Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Terör Olaylarından Kaynaklanan Zararların Tazmininde 5233 Sayılı Kanundan Doğan Sorunların Işığında Sosyal Risk İlkesine Geri Dönülmesi Konusuna Genel Bir Bakış

An Overview of the Withdrawal to the Social Risk Principle with the Light of Problems Caused by Law no 5233 for Damages Arising From Terrorism Activities

Bülent Küfüdür

Kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağandışı zararların idarece tazmini Anayasanın 125. maddesi gereği ve Türkiye Cumhuriyetinin “sosyal hukuk devleti” niteliğinin bir sonucudur. Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasındaki ifade, idarenin hukuki sorumluluğunun çerçevesini çizmektedir. Anılan sorumluluğun şekli belirlenirken sadece kusur esasına dayanılmamakta, idarenin kusur koşulu aranmadan da sorumlu olabileceği varsayılmaktadır. Kusursuz sorumluluk, idarenin sorumluluk hukuku çerçevesinde prensip değil istisnai bir sorumluluk alanıdır. Kural olarak idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan, nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlüdür. Sözü edilen kuralın istisnası olarak, idarenin faaliyet alanıyla ilgili, önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararları nedensellik bağı aramadan tazmin etmesi gerekmektedir. Kollektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk adı verilen bu ilke, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmiştir. Hukuk sistemimizde yargısal içtihatlar ve doktrin görüşleriyle geliştirilen sosyal risk ilkesi, 2004 yılında 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun'un yürürlüğe girmesiyle birlikte yerini anılan Kanuna bırakmıştır. Bunun sonucunda içtihatlarla geliştirilen sosyal risk ilkesinin uyuşmazlıklara doğrudan uygulanma imkanı kalmamıştır. Ancak 5233 sayılı Kanunun manevi zararların tazminini öngörmemesi, bunun yanında maddi tazminatın miktarını belirleyerek düşük tutması ve terör olayları kapsamına girmeyen toplumsal olaylardan kaynaklanan zararların karşılanmasını kapsam dışında bırakması gibi sorunlar nedeniyle, 5233 sayılı Kanunun sosyal risk ilkesinin kanunlaşmış hali olduğu, terör ve terörle mücadele faaliyetleri kapsamında yürütülen idari faaliyetlerden doğan zararların karşılanmasında sosyal risk ilkesinin artık doğrudan uygulanamayacağı yönündeki görüşlerin geçerliliği tartışılmaya başlanmıştır. 5233 sayılı Kanunun uygulanmasına yönelik Danıştay içtihatlarında meydana gelen değişiklikler de bu tartışmaların gerekliliğini destekleyecek niteliktedir.

İdarenin Sorumluluğu, Terörden ve Terörle Mücadele Nedeniyle Yürütülen Faaliyetlerden Doğan Zararlar, Kusursuz Sorumluluk, Sosyal Risk, 5233 sayılı Kanun.

The administrative compensation for personal and unusual damages which suffers people during the continuity of the civil service is a result of the necessity of the Turkish Constitution’s Article 125 and the qualification of the “social state of law”. The statement of the last paragraph of Article 125 determines the framework for the legal liability of the administration. Defining the form of the liability which is referred is not only based on negligence but it is also assumed that administration should be responsible for the strict liability. The strict liability which is not a principle within the framework of the responsibility law is an exceptional subject. As a rule, administration is obliged to compensate damages which are direct results of the provided civil service. As an exception to rule mentioned, without seeking causality administration have to compensate some damages related to the field of administration if it cannot prevent that damages which are the obligation to take some precautions. The principle called as “social risk” which is based on understanding of collective liability is accepted by doctrine and jurisprudence. In our legal system, the principle of social risk which is developed by jurisprudence and doctrine gave its place to Law No. 5233 named “Compensation for Damages Arising from Terrorism and Activities Carried out Due To the Counter - Terrorism” which has been ensured in 2004. As a result of this situation, the principle of social risk which is developed by jurisprudence is no longer possible to directly apply to conflicts. However due to problems such as; having none any compensation of non-pecuniary damages, determining the amount of material damages with low value and putting the non-terror activities damages out of scope, Law No. 5233 leads to some conflicts related to validity of social risk principle in Law No. 5233 which is seen as a legalized form of social risk principle in the area of terrorism and counter – terrorism activities. Changes occurring in Council of State’s case law caused by implementation of the Law No 5233 support the necessity of these debates.

