Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

HMK m.209 Hükmünün Yargıtay Kararları Işığında Değerlendirilmesi

Güray ERDÖNMEZ

I. GİRİŞ

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunuyla ispat hukukuna ilişkin çok sayıda hükümde değişiklik yapılmış ve yenilik getirilmiştir. Kanun koyucu bu meyanda senette sahtelik iddiasının ileri sürülme biçimi ile doğurduğu sonuçları adi ve resmi senetler bakımından ayrı ayrı düzenlemiştir. Kanunda her ne kadar sahtelik iddiasının işlemlere etkisi 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunundan tümüyle farklı düzenlenmemişse de, sahtelik iddiasının bilhassa icra takipleri üzerindeki etkisinin ne olacağı doktrinde ve uygulamada tartışmalara yol açmıştır. O yüzden, bu çalışmada senetteki sahtelik iddiasının ileri sürülme usulü yanında, derdest dava ve icra takiplerine etkisi ayrıca incelenecektir. Senette sahtelik iddiası hukuk mahkemeleri dışında ceza davasına da konu olabilir ve bu meyanda adi veya resmi senette sahtecilik suçundan ceza mahkemesinde dava açılabilir. Anılan ihtimalde, sahtelik iddiasıyla cumhuriyet savcılığına yapılan suç ihbarının ve akabinde açılan ceza davasının icra takipleri ile hukuk davalarına etkisinin ne olacağı üzerinde durulması gereken bir başka meseledir. Özellikle, ceza mahkemesinin yargılama sonunda senedin sahte olduğunu tespit etmekle birlikte, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdiği hallerde, bu kararın hukuk mahkemesinde görülen sahtelik davasına ve devam eden icra takiplerine etkisi özel önem arz etmektedir. Bu çalışmada, yukarıda zikredilen meseleler doktrinde ileri sürülen görüşler ve Yargıtay’ın konuyla ilgili kararları ışığında incelenecektir.

II. 1086 SAYILI HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU DÖNEMİNDEKİ DURUM

HMK m.209 hükmüyle getirilen değişikliklerin irdelenebilmesi ve isabetli şekilde yorumlanabilmesi için öncelikle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu döneminde doktrinde ileri sürülen görüşleri ve Yargıtay’ın verdiği kararları incelemek yerinde olacaktır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu yürürlükte iken, sahtelik iddiası derdest davada savunma sebebi olarak ileri sürülebileceği gibi (HUMK m.308), ayrı bir davanın konusunu da teşkil edebiliyordu (HUMK m.314)1. Bununla birlikte, sahtelik davasının açılması tek başına icra takiplerini durdurmaya yetmiyordu (HUMK m.317). Hakimin öncelikle HUMK m.308 vd. düzenlenen usule göre inceleme yapması ve senetteki imzanın sahte olup olmadığı konusunda bir kanaate varması gerekiyordu. Hakim yaptığı inceleme sonucunda senetteki imzanın gerçek olduğu sonucuna varırsa, bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek kalmıyor ve dolayısıyla imza inkarının icra takibine hiçbir etkisi olmuyordu. Anılan durumda imza inkarının icra takibine etkisi İİK m.72 hükmüne göre değerlendirilmekte idi. Buna karşılık, hakim yaptığı inceleme neticesinde senetteki imzanın sahte olup olmadığı konusunda bir kanaate varamadığı takdirde HUMK m.317 hükmü uygulanmakta idi2. Bu çerçevede, sahtelik davası açılmış ve davaya bakan mahkeme bilirkişi incelemesi yapılmasına ve tanık dinlenmesine karar vermişse o senet herhangi bir işleme esas alınamıyor ve bu bağlamda, sahteliği iddia edilen senede dayanarak başlatılan icra takibi ihtiyati tedbir kararı verilmesine gerek kalmaksızın kendiliğinden duruyordu3. Yargıtay da sahtelik iddiasında bulunulduğunda takibin İİK m.72 hükmüne göre değil, HUMK m.317 hükmünde öngörülen koşulların varlığı halinde duracağını kabul etmekte idi4. Sahtelik iddiasının imzaya veya imza dışındaki bir sebebe ilişkin olması ise, bu iddianın icra takibine etkisi bakımından önem arz etmiyordu5. Bunun yanında, HUMK m.317 hükmünün icra takiplerine etkisi senedin türüne göre değişmediği gibi6, icra takibinin türüne göre de farklılık arz etmiyor; HUMK m.317’de öngörülen şartların gerçekleşmesi halinde gerek genel haciz yoluyla takibe gerekse kambiyo senetlerine özgü takibe devam etmek mümkün olmuyordu7. Son olarak, borçlu cumhuriyet savcılığı nezdinde suç duyurusunda bulunarak ceza mahkemesinde sahtecilik davası açılmasını sağlar ve ceza mahkemesi de bilirkişi incelemesi yapılmasına ve tanık dinlenmesine karar verirse o senet yine herhangi bir işleme esas alınamıyordu (HUMK m.317)8.

III. HMK m.209 HÜKMÜNÜN GETİRDİĞİ TEMEL DEĞİŞİKLİKLER VE YENİLİKLER

6100 sayılı Kanunla sevk edilen HMK m.209 ve 1086 sayılı HUMK m.317 temelde birbirine paralel düzenlemeler olmakla birlikte, aralarında bazı farklar vardır. Bu farklardan ilki, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 209. maddesinde sahtelik iddiasında bulunmanın doğurduğu etkinin adi ve resmi senetler bakımından ayrı ayrı düzenlenmesidir9. Gerçekten, Hukuk Muhakemeleri Kanununda sahteliği iddia edilen senedin işlemlere esas alınıp alınmayacağı adi ve resmi senetler bakımından ayrı ayrı düzenlenmiş; bu çerçevede, adi senetlerin sahtelik iddiası ileri sürülür sürülmez hiçbir işleme esas alınamayacağı kabul edilirken (HMK m.209/1), resmi senetlerin sahteliği mahkeme kararıyla sabit olana kadar işlemlere esas alınmaya devam edeceği öngörülmüştür (HMK m.209/2). Kanaatimizce de, resmi senedin adi senede göre daha fazla güven telkin ettiği ve resmi senetlerdeki sahtelik iddiasının kamu düzenini ilgilendirdiği göz önüne alındığında10, resmi senetlerin sahte oldukları sabit oluncaya kadar işlemlere esas alınmaları isabetli bir tercih olmuştur.