Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Avrupa Birliği’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Katılımı - 1. Perde: Tarihsel Süreç

The Accession of the European Union to the European Convention of Human Rights - Volume 1:
 The Historical Dimension

Ahmet Burak BİLGİN

Avrupa Birliği (AB) insan hakları hukukunun tarihsel gelişim sürecinin siyasi-hukuki-kurumsal ayağında en önemli gelişmelerden biri, hiç şüphesiz AB’nin Strazburg sistemine katılımına ilişkin süreçtir. Birliğin, gittikçe genişleyen ve bunun sonucu olarak bir zamanlar devletlerin uhdesindeyken zamanla kendisine geçen yetkilerine paralel olarak AİHM denetimine tabi tutulması ihtiyacı; kendi içinde bir insan hakları koruma sistemi bulunsa da, aynı devletler gibi uzmanlaşmış bir dış denetime bağlanması ve böylece Avrupa kamu hukukunda insan hakları hukukunun bütünleştirilmesi gibi fikirlerin neticesi olarak AİHS’e katılım meselesi, şu an için Kıta’da, insan haklarının korunması bağlamında en önemli gelişmelerden biri olarak karşımızda durmaktadır. Elbette bu katılım olayı, birçok dinamiği ve beraberinde de çözülmesi gerekli birçok problemi getiren bir hukuki gelişmedir. Katılım hadisesinin biri bugüne kadarki sürece bakan tarihsel biri de usul ve esaslara bakan güncel boyutu mevcuttur. Bu makalede, katılımın AB insan hakları hukuku içinde 1970’lerden beri yaşadığı tarihsel serüven ele alınacak; katılımın mevcut katılım anlaşması taslağı bağlamındaki usul ve esasları ise, serinin diğer makalelerinde ele alınacaktır.

AB İnsan Hakları Hukuku, AB’nin AİHS’e Katılımı, ABAD-AİHM İlişkisi.

The accession of the EU to the Strasbourg system constitutes one of the key points of the political-legal-institutional pillar of the historical dimension in EU human rights law. The need to subject the EU to the supervision of the ECtHR due to having transferred of many sovereign powers of the States to the Union, and the idea that the Union, though it has a domestic protection system for human rights, should be subjected to specialized external control as running for State Members, and accordingly achieving the aim of the consolidation of human rights law in European public sphere have all incited the accession of the Union to the ECHR. Nonetheless the accession business is a political and legal issue involving different aspects and problems to be dealt with. The accession process has two dimensions: the historical dimension referring what has happened on the way of accession until today; and the status quo dimension referring how the accession is to be materialized. This article deals with the former, i.e. the historical aspect of the accession issue since 1970’s till today; leaving the latter, i.e. the terms of the accession within the context of the draft accession agreement, to the following articles of the series.

EU Human Rights Law, Accession of the EU to the ECHR, ECJ-ECtHR Relations.

§ GİRİŞ

Avrupa Birliği (AB) İnsan Hakları Hukukunun tarihsel gelişim sürecinin siyasi-hukuki-kurumsal ayağında, Temel Haklar Şartı’yla birlikte en önemli gelişme, Topluluğun/Birliğin Avrupa Konseyi’ne/Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne katılımına ilişkin süreçtir. Bilindiği gibi, Avrupa Konseyi, Avrupa Kıtası’nda, insan haklarını (ve onunla birlikte demokrasi ile hukukun üstünlüğünü) korumak için kurulmuş ilk ve en geniş örgüt konumundadır. Bu amaçla Konsey bünyesinde başta 1950 tarihli AİHS olmak üzere birçok sözleşme imzalanmış olup, bunların bir kısmı siyasi ve/veya yargısal denetim ve icra mekanizmalarıyla donatılmıştır. Hiç şüphesiz bunlardan en önemlisi, AİHS sistemi bağlamında kurulan ve zorunlu yargı yetkisiyle donatılan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’dir. Avrupa Birliği de, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde Kıta’da entegrasyonu gerçekleştirmek ve barışı tesis etmek amacıyla kurulan örgütlerden biridir. Başlangıçta daha çok ekonomik entegrasyonu sağlama misyonuyla kurulan bu projeye, zamanla siyasi entegrasyonu sağlama fonksiyonu da dahil edilmiş ve bu sürecin bir ürünü olarak, insan haklarını koruma ve geliştirme, Birlik’in temel bir hedefi haline getirilmiştir. AB’nin, geldiğimiz noktada, bir insan hakları örgütüne dönüşmesi ve bir insan hakları örgütü-vari fonksiyonlarla donatılması bağlamında yaşanan tartışmalar, AB siyasi hayatının en canlı ve netameli konularındandır. Bu noktadaki tartışmalara girmeden, özellikle Lizbon sonrası süreçte Temel Haklar Şartı’nın da bağlayıcılık kazanmasıyla birlikte, öyle veya böyle AB’nin de Avrupa kamu alanında insan hakları bakımından denetim ve icra işlevi olan bir örgüt olduğunu – söylediğimiz gibi, bunun arzu edilir bir durum olup olmadığı tartışmalarına girmeden rahatlıkla söyleyebiliriz.