Liability of Administration, Damages Arising From Terrorism and Activities Carried out Due to the Counter - Terrorism, Strict Liability, Social Risk, Law No. 5233.

GİRİŞ

Ülkemizde 1984 yılında ortaya çıkan ve sonraki yıllarda da devam eden, bazı dönemlerde nispeten azalmakla birlikte Ortadoğu ülkelerinde yaşanan savaşlar ve bunun yol açtığı göç hareketlerinin de etkisiyle özellikle son zamanlarda artan terör olayları yaşanmaktadır. 30 yıldan fazla bir süredir terör olaylarına muhatap olan ülkemizde terör olayları nedeniyle pek çok vatandaşımız hayatını kaybetmiş, yaralanmış, malvarlığını yitirmiş ya da malvarlığında azalma olmuş bunun sonunda da vatandaşlarımız hatta ülkemizde bulunan yabancılar maddi ve manevi zararlara uğramıştır. Bu zararların bir kısmı terör olaylarından doğmuş, bir kısım zararlar ise terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetlerden doğmuştur. Bu zararların tazmini istemiyle idare mahkemelerinde binlerce dava açılmış, bu davalardan büyük bir kısmında zarar görenleri tatmin edecek adil bir çözüme ulaşılmıştır. Buna karşın, uyuşmazlıkların bir kısmı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınmış ve bu başvuruların bazısında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiştir. Bu ihlal kararlarından önemli bir kısmı iç hukukta etkili bir başvuru yolu olmadığı gerekçesine dayanmaktadır. Danıştay terörden veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetlerden doğan zararların tazmini istemiyle açılan davalarda, 1990'lı yıllara kadar (1990 öncesi dönemde) hizmet kusuru esasına dayalı olarak tazminata hükmetmekte, idarenin terör olayları nedeniyle tazmin sorumluluğu doğabilmesi için bazı şartlar aramaktaydı.

Söz konusu şartlar, idarenin bilgisi dışında gerçekleşen eylemler sebebiyle sorumlu tutulamayacağı, toplumdaki bireylerin tek tek denetlenmesinin olanak dışı olduğu ve idarenin haberdar olmadığı eylemlere karşı tedbir alamayacağı nedenleri öne sürülerek dile getirilmekteydi1.Buna göre, terör eylemi ile ilgili önceden herhangi bir ihbar yapılmaması ve böyle bir olayın gerçekleşeceği yönünde ciddi emarelerin bulunmaması hallerinde idari kusurdan söz etmek mümkün bulunmamaktadır2.

Danıştay 1990'lı yıllardan itibaren, terör eylemlerinden kaynaklanan zararlar bakımından, devletin kusursuz sorumluluğu esaslarını uygulamaya başlamıştır3. Danıştay, terör olaylarından kaynaklanan zararlarda idarenin sorumluluğunu, 1990 öncesindeki kararlarında hiç vurgulamadığı bir kavrama sosyal risk ilkesine geniş ölçüde dayandırmaktadır4. Bunun sebebi, 1990'lı yıllarda terör eylemlerinin şiddetinin artmasıdır5. 2004 yılından itibaren Danıştay'ın kararlarını incelediğimizde, idarenin sorumluluğunu sosyal risk ilkesine göre değil, daha ziyade hizmet kusuruna ya da sosyal risk dışındaki kusursuz sorumluluk ilkesine dayandırdığını, dolayısıyla, terör olaylarından doğan zararların tazmininde sosyal risk ilkesinin uygulanma alanını önceki dönemlere nazaran daraltma eğiliminde olduğu söylenebilir. Bunun nedenleri arasında, bu dönemde terör olaylarının nispeten azalması, idarenin sorumluluğunda kusura dayalı sorumluluğun (hizmet kusurunun) esas olması, hizmet kusuruna dayalı tazminatın idareyi faaliyetlerinde daha özenli ve hukuka uygun hareket etmeye teşvik edici olacağının kabul edilmesi ve hizmet kusuru nedeniyle tazminat davalarının sonucunda, belli ölçüde kişisel kusurun varlığı halinde tazminat ödenmesine neden olan kamu görevlisine rücu olanağının bulunması ve terör olaylarından doğan zararların tazmininde hizmet kusuru ile sosyal risk ayrımının yapılmasının her zaman kolay olmaması gibi hususlar gösterilebilir.