındaki gelişmeler; bu sendromun hafiflemesinde ve insan hakları merkezli düşünce sisteminin birikimlerle toplum kültürüne yerleşmesinde güçlü kırılma noktasıdır. Bu birikimler içinde 1909 değişiklikleri ve özellikle temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanlar önemli bir yer tutmaktadır. Nitekim yeni anayasa çalışmalarının ulusal gündemin merkezinde olduğu bu dönemde insan hakları temelli düzenlemelere ışık tutabilmesi için, bir Osmanlı tecrübesi olarak Temel hak ve özgürlüklere ilişkin 1909 değişikliklerinin incelenmesi yerinde olacaktır.

İnsan Hakları, Demokrasi, Kanun-i Esasi, Egemenlik.

Human rights doctrine is a progressive system of thought with historical background. Fundamental rights and the expansion of specificity by limiting the power of the Ottoman Empire, 'state' combat presence corresponds to the given periods. “West” has influenced the development of the empire based on human rights, governance paradigm that the world has entered a powerful transformation process. This process in the Ottoman Empire; social, economic, cultural, religious and historical causes painful history. Particularly sharp distinction between the ruler and the ruled class as a result of the absence of a strong middle class at the same time 'state' fear of losing assets, social memory has been occupied for many years as a ghost. Developments in the Fundamental Law and after, the relief of the syndrome and is a powerful turning point in settling the experience with community-based culture of human rights thinking. Those for 1909 and the changes in these deposits is an important place, especially fundamental rights and freedoms. So much so that it is in the center of the national agenda of the new constitution in order to shed light on human rights-based regulation in this period, it would be appropriate to examine the change in the fundamental rights and freedoms in 1909 as an Ottoman experience.

Human Rights, Democracy, Kanun-i Esasi, Sovereignty.

I. Giriş

İnsan hakları kavramı, ulusal veya uluslararası belgelerde kesin olarak tanımlanmış bir kavram olmamakla beraber, ‘insanın sadece insan olmasından kaynaklı haklara sahip olması’ yönüyle incelenen bir konudur. Bu hakların ne olduğu veya ne olacağı tarihsel gelişmelerle paralellik göstermektedir.1 Doğal hukuk ve doğal hak anlayışına göre insan hakları; kaynağını doğal hukuktan almakta, sonradan pozitif bir hukuk belgesiyle ortaya çıkmamakta ya da üretilmemektedir. Ancak insan hakları; doğal hukuktan, pozitif hukuka aktarılmasıyla güvence altına alınabildiğinden, pozitif hukuk belgeleri insan haklarının etkili bir şekilde korunması için önemli bir yere sahiptir.

Bağımsız bir disiplin olarak İnsan Hakları Hukuku’nun temel kaynaklarını, uluslararası sözleşmelerle uluslararası bildiriler oluşturmaktadır. İnsan haklarının ‘küresel’ kapsamda korunması ise uluslararası belgelerin ulusal hukuk belgeleri ile tamamlanmasına bağlıdır. İnsan hakları düşünce sisteminin ulusal düzeydeki en önemli yansıması kuşkusuz anayasalardır. Bu bakımdan Türkiye Devleti anayasacılık hareketleri içinde demokrasinin ve insan haklarının toplumsal bilince yerleşmesinde Osmanlı Devleti mirası önemli bir yere sahiptir. Öyle ki Kemal Karpat’a göre; “19. yüzyıl Osmanlı Tarihi ile Cumhuriyet Tarihi arasında çok sıkı yapısal, kültürel ve sosyal devamlılık vardır.”2 Osmanlı mirasının önemli parçalarından birisini oluşturan ilk anayasamız Kanun-i Esasi, Osmanlı Devleti tarihinde ilk kez insanların ‘devlete’ karşı ileri sürebilecekleri bazı hakların kabulü anlamına gelmektedir.3

Çağdaş anlamda ilk anayasalar 1787 ABD Anayasası ile Kara Avrupası’nda 1791 Polonya ve Fransa Anayasalarıdır. Burjuva sınıfı Ortaçağın sonları itibariyle Avrupa’da büyük bir ekonomik güç kazanmıştı. Ne var ki, burjuvanın ekonomik güç yanın da siyasi bir güç merkezi olabilmesi için mutlak monarşileri ve feodaliteyi ortadan kaldırması gerektiğini anlaması çok zaman almadı. Kuşkusuz burjuva sınıfının siyasi güç sahibi olarak devlet yönetiminde söz sahibi olabilmesi için, öncelikle anılan sınıfın hak ve özgürlüklerini garanti altına alan yazılı bir anayasa gerekliydi. İktidarın sınırlandırıldığı kişi hak ve özgürlüklerinin güvence altına alma düşüncesinin hâkim olduğu bu dönemde, Osmanlı Devleti’nde böyle bir hareketlenme gözlenmemektedir. Osmanlı Devleti’nin din temelli hukuki düzenlemelerle yönetilmekte oluşu ve Batı’daki anlamda bir orta sınıfın ortaya çıkmaması bu hareketlenmeyi geciktiren sebepler arasında sayılabilir.4