Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Sosyal Risk İlkesi Tarih mi Oluyor?

Mustafa KÖKSAL

ÖZET:

1980’li yıllarda yoğunlaşan terör eylemlerinden doğan zararların karşılanması amacıyla yargı yerlerince uygulanmaya başlanan sosyal risk ilkesi, içtihatlarla kabul edilen ve idari eylem ile zarar arasında illiyet bağını dahi aramayan bir ilke olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak, durum böyle olmakla birlikte, idarenin her geçen gün artan görevlerinin ve sorumluluklarının da etkisiyle, son dönemlerde, özellikle de 2005 yılından bu yana, uygulama sahası daralmakta ve gün geçtikçe yerini, hizmet kusuru ilkesine bırakmaktadır. Yani, içtihatlarla kabul edilen sosyal risk ilkesi, yine içtihatlarla tarihe karışma sürecine girmektedir. Çalışmada, terör olaylarının olumsuz etkisi, bu etki sonucu sosyal riskin ortaya çıkışı ve sosyal risk ilkesinin özellikleri, bu ilkenin etkinliğini kaybetme süreci ve yerini hizmet kusuruna bırakması, ilkeye getirilen eleştiriler gibi konulara değinilmektedir. Ancak, sosyal risk ilkesinin hem kabul edilmesi hem de alanının daraltılması, yargı içtihatlarıyla olduğundan çalışmamızın ağırlıklı kısmını yargı kararları oluşturacaktır. Belirtmek isterim ki, Danıştay’ın söz konusu ilkeye ilişkin yeni içtihadının henüz yazarlarca doktrin oluşturacak yoğunlukta kaleme alınmamış olması da, bu makalenin yazılması konusunda şahsımı teşvik etmiştir.

Anahtar Kelimeler: Sosyal risk, Hizmet kusuru, İçtihat, Terör, Zarar.

1. Genel Olarak Sosyal Risk İlkesi ve Sosyal Risk İlkesinin Ortaya Çıkışı

İnsanlar eski çağlardan beri birlikte yaşama ihtiyacı hissetmişlerdir. Bu ihtiyaç, insanları, belli dönemlerde kabileler halinde, belli dönemlerde de devlet örgütlenmesi altında yaşamaya zorlamıştır. İnsanların bir arada yaşamasının nimetleri olduğu gibi birtakım külfetleri de olmuştur. Devletlerin içinde ve dışında gelişen siyasi mücadeleler, o devletin ya da toplumun üyesi olan bireyleri de etkilemiştir. İnsanlar yaşadıkları toplumun içinde bulunduğu kargaşadan istemeseler de etkilenirler. Bu etkilenme bazen ölüm gibi çok ciddi zararlara kadar varabilir. Bu zararların, kargaşanın çıkmasında hiçbir kusuru olmayan mağdurlar üzerinde bırakılmasının hakkaniyet ve adalet ilkelerine uygun olmaması düşüncesi, sosyal risk ilkesinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu ilke gereğince, toplumun içinde bulunduğu kargaşadan doğan zararlar,1 riskler, devlet tarafından tamir edilir.2 Yani, söz konusu zararların, toplum yaşamı adına, zarara maruz kalan bu kişilerin sırtında bırakılmayıp, toplum yaşamının siyasal örgütlenmesi olan devlet tarafından karşılanması gerekmektedir.3

Sosyal risk ilkesi, ilk olarak Fransa’da savaş zararlarının idarece karşılanması amacıyla uygulanmaya başlanmış, yargı yerlerinin besin kaynağı olmuş ve çeşitli zararların tazmininde bu ilke kullanılmaya başlanmıştır.4 Ülkemizde ise, daha çok 1980’li yıllarda yoğunlaşan terör eylemlerinden doğan zararların karşılanması amacıyla yargı yerlerince uygulanır olmuştur. Bu dönemden önceki yargı kararlarında sosyal risk ilkesinin uygulanmadığı ya da kavram olarak geçmediği görülmektedir.5