Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Kuvvetler Ayrılığı İlkesi ve Anayasalarımızda Yasama, Yürütme ve Yargı İlişkisi

Seperation of Powers and The Relation Between Executive, Legislative and Judicial Powers in Our Constitutions

Hamide Tacir

Kuvvetler ayrılığı, anayasacılığın temel ilkelerinden biri olarak, devletin yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbirinden ayrılması ve bu sayede gücün kötüye kullanılmasının engellenmesini sağlamaktadır. Bu alandaki düşünsel temeller tarihe yayılan bir süreç içerisinde ortaya konmuşsa da, buna bağlı uygulamaların ortaya çıkışı 18. yüzyılın sonlarında mümkün olmuştur. Siyasi iktidarın keyfi eğilimlerinin engelleyen bu sistem çağdaş yönetimlerin, demokrasinin ve hukuk devletinin gerçekleşmesini sağlamaktadır.

Kuvvetler Ayrılığı, Locke, Montesquieu, Yasama, Yürütme, Yargı, Sert Kuvvetler Ayrılığı, Ilımlı Kuvvetler Ayrılığı, Başkanlık Sistemi, Parlamenter Sistem, 1876-Kanuni Esasi, 1921 Anayasası, 1924 1961 Anayasası ve Kuvvetler İlişkisi, 1982 Anayasası.

Seperation of power is one of the fundemental principles of constitutionalism under which the three branches of government (executive, legislative, and judicial) are kept separate to prevent abuse of power. Tough the intellectual background of this method expanded since historical times, the applications regarding this issue emerged at the end of the 18 century. It is considered to be the one of the effective ways to prevent arbitrary governence of ruling power.

Seperation of Powers, Locke, Montesquieu, Executive Power, Legislative Power, Judicial Power, Strict Seperation of Powers, Soft Seperation of Powers, Presidential System, Parliamentery System, Constitution of 1876, Constitution of 1921, Constitution of 1924, Constitution of 1961, Constitution of 1982.

GİRİŞ

Devlet içinde egemenlik yetkisin kimlerce ve nasıl kullanılacağına ilişkin sorun çok eski çağlardan beri tartışılagelmiş bir konudur. Çağdaş demokratik devlet yapılanmalarından önceki dönemlerde, özellikle mutlak monarşinin hâkim olduğu zamanlarda bu yetkinin kime ait olduğu ve ne biçimde kullanıldığının cevabını vermek görece kolaydır. Zira o dönemlerde tüm yetkileri elinde toplayan, egemenliğin bizzat sahibi olan hükümdar bulunur. Esas tartışma, egemenliğin sahibinin halk ya da millete ait olduğunun kabulünden sonra ortaya çıkar. Öyle ya, egemenliğin sahibi milletse, bu egemenlik kim tarafından ve nasıl kullanılacaktır? İşte bu noktada karşımıza iki temel sistem çıkmaktadır. Bunlardan ilki, kuvvetler birliği olarak nitelendirdiğimiz, monarşi, sınırlı monarşi veya meclis hükûmeti sistemlerinin altyapısını oluşturan modellerdir. Bu sistemlerde devletin temel organları olarak adlandırdığımız yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin tek elde toplanması ifade edilmektedir. Burada belirleyici olan yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri arasındaki ilişkinin niteliğidir. Bu kuvvetler yürütme organında birleşeceği gibi (diktatörlükler), 1921 Anayasamızda olduğu gibi yasama organında da birleşebilmekte ve meclis hükûmeti sistemi adını almaktadır. İkincisi ise çalışmamızın da konusunu oluşturması nedeniyle ağırlıklı olarak üzerinde duracağımız kuvvetler ayrılığı sistemidir.

Bu alandaki düşünsel temeller tarihe yayılan bir süreç içerisinde ortaya konmuşsa da, buna bağlı uygulamaların ortaya çıkışı 18. yüzyılın sonlarında mümkün olmuştur. Özünde, egemenlik yetkisinin kullanımının üç farklı organ tarafından yerine getirilmesine işaret eden bu modelde, yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri kural olarak birbirinden ayrılmıştır.

Devlet gücünün tamamının tek elde toplanma düşüncesinin yarattığı endişeler tarihte Aristo, Eflatun, Machiavelli ve Locke gibi düşünürlerce farklı biçimlerde dile getirilmiş olsa da sözkonusu modelin tarih sahnesinde belirgin bir biçimde yer almasını sağlayan, "Kanunların Ruhu" adlı eserinde yer verdiği fikirleriyle Montesquieu olmuştur1. Fransız Devrimi sonrasında gelişen anayasal hareketlerin esin kaynağını oluşturan bu model, gerek Avrupa kıtası gerekse Atlantik ötesinde kendisine en fazla yollama yapılan eser olmuştur. Nitekim 1791 Fransız Anayasası ve 1787 Amerikan Anayasasını kaleme alanlar kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsemişlerdir.