Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Haksız Rekabet Davalarında Davacı Sıfatının Belirlenmesi Açısından “Zarar” Kavramının Değerlendirilmesi (y.11.hd.sinin 23.01.2012 Tarih ve 2010/8615 E. 2012/611 K. Sayılı Kararı Çerçevesinde)

Evoluation of the Term of “Damage” From the Point of Determining Locus Standi of the Litigant in Unfair Competition Actions

R. Tamer PEKDİNÇER

6102 Sayılı TTK (eTTKm.58) m.56/1’de düzenlenmiş olan haksız rekabet davalarında davacı sıfatının belirlenmesinde, haksız rekabet mağduru olan kimsenin “haksız rekabet sebebiyle müşterileri, kredisi, meslekî itibarı, ticari faaliyetleri veya diğer ekonomik menfaatleri zarar gören veya böyle bir tehlikeyle karşılaşabilecek olan kimse” olması şartı bir aktif dava ehliyeti olarak düzenlenmiştir. Bu durum Yüksek Mahkeme kararlarına da yansımaktadır. Ancak hükümde geçen zarar kavramından, sorumluluk hukuku bağlamında bir maddi veya manevi zarar kastedilmemektedir. Daha geniş bir anlam ifade etmektedir ve çok daha kapsamlıdır. Söz konusu düzenleme herhangi bir mal veya şahıs varlığını değil “çıkarları” korumayı amaçlamaktadır. Bu yüzden de haksız rekabet davalarında aktif dava ehliyeti açısından davacının “zarar” görüp görmediği veya “zarar” tehlikesi altında olup olmadığı değil; çıkarlarının zedelenip zedelenmediği veya tehlikeye düşüp düşmediği aranmalıdır. Özellikle inceleme konusu yapılan Yargıtay kararına hakim olan görüşte de olduğu gibi davacının borçlar hukuku bağlamında bir zararının veya zarar tehlikesinin olup olmadığı aktif dava ehliyeti açısından bir önemi olmamalı, bu tür bir zarar sadece haksız rekabet dolayısıyla açılacak olan maddi ve manevi tazminat davalarında gündeme gelmelidir. Aksi takdirde haksız rekabetin “Amaç ve İlke”sini ortaya koyan 54. Maddesinin uygulama alanı son derece daraltırmış olacaktır.

Haksız Rekabet, Aktif Dava Ehliyeti, Zarar Gören, Zarar Tehlikesi Altında Olan.

Article 56/1 of the Turkish Commercial Code ("TCC") No: 6102 (old TCC art.58) provides that in order to have locus standi to bring an unfair competition action, the litigant must be “a person whose customers, credibility, professional reputation, commercial activities or other economic interests are harmed or threatened to be harmed due to unfair competition”. This condition for locus standi is also sought in the decisions of the Court of Cassation. That said, the term “harm” mentioned in Article 56/1 does not refer only to material and moral damages within the sense of liability law. It has a broader meaning and scope. Article 56/1 aims to protect “interests” rather than assets or personality rights. Therefore, in determining locus standi of the litigant in unfair competition actions, courts must consider whether the litigant’s interests are harmed or threatened to be harmed, but not whether the the litigant incurs or is threatened to incur damages. As posed in the decision of the Court of Cassation reviewed under this Article, whether the litigant is damaged or threatened to be damaged within the meaning of liability law should not be deemed relevant to locus standi. Such damages should rather pose importance in actions for material and moral damages caused by unfair competition. Otherwise, the scope of application of Article 54, which sets out “Purpose and Principles” of unfair competition law, would be narrowed down significantly.

Unfair Competition, Active Locus Standi, Injured Person, Person in Danger of Harm.

6762 sayılı eski Türk Ticaret Kanunu (eTTK) m.56 vd. hükümlerinde ele alınmış olan haksız rekabet hukuku, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK), m.54 vd. hükümlerinde düzenlemiştir. TTK’daki bu düzenleme yapılırken, ayrı ve bağımsız bir Kanun olan 19.12.1986 tarihli İsviçre Haksız Rekabete Karşı Federal Kanun (LCD (Fr); UWG(Alm))1 hükümleri esas alınmıştır.2 Nitekim Kanunkoyucu bu değişikliğin ilkeler üzerinde yapılandırıldığını ve bu ilkelerin bir anlamda değişik bir sisteme de işaret ettiğini özellikle vurgulamıştır (TTKm.54 gerekçesi).

Bununla birlikte, TTK m.54 hükmünde haksız rekabetin genel teorisinde dürüstlük kuralının temel belirleyici kriter olarak açıkça vurgulanması3 ve emeği korumayı amaçlayan bir motivasyondan hareket edilmesi sebebiyle, yeni dönemde4 haksız rekabet hukukunun daha geniş bir uygulama alanına sahip olacağını söylemek mümkündür5.