Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Demokrasi Tarihimizde
 Millî Hâkimiyet İlkesi ve Atatürk

The Principle of National Sovereignty and Atatürk in Our History of Democracy

Halil CİN

“Hâkimiyetin gayesi halkın refah ve saadetidir.
Devlet idare etmek halkın refah ve saadeti için çalışmaktır”
Konfüçyüs

Türkiye Cumhuriyeti Siyasi Tarihi incelenirken üzerinde durulması gereken en önemli kavram olan millî hâkimiyet, hâkimiyetin bir kişiye, gruba veya çoğunluğa değil, millet adı verilen manevi kişiliğe ait olmasını ifade etmektedir. Millî hâkimiyet nazariyesi, ilk defa 23 Nisan 1920 tarihinde BMM’nin açılışıyla Atatürk tarafından Türk devlet ve siyaset hayatına sokulmuş ve bu tarihten itibaren Millî Mücadele’nin ve yeni Türk Devleti’nin temel felsefesini teşkil etmiştir. Yeni bir devlet kurulurken mutlak, sınırsız, bölünmez olarak anlaşılan millî hâkimiyet, kuvvetler ayrılığı ilkesinin benimsenmesiyle birlikte 1961 ve 1982 Anayasa’larında kullanımı itibarıyla sınırlanmıştır. Buna göre, millete ait olan hâkimiyet, üç temel organ olan yasama, yürütme ve bağımsız yargı tarafından Anayasa’nın koyduğu kurallara uygun olarak kullanılır. Bu durum çoğulcu demokrasi ve hukukun üstünlüğü fikrinin bir gereğidir. Dolayısıyla çağdaş demokratik rejimlerde milletin iradesi yalnız iktidar partisi tarafından temsil edilemez.

Millî Hâkimiyet, Atatürk, 1921 Anayasa’sı, 1924 Anayasa’sı, 1961 Anayasa’sı, 1982 Anayasa’sı, Millî İrade, Çoğulcu Demokrasi, Çoğunlukçu Demokrasi, Kuvvetler Ayrılığı, Kuvvetler Birliği.

When analysing the Turkish Political History the concept of the “national sovereignty” has the utmost importance. This term in fact means that the sovereignty doesn’t belong to an individual, a group of people or majority but it belongs to the personality of the nation. The theory of national sovereignty has been the fundamental of the Turkish political and state life since the inauguration speech of the Turkish National Assembly in April 23, 1920 by Mustafa Kemal Atatürk. In the beginning of the Republic this concept was understood absolute, unrestricted and undivisible where by with the acception of the separation of powers in the 1961 and 1982 Constitutions, it was brought legal boundries. Therefore, the national sovereignty can only bu used by three Powers constitutionally, i.e. the legislation, the enforcement and the independent judiciary. This is the natural outcome of the pluralist democracy and the rule of law. Hence it must be noted that the “national sovereignty” can not only be represented by the ruling party.

National Sovereignty, Atatürk, 1921 Constitution, 1961 Constitution, 1982 Constitution, Pluralist Democracy, Rule of Majority, Separation of Powers, Union of Powers.

I. GİRİŞ

Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihi incelenirken üzerinde durulması gereken en önemli konu şüphesiz ki millî hâkimiyettir. Millî hâkimiyet, Millî Mücadele’nin ve yeni Türk devlet ve demokrasisinin temelidir. Millî hâkimiyet, millî bağımsızlığın, Cumhuriyet’in ve hürriyetin inşasında kullanılan vazgeçilmez bir unsur olmuştur. Millî hâkimiyet olmadan bunların hiçbiri olamazdı.

95 yıldan beri millî hâkimiyet fikri, Türk insanının ruhuna ve kafasına nüfuz etmiştir. Devletin ve demokratik rejimin Türk milletinin menfaat ve arzularına en iyi şekilde cevap verecek tarzda işlemesi ve devamı, millî hâkimiyet ve buna bağlı olarak cumhuriyet kavramlarının tarihî süreç içindeki anlam ve öneminin yeni kuşaklara öğretilmesi ve ona inandırılmasıyla mümkün olabilir. Yakın geçmişte Türk milletinin yaşadığı acı olaylar; önce devlet nizamını yıkma ve hâkimiyeti belli bir sınıfa verme yolunda yürütülmüş olan illegal, gizli ve açık mücadele ve nihayet etnik bölücü terör, sonra mezhep çatışmaları; bu konunun önemini bir kere daha gözler önüne sermiştir.