Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İfade Özgürlüğü ve Yeni Anayasa

Freedom of Speech and the New Constitution

Sezgin Seymen Çebi

Bu çalışmada, öncelikle ifade özgürlüğünü tarihsel bir bağlamda ele alarak onun kültürel ve kavramsal sınırlarını belirlemeye çalışıyorum. Sonrasında hukuksal bir bakış açısıyla ifade özgürlüğü fikrinin çağdaş anlamlarını ele alıp, ulusal ve uluslararası insan hakları metinlerine başvurarak onun çağdaş insan hakları rejimindeki önemini göstermeye çalışıyorum. Ancak, Türkiye’de ifade özgürlüğünün mevcut kapsam ve sınırlarına ışık tutup bunları eleştirel bir bakış açısıyla ele almak için, özellikle, Türkiye’nin legal anlamda parçası olduğu Avrupa toplumunun insan hakları metinlerine ve rejimine odaklanıyorum. Bunun yanında özellikle Avrupa hukuk sisteminde ifade özgürlüğünü sınırlamak için başvurulan şiddet, militan demokrasi, nefret söylemi ve kişisel haysiyet ve şeref kavramlarını eleştirel bir şekilde ele alıyorum. Son olarak ifade özgürlüğünün, filozof I. Berlin’in belirttiği anlamda, özgürlüklerin negatif ve pozitif içeriklerine eş değerde önem verilen anayasal bir rejimdeki önemine vurgu yapıyorum.

İfade Özgürlüğü, İnsan Hakları, Şiddet, Militan Demokrasi, Nefret Söylemi, Kişisel Şeref ve Haysiyet, Negatif Özgürlük, Pozitif Özgürlük.

In this paper, I first take the concept of free speech in a historical context, determining its cultural and conceptual limits. Then I move to analyze contemporary understandings of the idea of free spreech from a legal perspective, mentioning important national and universal human rights texts in an effort to emphasize the importance of free seech within the context of contemporary human rights regime. However, I especially focus on the European texts and human rights regime to throw a light and criticaly analyze the current scope and limits of free speech in Turkey, legally a part of European community. Furthermore, I also critically examine the concepts of “violence”, “militant democracy”, “hate speech” and “individual honour and dignity”, all of which are used to limit the freedom of speech in the European legal system. Lastly, I stress the significance of free speech in a democratic constitutional regime in which, within its meaning in philosopher I. Berlin’s terminology, negative and positive contexts of freedoms are given equal importance.

Freedom of Speech, Human Rights, Violence, Militant Democracy, Hate Speech, Individual Honour and Dignity, Negative Freedom, Positive Freedom.

GİRİŞ

Ben bu sunumumda bağlı olduğumuz Batı Hukuk sistemi bağlamında ifade özgürlüğü kavramını tarihsel olarak kısaca ele aldıktan sonra, bu kavramın içeriğini ve sınırlarını özellikle AİHK ve AİHM kararları ışığında belirtip, sonrasında yeni anayasamızda en geniş anlamıyla ifade özgürlüğünün nasıl yer alabileceği hususunu tartışacağım.

TARİHSEL BİR BAKIŞ

Birçok modern kavram ve kurumda olduğu gibi ifade özgürlüğü kavramının da, anakronizme düşmeden, Batı uygarlığı içerisinde bir köken araştırması yapıldığında Antik Yunan’a kadar gitmek mümkündür.1 Bu anlamda en erken örneklerden birisi şair Hesiodos’un M.Ö. 700 civarında yazdığı ve Yunan mitolojik tanrılarını tasvir eden Theogeny adlı teolojik çalışmadır. Bir din adamı olmayan şair Hedisodos’un tanrılar hakkında eser yazabilmesi, kimilerince Yunan uygarlığının Mısır ve Mezopotomya uygarlıklarından radikal bir biçimde farklı olduğunu göstermektedir.2 Yine bundan bir yüzyıl sonra İyonyalı filozoflardan Thales ile Anaximander doğaya ilişkin temeli manevi olan bir takım çalışmalara, din adamı olmamalarına ve kendilerinden böyle bir şey beklenmemesine rağmen girişmişlerdir. Siyasi olarak ise Atinalı yönetici Solon’un M.Ö. 590 yılında gerçekleştirdiği yasal reformlarla yurttaşların fikirlerini açıklama özgürlüğünü genişlettiğini görüyoruz. Yunanca ‘İsegoria’ denilen Halk (Demos) Meclisi’nde özgürce konuşma hakkı da Atina demokrasisinin babası olarak bilinen ve Atina anayasasını M.Ö. 508 tarihinde reforme eden Atinalı devlet adamı Cleisthenes tarafından ortaya konulmuştur. Yine dramatist Aristophanes gibi yazarlar, Sokrates dâhil birçok kamusal figürü eserleriyle özgürce eleştirebilmişlerdir. Fakat aynı dönemde yaşayan Sokrates ise Atinalı gençlere yanlış tanrıları öğrettiği ve onları bozduğu iddiası ile yargılanıp ölüme mahkûm edilebilmiştir.

Roma cumhuriyeti ise bazı dönemlerinde yurttaşları için ifade özgürlüğü tanımakla birlikte, başka dönemlerde baskıcı bir niteliğe bürünmüştür. Ancak genel olarak hem Roma cumhuriyeti hem de imparatorluk döneminde ifade özgürlüğünün niteliği politiktir ve öyle anlaşılmaktadır. Mesela Roma cumhuriyetinin son günlerinde, Jül Sezar zamanında, ifade özgürlüğünü şiddetle savunan kişi Jül Sezar’ın politik rakibi ve düşmanı olan Romalı politikacı ve devlet adamı Genç Cato’ (Cato Minor)’dur. Roma imparatorluğu döneminde ise ifade özgürlüğüne yönelik tolerans imparatorun kişiliği ile doğru orantılı olarak artmış, azalmış ya da tamamen ortadan kalkmıştır. Mesela bu konuda Augustus, Claudius ve Vespasian makul bir şekilde toleranslı gözükürken, Tiberius, Caligula, Neron ve Dominitan muhalefete izin vermemiştir. Yine İmparatorluk döneminde M.S. 312’de imparator Konstantin’in Hıristiyanlığı imparatorluğun resmi dini olarak kabul etmesine kadar Hıristiyanlar, bu dönemden sonra da Hıristiyan olmayanlar baskı görmüştür.