Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Hastaların Hakları – Şeffaf, Güvenilir ve Uyumlu

Larissa THOLE

Giriş

Hasta haklarının korunmasına ilişkin yürürlükteki hukuki normlar, ergin ve kendi kararını verebilen, risklerden haberdar olan, karşılaşacağı tedaviyle imkân dâhilindeki diğer tedavi alternatifleri arasında değerlendirme yapan ve bu sayede belirli bir tedavi yönteminde karar kılan hasta örneğiyle şekillendirilmiştir. Ancak hastalar, olağan bir tedavide sürekli olarak kişisel tedavi tercihlerinin dikkate alınmaması, tedavi için gerekli olan hizmetler bakımından sağlık sigortaları tarafından yürütülen zaman alan onay süreci, hekimler tarafından tutulması gereken arşivin tutulmaması ve hatta tedavide yapılan hatalar gibi bazı sorunlarla karşılaşmaktadır. Tedavi hukuku ve hekimin sorumluluğu hukukundan kaynaklanan hatalara ilişkin taleplerin yerine getirilmesi, şimdiye kadar kanundan çıkarılmamış, aksine hâkimlerin verdiği kararlarla şekillendirilmiştir. Alman Federal Yüksek Mahkemesi birkaç kararında, kader ile tedaviden kaynaklanan tehlikeler arasında ayrım yapmak amacıyla bir takım ölçütler geliştirmiştir. İsnadiyet ve sorumluluk arasındaki sınır, her somut olayda tıp biliminin ve tıbbi araştırmaların dikkate alınması gereken kurallarını işaret etmektedir. Bu husus, tıp biliminin karmaşıklığı ve tedavi seçeneklerinin çeşitliliğinden dolayı sağlık hizmetlerindeki tüm ilgililerin, haklarını (ve yükümlülüklerini) bilmesini ve -hastalar bakımından- bunları talep etmeyi zorlaştırmaktadır.

Kanunun Temel İçeriği

Hasta Hakları Kanunu (Tutanak no: 17/10488), bu konuda açıklık sağlayacaktır. Kanun 1 Şubat 2013 tarihinde Federal Konsey’e gönderilmiştir ve -planlandığı üzere- Federal Resmi Gazete’de yayınlanmasının ardından yürürlüğe girmesi beklenmektedir. Bu yüzden de, tahminen 2013 baharında yürürlüğe girecek gözüyle bakılmalıdır. 30 yılı aşkın süredir devam eden, hastaların tedavisine ilişkin hukuki konularda yapılacak reformu konu alan bir tartışmanın ardından, hasta hakları ilk kez tek bir kanun altında toplanmış ve kuvvetlendirilmiştir. Tıbbi tedavi sözleşmesinin ve hekimin sorumluluğunun Alman Medeni Kanunu’nda (AMK) kanun hükmü haline getirilmesi yanında, Kanun’la

Alman Medeni Kanunu’ndaki Değişiklikler

Tedavi sözleşmesi, hukuk mahkemelerinin kemikleşmiş içtihadına dayanılarak AMK prg. 630a’da hizmet sözleşmesinin özel görünümlerinde yeni bir sözleşme tipi olarak kanun hükmü haline getirilmiştir. Hükmün metnine göre, tedavi eden kişi sadece “taahhüt edilen tedavi edimi”ni borçlanır. Güçlükle kontrol altına alınabilen canlı bir bedendeki olup biten şeylerin sürece yönelik karmaşık etkisinden dolayı, tedavi sonucu genellikle garanti edilemez. Tedavi eden kişi, bu yüzden yalnızca “taahhüt edilen tedavi”nin mesleki kurallara uygun biçimde icra edilmesiyle yükümlü olup, -eser sözleşmesindeki yükleniciden farklı olarak ve az sayıdaki istisnai durum hariç- kural olarak tedavi sonucunu borçlanmaz.