Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İnsan Haklarının Politik Doğası: Politik Özgürleşme ve Hegemonya

Political Nature of Human Rights: 
Political Emancipation and Hegemony

İlker KILIÇ

İnsan haklarına yönelik Karl Marx’ın eleştirisinin temel argümanlarından biri kuşkusuz bu hakların politik niteliğiyle ilgilidir ve bu yönüyle insan haklarına insan doğasına dayanılarak getirilen açıklamaları hedef alır. Bu haklar modern devlet ve sivil toplumun geliştiği mecradan bağımsız ele alınamaz. Liberal özgürlük anlayışının içerisinde formüle edildiği sivil toplumun kendisinin bir devleti gerektirmesi gibi sivil toplum üyesi insanın hakları da devlet aracılığıyla elde edilen haklardır. Devletin insan ile insanın özgürlüğü arasındaki aracı rolüne vurgu yapan politik özgürleşme, aynı zamanda devletin de din, mülkiyet, cinsiyet vb. gibi özel yaşama ilişkin ayrımlardan özgürleşmesini ifade eder. Her ne kadar politik özgürleşme kapitalist üretim ilişkilerini yansıtsa da yine de Marx için bir değer taşır. Taşıdığı bu değer sayesinde hegemonik ilişkilerin örgütlenmesinde kritik bir rol kazanır.

İnsan Hakları, Politik Özgürleşme, Sivil toplum, Modern Devlet, Hegemonya.

One of the primary arguments of Karl Marx’s critique of human rights is certainly about the political nature of these rights and on this aspect, it takes aim at the explanations which based on human nature. These rights cannot be considered distance from the source that modern state and civil society developed in. As the civil society where liberal conception of freedom is formulated, requires a state, human rights as a member of civil society are obtained through state. Political emancipation that emphasis on the mediation role of state between human and freedom of human also expresses emancipation of the state from the distinctions about private life such as religion, property, gender etc…Political emancipation has a value for Marx despite it reflects capitalistic relations of production. Because of that value, it gets a critical role in organizing hegemonic relationships.

Human Rights, Political Emancipation, Civil Society, Modern State, Hegemony.

GİRİŞ

İnsan haklarını insan doğasına ve doğa haline başvurarak açıklamak, dahası bunlara evrensellik niteliği atfetmek ile insan haklarına dayanan taleplerin muhatabının devlet ve insan haklarından doğan hukukî yükümlülüğün de devlette olduğunu ileri sürmek, “devlete karşı ileri sürülebilme”yi bu hakları diğer haklardan ayırmak için “kriter” olarak formüle etmek arasında gözle görülür bir çelişki var. Buradaki çelişki ne toplumsal sözleşme teorileri ne de devleti bu haklara riayeti sağlayacak koşulları yerine getirme yükümlülüğünde tutma isteği ile bertaraf edilebilir.

1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin meşhur ikinci maddesindeki “Her bir politik birleşmenin amacı; doğal ve dokunulamaz insan haklarını korumaktır” ifadesinin muhatapları arasında geleneksel devletleri de sayma cesaretini elbette kimseden bekleyemeyiz. Modern devlet ile insan hakları ilişkisini açıklamanın önündeki en önemli engeller arasında sosyal bilimlerde hakim olan Weberyen yöntemler ve hukuk literatüründe tekrarlanan betimleyici devlet tanımlamaları olduğunda şüphe yok. Wallerstein, Weber’in sık sık ekonomik açıklamalara karşı kültürel açıklamalar üzerinde ısrar eden, modern dünyanın itici gücünün birikim değil, bürokratikleşme olduğunda ısrar eden bir anti-Marx olarak göründüğünü dile getirir.1 İnsan haklarına dair metinleri akademik dünyada ve bizzat Marksist literatürde suskunlukla geçiştirilse de modern devlet ile insan hakları ilişkisinin en berrak anlatımları arasında Karl Marx’a ait olanlara işaret etmek gerekiyor: “... bu hakları modern devlet yaratmamıştı. Kendi öz evrimi ile eski politik engelleri aşmaya götüren burjuva toplumun ürünü olan modern devlet, kendi başına insan haklarını ilan ederek, kendi öz köken ve kendi öz temelini tanımaktan başka bir şey yapmıyordu.2 Açık bir ifade ile “İlkçağ devletinin doğal temeli, kölelik idi; modern devletin doğal temeli burjuva toplum, burjuva toplum insanı.3 Bunun gibi devletin insan hakları içinde tanımladığı insan, “sivil toplum üyesi olan bu insan ... politik devletin dayanağı, önkoşuludur.”4

İnsan haklarının politik niteliği, yetersizliğini ve temsil ettiği özgürleşme nosyonunun sınırlılığını da gösterir. Elbette politik olmak iktidarın ve kaynakların dağıtımı ve çıkarların temsiliyle ilgili olmak gibi bir içeriğe sahip. Böyle bir içeriğe ilişkin rıza üretimi ile ilgisi insan haklarının hegemonik ilişki biçimlerinin örgütlenmesindeki politik işlevine de vurgu yapmayı gerektirir.