Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Kötüniyetli Marka Tescili

Malovent Trademark Registration

Kemal ŞENOCAK


556 sayılı KHK kapsamında kötüniyetli marka tescilinden söz edilmekle birlikte hükümsüzlük sebebi olarak açıkça düzenlenmediği gibi kötü niyetli tescilden ne anlaşılması gerektiği hususunda da açıklık yoktur. Kanun koyucunun 556 sayılı KHK’yi düzenlemekteki amacının, marka hukuku ile ilgili iç hukuk mevzuatını, Avrupa Birliği’nin uyumlaştırılmış olan hukuki düzenlemelerine uygun hale getirmek olduğu dikkate alındığında Türk marka hukuku ile ilgili hükümlerin yorumlanmasında Avrupa Birliği düzenlemeleri ve Avrupa Adalet Divanı kararları önem kazanmaktadır. Bu bağlamda, Yargıtay’ın uygulamalarının Avrupa Birliği’nin söz konusu düzenlemeleri ile ve Avrupa Adalet Divanı kararları ile uyumlu olup olmadığı da incelenmesi gereken diğer bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kötüniyetli Marka Tescili, Engelleme Markaları, Spekülasyon Markaları, Hileli Markalar.

Although Statutory Decree no 556 on Protection of Trademarks mentions the trademark application made in bad faith, bad faith application is neither regulated as a invalidity ground nor explicitly defined in Statutory Decree. Considering the ratio legis of the Statutory Decree, which is to transpose the acquis communautaire in to the Turkish law, the regulations and directives of the European Union and the decisions of the Court of Justice become important to define the trademark registration made in bad faith and its legal consequences. Furthermore it is also important to analyze whether the decisions of the Turkish Court of Cassation are compatible with the acquis communautaire.

Trademark Registry Made in Bad Faith, Trademark Application Made for Obstruction of the Competitor, Speculative Trademarks, Fraudulent Trademarks.

I. Giriş

556 sayılı KHK’da kötü niyetli marka tescili bağlamında birçok hükme yer verilmiştir. Şöyle ki, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 35’inci maddesinin birinci fıkrasında, marka tescil başvurusunun kötü niyetli yapıldığına yönelik itirazların ileri sürülebileceği, “Hükümsüzlük halleri” başlığını taşıyan 42’nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde ise, 7’nci maddede sayılan hallerde hükümsüzlük davası açılabileceği; ancak tanınmış markalarla ilgili davanın tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde açılması gerektiği, markanın tescilinde kötü niyet varsa iptal davasının süreye bağlı olmayacağı öngörülmüştür. Bununla birlikte, kötü niyetli tescilden ne anlaşılması gerektiği; kötü niyetli tescilin hükümsüzlük sebebi olup olmadığı hususları açıkça düzenlenmemiştir.

Kanununkoyucunun 556 sayılı KHK'yi düzenlemekteki amacı, iç hukuk mevzuatını Avrupa Birliği'nde uyumlaştırılmış olan hukuki düzenlemelere uygun hale getirmektir. 556 sayılı KHK düzenlemesine, 21 Aralık 1988 tarihli ve 89/104 sayılı AT Marka Yönergesi1 ile 20 Aralık 1993 tarihli ve 40/94 sayılı AT Marka Tüzüğü2 dayanak teşkil etmektedir. Kanunkoyucunun bu amacı, Avrupa Birliği hukukundaki uygulamaya yönelmeyi zorunlu kılar. Kanunkoyucu uyumlaştırma yükümlülüğü kapsamında ilgili 89/104 sayılı Yönergeyi iç hukuka aktardığına ve düzenlemesine 40/94 sayılı AT Marka Tüzüğü de dayanak teşkil ettiğine göre; 556 sayılı KHK'nin hükümlerini ısdar eden kanunkoyucunun ilgili hükümlerin yorumunda araştırılacak amaç, kanaat ve düşünceleri, Yönerge koyucunun amaç, kanaat ve düşüncelerini de kapsayacaktır. Bir başka anlatımla, Avrupa Birliği Yönergelerinin düzenlenmesinin esasını teşkil eden Yönerge koyucunun amaç, kanaat ve düşünceleri, doğrudan bu Yönergeyi iç hukuka aktaran kanunkoyucunun amaç, kanaat ve düşüncesi haline gelir; meğerki, kanunkoyucu Yönerge’nin içeriğinden sapan düzenlemeyi isteyerek gerçekleştirsin3. Türk Medenî Kanunu hükümlerinin mehaza uygun şekilde anlaşılmasını emreden Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu'nun 20.9.1950 tarihli ve E. 1950/4 ve K. 1950 sayılı kararının, burada savunulan görüşle ahenk halinde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu nedenle, aşağıda ilk olarak Avrupa Adalet Divanı’nın, kötü niyet kavramından ne anladığı hususu ele alınacaktır. Daha sonra ise, bu karar doğrultusunda doktrinde ve yargı kararlarında yapılan somutlaştırmalar üzerinde durulacaktır. Nihayet, son kısımda ise, Yargıtay’ın uygulamasına yer verilecek ve değerlendirilmesi yapılacaktır.

Kötü niyetli marka tescili, 2008/95 sayılı Topluluk Marka Direktifinde4 ulusal mevzuatlarda yer verilmesi zorunlu olmayan bir ret hali olarak düzenlenmiş, 207/2009 sayılı Topluluk Marka Tüzüğünde5 ise hükümsüzlük gerekçesi olmanın dışında, başvuru ret gerekçesi olarak düzenlenmemiştir. Şöyle ki, 2008/95 sayılı Topluluk Marka Direktifi m.3 (2)(d)’de, “Her üye ülke, bir marka başvurusunun, başvuru sahibi tarafından kötü niyetle yapılması halinde tescil edilmeyeceği, tescil edilmişse hükümsüz kılınabileceği koşulunu koyabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Aynı Direktif’in 4 (4)(g) hükmü düzenlemesine göre ise, “Başvuru tarihinde, yurtdışında kullanıma konu olan ve kullanımı halen devam eden önceki bir markayla karıştırılabilecek markaların, başvuru tarihinde başvuru sahibinin kötü niyetle hareket etmesi halinde reddedilebilecektir”. Görüldüğü üzere her iki hükümde de kötü niyetli marka tescili, Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelerin mevzuatlarında yer alması gereken zorunlu hükümler olarak düzenlenmemiş olup söz konusu hükümlerin ulusal mevzuatlarda düzenlenmesi her üye ülkenin kendi tercihine bırakılmıştır.