Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Yükseköğretim Kurulunun Öğretim Üyeleri Hakkında İstihbarat Toplama Yetkisi Var mıdır?

Does the Council of Higher Education Have Authority to Gather Intelligence about Faculty Members?

Mustafa Yaşar Demircioğlu

GİRİŞ

22.02.2012 tarihinde Ankara Cumhuriyet Savcılığı talimatını ellerinde taşıyan polisler YÖK Başkanlığına giriş yaptılar. Polislerin ellerinde bulunan Savcılık talimatında “Çok Acele ve Gizli” kaydı ile YÖK Başkanlığı bünyesinde bulunan “Toplumsal Faaliyetler Birimi” nin tüm dosyaları ve yazışma asıllarının emniyet görevlilerine teslim edilmesi emrediliyordu. Toplumsal Faaliyetler Birimi tüm üniversitelerdeki eylemleri yönlendirmek, üniversite öğretim elemanları ve öğrencileri takip etmek, haklarında din, mezhep, ırk, siyasi düşünce, felsefi inançlarına göre istihbari çalışmalar yapıp bilgi toplamak üzere kurulmuş bir birimdi. İlerleyen günlerde söz konusu birim Yükseköğretim Kurumu Teşkilat Yapılanması içinde kaldırılmasına ve kapatılmasına rağmen, kaldırıldığı tarihe kadar Üniversitelerdeki öğretim üyeleri hakkında yürütülen yasadışı istihbarat ve bilgi toplama faaliyetlerini muhafaza eden bir birim olarak görevini devam ettirmiştir. Bu makalede 1996-2007 yılları arasında Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından Türkiye’de bulunan üniversitelerdeki öğretim üyeleri ve aileleri hakkında yapılan istihbari bilgi toplama işlemleri ile güvenlik soruşturması işlemleri hakkında örneklere yer verilerek bu işlemlerin idare hukuku çerçevesinde yasal dayanağının bulunup bulunmadığı hususunda açıklamalara yer verilecektir. Bu çerçevede özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerinde yapılan güvenlik soruşturması işlemlerine de makalede yer verilmektedir. Zira uygulamalardan anlaşıldığı üzere Yükseköğretim Kurulu’nun, silahlı kuvvetlerin kendi mevzuatı çerçevesinde yaptığı istihbarat toplama ve güvenlik soruşturması işlemlerinden etkilendiği, silahlı kuvvetlere ilişkin mevzuatı (özellikle iç tehdit algılaması ve öğretim üyelerinin aile üyelerine yönelik istihbarat çalışmaları açısından) kendi görev ve yetki algılaması çerçevesinde uygulamaya koyduğu görülmektedir. Bu uygulamalar; ara rejim dönemlerinde Yükseköğretim Kurulunun; Türk yükseköğretim sisteminde düzenleyici ve denetleyici kurul olmasından ziyade bir iç güvenlik kolluk birimi gibi militarist bir anlayışla yönetildiğinin de delili niteliğini taşımaktadır.

Kamu kurumlarının (Dolayısıyla Yükseköğretim Kurulunun ve Üniversitelerin) görev ve yetkilerinin sınırları açıkça ilgili kanunlarda belirlenmiştir. İdare Hukukunda "yetki", idareye Anayasa ve yasalarla tanınmış olan karar alma gücünü ifade eder ve idari işlemlerin en temel öğesini oluşturur1. Bir kamu düzeni sorunu olan yetki, yasa koyucu tarafından hangi makam veya merciye verilmiş ise, ancak o makam veya merci tarafından kullanılabilir. Bu bakımdan, yasanın açık izni olmadıkça yetkili makam veya mercinin yetkisini devretmesi olanaklı değildir. Aktarılan nitelikleri gereği, idare hukukunda yetkisizlik kural, yetkili olmak istisnadır. Bu itibarla, yetki hükümlerinin sınır ve çerçevesinin yasayla açıkça çizilmesi gerekir ve genişletici yoruma tabi tutulamaz. Anayasanın 6. maddesindeki, kimsenin kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisini kullanamayacağı kuralı ve 123. maddesindeki “idarenin kanuniliği” ilkesi gereği idare, Anayasa ve yasalarla düzenlenen görev ve yetki sahası içinde faaliyette bulunmak zorundadır. İdarenin kanuniliği ilkesi, idarenin ve organlarının görev ve yetkilerinin açık bir biçimde kanunla düzenlenmesini gerekli kılar2. İdare hukukunda idarenin kanuniliği “idarenin kanuna dayanması (idarenin secundum legem özelliği)” ve “idarenin kanuna aykırı olmaması (idarenin intra legem özelliği)” şeklinde bu temel ilke kabul edilmektedir3. Buna göre kanun, idarenin faaliyette bulunabilmesinin hem şartı hem de sınırıdır4. İdare; kanunla düzenlenmiş bir alanda, kanundan aldığı yetkiye dayanarak ve kanunla çizilen sınırlar içerisinde eylem ve işlemlerini (idari fonksiyonu) gerçekleştirebilir5. İdarenin kendisine ait keyfi, sınırsız, belirsiz bir hareket alanından bahsedilemez. Bu kural ile birlikte, yetkinin kamu düzenine ilişkin olduğu da gözetildiğinde, yetki devrinin yasada düzenlenmesi zorunludur. Bu zorunluluk, yetkili organ veya makamın, dolayısıyla işlemin yetki unsuru yönünden hukuka uygun olup olmadığının tespitine de olanak sağlamaktadır6.

Anayasa’nın 8. maddesinde yürütme yetkisi ve görevi düzenlenmiştir. Yasakoyucu belli konularda gerekli kuralları koyacak, çerçeveyi çizecek eğer uygun ve zorunlu görürse, onların uygulanması yolunda sınırları belirlenmiş alanlar bırakacak, idare ancak o alanlar içinde takdir yetkisine dayanmak suretiyle yasalara aykırı olmamak üzere bir takım kurallar koyarak Yasa’nın uygulanmasını sağlayacaktır. Esasen Anayasa’nın 8. maddesinin, yürütme yetkisi ve görevinin Anayasa’ya ve yasalara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir hükmünün anlamı budur. Bu kurallara göre yasakoyucunun genel kuralları koyup, düzenlenecek olan alanın esaslı konularının kanunda yeterince belli edilmiş, amaç ve hedefin açıklanmış, sınırlarının ve çerçevesinin yeterince belirlenmiş olması, yürütmenin yapacağı düzenlemenin ölçüsünü vermesi, Anayasa’nın öngördüğü yürütmenin yargısal denetiminin etkinliğini engellemeyecek nesnel kurallara bağlaması gerekmektedir. Böyle bir kanuna dayanarak yürütme organının yapacağı işlemler de, objektif nitelik taşımalı, keyfi uygulamalara sebep olacak çok geniş takdir yetkisi vermemelidir. Anayasa’da belirtilen kimi ayrık durumlar dışında yasalarla düzenlenmemiş bir alanda yürütmenin öznel hakları etkileyen bir kural koyma yetkisi bulunmamaktadır7.