Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Tutuklama (II): “Gerekçeli Karar Hakkı”

European Court of Human Rights and Pre-trial Detention (II): "Right to a Reasoned Decision"

Mehmet ÖNCÜ

Tutuklama, özgürlük ve güvenlik hakkına mahkeme kararı ile yapılan bir müdahale olup, bu hakkın temel varlık nedeni, keyfî özgürlükten yoksun bırakmalara karşı bireyi korumaktır. Gerekçe, mahkeme kararlarının ayrılmaz bir parçasını oluşturduğu gibi, keyfîliliği önlemenin de önemli bir aracıdır. Gerekçeli karar hakkı, adil yargılanma hakkının bir unsuru olduğu gibi, mahkeme kararı gerektiren müdahalelerde, özgürlük ve güvenlik hakkı açısından da önemli bir güvencedir. AİHS’in 5 §§ 1 c), 3 ve 4 hükümleri, tutuklamaya ilişkin yargı kararları açısından gerekçe gerektiren ulusüstü hükümlerdir. AİHM, söz konusu Sözleşme hükümlerinin ihlal edilip edilmediğini, özellikle ulusal yargı kararlarındaki gerekçeye bakarak değerlendirmektedir. İnandırıcı ya da makul şüphenin varlığı, tutuklama nedenleri ve alternatif tedbirlerin yetersizliği ile başvurucu tarafından ileri sürülen ve doğruluğu tartışmasız olay ve olgulara dayalı talep ve iddialar, gerekçede gösterilmesi ve tartışılması gereken ana hususlardır. Belirtilen hususların somut bilgi ve bulgulara dayalı olarak gösterilmesi, gerekçenin somut olayın özelliklerine uygun ve yeterli olması ya da ikna ediciliği açısından önemlidir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Özgürlük ve Güvenlik Hakkı, Tutuklama, Gerekçeli Karar Hakkı, Tutuklama Nedenleri.

Pre-trial detention ordered in a court decision constitutes an interference with the right to liberty and security which aims to protect the individual against arbitrariness. The reasoning of a judicial decision is part of that decision and constitutes an essential element against arbitrariness. The right to a reasoned decision falls, in principle, within the right to a fair trial but it also constitutes an important safeguard within the meaning of the right to liberty and security in that any interference with this right will require a court decision. With respect to pre-trial detention, the Strasbourg Court specifically examines the reasoning of the national court’s decision to assess whether there has been a violation of Article 5 of the Convention of 1950. In this regard, paragraphs 1 (c), 3 and 4 of this Article require the national judge to give reasons for his or her decision in a sufficient and relevant manner. These reasons must be capable of clarifying and discussing the existence and persistence of reasonable suspicion, the grounds for continued detention, the inadequacy of alternative measures as well as the arguments and concrete facts stated by the applicant in his or her appeals. The Strasbourg Court requires that the arguments for and against release mentioned in a decision must not be general, abstract or stereotypes, but must contain references to the specific facts and concrete grounds.

European Convention on Human Rights, Right to Liberty and Security, Pre-Trial Detention, Right to a Reasoned Decision, Grounds for Continued Detention.

GİRİŞ

Gerekçe, mahkeme kararlarının ayrılmaz bir parçasını1 ve en önemli unsurunu oluşturur; yargılanan kişiler gerekçe ile keyfîlikten korunur2. Mahkeme kararları toplum tarafından gerekçe esas alınarak denetlenebilir3; toplumun mahkemelere olan güveni gerekçeye dayalı olarak oluşur ve devam eder4. Yargı organları meşruîyetini toplumun kendilerine olan güveninde ve Anayasa ile yasaların verdiği yetkilerde bulur. Bir yargı organının aldığı kararın neden belirli bir yönde değil de diğer yönde olduğu, ancak kararın gerekçesine bakılarak anlaşılabilir. Mahkeme kararları, ancak gerekçesine bakılarak bir üst yargı organı önünde etkili bir şekilde denetletilebilir5. Kararın gerekçesiz olması durumunda, üst yargı organları önündeki denetimde hangi noktalara karşı görüş bildirileceği bilinemeyeceği için6, uyuşmazlığa ilişkin sorunlar üst yargı organı önünde etkili bir şekilde ileri sürülemez7. Yargılamanın tarafları, gerekçeyi esas alarak etkili bir şekilde dinlenip dinlenilmediklerini (etkili dinlenilme hakkı)8 tespit edebilirler9. Gerekçe, hâkimi objektif argümanlara dayanmaya zorlar10 ve tarafların kararı iyi bir şekilde kabul edebilmesine katkıda bulunur11.

Davacı veya davalı, ancak gerçek anlamda bir gerekçe ile yargılamanın objesi olmaktan çıkıp, etkin bir süjesi olabilirler; yargılanan kişiler, gerekçeye bakarak mahkemece muhatap alınıp alınmadıklarını tespit edebilirler. Dolayısıyla, gerekçeli karar hakkı, insan onuruna saygının da bir gereğidir12. Gerekçe, hâkimin karar alma sürecinde keyfîlikten uzak hareket edip etmediğini denetlemeye imkân veren bir unsur olarak, hukuk devletinin gerçekleştirilmesinin de koşullarından birini oluşturur13. Bu nedenlerle olsa gerektir ki, 1982 Anayasasını kaleme alanlar, Anayasada “[B]ütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” (Any. m.141 § 3) düzenlemesine açıkça yer verme ihtiyacı duymuşlardır14.

Mahkeme kararlarının gerekçesi, pozitif hukuk kurallarının somut olaya gerektiği gibi uygulanıp uygulanmadığını, ilgili kararın hukuk kuralının uygulanmasının bir sonucu olup olmadığını, yetkili mahkemenin kendisini hukuk kuralları ile bağlı hissedip hissetmediğini ve kişiye göre muamelede (aynı konuda verilmiş ve birbiriyle çelişen kararların) bulunup bulunmadığını gösteren önemli bir veridir. Kısaca, kararın keyfî bir uygulamanın sonucu olup olmadığını denetleme açısından eldeki en somut göstergedir. Anlaşılacağı üzere, bir yargılamanın keyfî olup olmadığı, özellikle gerekçeye bakılarak anlaşılabilir15. Keyfîlik, “var olan bir kuralın uygulamasının sonucu olmayan, kendini hiçbir kuralla bağlı hissetmeyen bir iradenin ürünü olan karar ya da özel ve kişiye özgü alınmış bir tedbirin niteliği” şeklinde tanımlanabilir. “Bir kararın haksız olma niteliği veya çoğu zaman yerindelikten uzak ve mantığın ya da ahlakî bir kuralın gereklerine uymayan ayrımcılık” şeklinde de tanımlanabilir. “Aldığı kararlar, sadece alan iradenin kaprislerine bağlı olan mutlak yetki” olarak da ifade edilmektedir16. Kelimelerin çoğu zaman zıt anlamlarının bilinmesiyle anlaşıldığı, karanlığın ancak aydınlığın bilinmesiyle kavrandığı düşünüldüğünde, keyfîliğin anlaşılması açısından, bu terimin hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkelerine zıt bir anlama sahip olduğunu da not etmekte yarar vardır.