Avrupa kamu alanının insan hakları alanında faaliyet gösteren bu iki aktörü arasındaki ilişki ve etkileşim, oldukça eskiye dayanmaktadır. Bu ilişkiler sürecinin önemli bir ayağını ise, Topluluğun/Birliğin Konsey’e ve/veya onun bir enstrümanı olan AİHS sistemine katılımı/üyeliği oluşturmuştur. Özellikle Solange-I sonrası sürecin bir bileşeni olarak1 1970’li yıllardan itibaren çeşitli mülahazalarla, Topluluğun Sözleşme sistemine entegre olmasına yönelik öneriler, Topluluk Komisyonu’nun 1979 tarihli önerisiyle somut bir hal almış; ardından süreç, 1994’te Adalet Divanı’nın, mevcut sistemde AB’nin katılıma yetkili olmadığını söylemesiyle sekteye uğramış ve özellikle 90’larda (akademik gündemdeki yerini kaybetmese de aynı Temel Haklar Şartı gibi) antlaşma reformlarını domine eden diğer mühim gündem maddelerinin (genişleme, kurumsal altyapı, terör vs.) bir anlamda kurbanı olmuştur. Ancak mesele, 2000’lere gelindiğinde, anayasa tartışmaları bağlamında yeniden gündeme gelmiş ve önce Anayasal Antlaşma, sonra da onun yürürlüğe girememesinin ardından ortaya çıkan Lizbon Antlaşması ile süreçte son aşamaya girmiştir. Birliğin, gittikçe genişleyen ve bunun sonucu olarak bir zamanlar devletlerin uhdesindeyken zamanla kendisine geçen yetkilerine paralel olarak AİHM denetimine tabi tutulması ihtiyacı; kendi içinde bir insan hakları koruma sistemi bulunsa da, aynı devletler gibi uzmanlaşmış bir dış denetime bağlanması ve böylece Avrupa kamu hukukunda insan hakları hukukunun bütünleştirilmesi gibi fikirlerin neticesi olarak AİHS’e2 katılım meselesi, şu an için Kıta’da, insan haklarının korunması bağlamında en önemli gelişmelerden biri olarak karşımızda durmaktadır.3

Her iki örgütün (Avrupa Konseyi ve AB) de temel/anayasal belgelerinde kesin bir şekilde hukuki temeli atılan katılım hadisesi, iki taraf arasında yapılacak müzakereler neticesinde ortaya çıkacak anlaşmaya göre hayata geçirilecektir. Ortaya atılan farklı öneriler arasından, bunun, halihazırda, iki taraf arasında imzalanacak bağımsız bir katılım anlaşması şeklinde olması kararlaştırılmış; katılımın usul ve esaslarının, taraf arasında imzalanacak bağımsız bir katılım anlaşmasıyla belirlenmesi öngörülmüştür. Nitekim, AB tarafında Lizbon’un (2009), Avrupa Konseyi tarafında da 14 No.lu Protokol’ün (2010) yürürlüğe girmesiyle başlayan süreç, Haziran 2013’te taslak bir katılım anlaşmasının hazırlanmasıyla önemli bir aşama kaydetmiştir. Halihazırda ise, bu katılım anlaşmasına son şeklinin verilmesi ve ardından da her iki örgüt tarafından kendi anayasal usullerine göre kabul edilip yürürlüğe konması şeklindeki son (fakat uzun ve zorlu) aşamada bulunmaktayız.