Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Ülke Çapında Spor Plan ve Politikası Nasıl Olmalıdır?

Ünal SOMUNCUOĞLU

Yetmiş milyonu aşkın bir nüfusa sahip ülkemizde, bir elin parmağı kadar sayılı bireysel başarıların dışında hiçbir sportif başarı görülmemektedir. Bu başarısızlığın sebebi çok açıktır. Bu ülkede, hiçbir zaman tüm ülkeyi kapsayacak bir plan yapılmamış ve ciddi bir spor politikası izlenmemiştir.Ne iktidarlar sporu ciddiye almışlar ve ne de sporu bilen ve anlayan insanlar sporu yönetmişlerdir. Spor federasyonları, bazı istisnalar dışında spordan haberi olmayan veya sporun içinden gelmiş olsa da, eyyamcı ve günü kurtarmak amacından başka bir amaç taşımayan kimselerin elinde kalmıştır.Hele futbol federasyonu, Hasan Polat devri hariç, hayatında futbol topuna ayağını sürmemiş ve bu işi bazı kişisel amaçlarına vasıta kılan kimselerin eline terk edilmiştir. Spor klüplerinin hali ise içler acısıdır. Yine bazı istisnalar dışında, iş hayatlarında daha fazla avantajlar elde etmek ve kişisel ihtiraslarına zemin sağlamak isteyen kimseler hiç bilmedikleri ve belki de hiç sevmedikleri spor alanında, klüp yöneticisi olmayı hedeflemişlerdir. Onlar için önemli olan ülkede sporun tabana yayılması ve sporun milli bir uğraş haline getirilmesi değil, bir takım günlük gösteriler ve saman alevi gibi sönen temelsiz başarılarla kendi maddi ve manevi menfaatlerini gözetmekten ibarettir. Bu yüzden sportif alanda ülkenin hiçbir kayda değer ve süreklilik arzeden bir başarısı görülmemiş ve özellikle de futbol alanında spor, lumpen yığınların ruhsal bozukluklarını sergiledikleri bir araç olmaktan öteye gidememiştir.

Oysa, her şeyden evvel bilinmesi gerekir ki spor, bir ülkenin en büyük propaganda ve tanıtım vasıtasıdır. Şampiyon bir sporcu, enternasyonal müsabakalarda bayrağını göndere çektirir ve milli marşını yığınlara dinletirken, sadece kişisel başarılara imza atmış olmaz, aynı zamanda kendi ülkesini de tüm dünyaya tanıtmış olur. Keza, bu başarılar kendi ülkesinin insanını da müthiş gururlandırır ve milli gurur en yüksek düzeylere ulaşır ve o şampiyonu gören ülke gençleri, o şampiyon gibi olmaya çaba gösterirler. Bu da, ülkede ki sportif motivasyonun yükselmesi ve başarılara doğru ilk adımın atılması demektir.Bilinmesi gerekir ki, şampiyon bir sporcunun ülkesini tanıtma yolundaki başarısını, dünyada hiçbir diplomat asla sağlayamaz. Her şampiyon sporcu, aynı zamanda çok başarılı bir diplomat demektir.

Ülkemizde, her ne sebeptense değerli ve ülkelerine büyük katkılar sağlayabilecek kimseler saf dışı bırakılmakta ve hiçbir eğitimi ve niteliği olmayan kimseler ise spor alanında önemli mevkilere gelmekte veya getirilmektedirler. Yani, ekonomi alanındaki Gresham Yasası burada da başka bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Gresham yasasına göre, nasıl ki kötü para iyi parayı kovarsa, burada da, niteliksiz kişiler, nitelikli kişileri saf dışı bırakmaktadırlar. Ben bunun örneklerini dün de gördüm, bugün de görüyorum. Yıllar evvel sporculuk dönemimde, çok küçük yaşta Avrupa Atletizm Şampiyonası’na katılmıştım. O dönemde, yıldızlar, gençler şeklinde kategori farkları yoktu ve büyük enternasyonal yarışlar tek bir kategori üzerinden yapılırdı. Yaşımın çok genç olmasına ve dünya rekortmenleri veya şampiyonu rakiplerle koşmama rağmen sanırım cesur bir yarış çıkarttığım için olsa gerek, o tarihlerde dünyanın en şöhretli ve başarılı uzun mesafe antrenörü Macar İgloi’nin dikkatini çektim ve birkaç tane dünya şampiyonu yetiştiren bu müthiş antrenör, bana bir Amerikan üniversitesinde full scolar ship (tam burs) temin edeceğini ve antreman programımı kendisinin hazırlayacağını ve oradaki coach’un kendi talebesi olup, benim antrenmanlarıma onun nezaret edeceğini söyledi. Konuşma arasında, Abbas Sakarya isimli çok yakın bir Türk arkadaşı olduğunu ve Abbas Sakarya, Budapeşte spor akademisini birincilikle bitirirken, kendisinin ikinci olarak bitirdiğini anlattı ve o arkadaşının muhtemelen Türkiye’de spor faaliyetinin en başında olduğunu zannettiğini ifade etti.Ben, Abbas Sakarya’yı bir vesile ile tanımak şerefine ulaştım.Lakin bu son derece mütevazı ve çok değerli insan, beden terbiyesi il müdürlüğünde kayıt memuru olarak çalışıyordu. Ben utancımdan İgloi’ye gerçeği anlatamamış ve lafı değiştirmek için çok çaba sarfetmiştim. Bugün ise, bunun benzeri bir Turgay Renklikurt olayı var. Bu şahıs, halen dünyanın en önemli spor akademisi olan Köln Spor Akademisi’ni bitirmiş, ülkemizde ilk spor akademisini kurmuş, mükemmel bir sporcu olduğu gibi, müthiş bir spor bilimcisidir. Ben her ne kadar spor biliminin cahili isem de, değerli kimseleri fark edecek kadar bu işin içinde bulundum. Bugün bu insana spor yazarlığı, spor yorumculuğu yaptırıyorlar ve ülkemiz sporunu A dan Z ye planlayabilecek bir adam, sıradan insanların yaptıkları bir uğraş içinde yok olup gidiyor. Spor hukuku alanında, değil ülkemizin, dünyanın en değerlilerinden biri olan Kısmet Erkiner isimli bir hukukçu var. Her ne hikmet ise, ne tahkim kurullarında ve ne de disiplin kurullarında, bu kişiye yer verilmiyor ama kendisi cas’ta görev yapıyor. Tabii, özellikle de futbol federasyonu yargı kurullarında, insanı güldürecek veya aslında ağlatacak kararlar verilebiliyor. Keza, eğitim düzeyi son derece yüksek futbol adamları büyük kulüplerde asla görev alamazken, eğitim düzeyi son derece düşük ve federasyonların kısa süreli kurslarında sertifika almış kimseler, büyük klüplerin futbol takımlarının başında yer alabiliyorlar. Yani, Gresham yasası burada da bir biçimde ortaya çıkıyor.