Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İkinci Oturum Tartışmaları

KATILIMCI: Ankara’da bir asliye hukuk mahkemesi ile Ankara’daki yine bir idare mahkemesinden şu tür bir istatistik istemiştim, heyetin dikkatini çekeceğini umduğum için ifade etmek istiyorum. O da şu: 2012 yılının ilk 6 ayı için Ankara’daki bir asliye hukuk mahkemesinde sizce kaç tane dava açıldı, bunlardan sadece tebligat giderleri ile bitirilen dosya sayısı veya bilirkişi keşif için masraf alınan dosya sayısını sorduk, Ankara İdare Mahkemesi’ne ilk 6 ay için. Bir de asliye hukuk mahkemesine sorduk. Asliye hukuk mahkemesine sormamızın sebebi şu: Takdir edeceğiniz gibi iş ve ticarete sorsak bu oran çok daha yüksek çıkacaktır, çünkü bilirkişi incelemesi iş ve ticaret mahkemelerinde neredeyse yüzde yüze yakındır. Şunu kısaca ifade edeyim, asliye hukuk mahkemesi dedi ki, “Bizde 397-400 dava açılmış bu 6 ay içinde. Bu 400 davanın 40 tanesinde sadece tebligatla bitirilmiş yani yüzde onu sadece tebligat giderleriyle bitirilebilmiş, yüzde doksanında keşif ve bilirkişi yani delil avansına ihtiyaç olmuş”. İdare mahkemesinde ise takdir edeceğiniz gibi şöyle bir çarpıcı durum var; 1048 dosyanın on dokuzunda tebligat giderinin dışındaki bilirkişi masrafı ve keşif masrafı istenmiş, yani idari yargıda yüzde ikiyi oluştururken ilave masraflar, delil avansları, yüzde ikiyi oluştururken, adli yargıda yüzde doksanı oluşturuyor. Ki bunu asliye hukuk üzerinden söylüyorum, eğer iş ve ticaret üzerinden söylersem muhtemelen yüzde doksan beşi falan oluşturur. Mustafa Elbeyli şunu dile getirdiği için söylüyorum. Şimdi 1086 sayılı kanunun 180. maddesinde zaten davacı davasını açarken tebligat ücretlerini yatırması gerekir diyor, eğer biz, bu bir takdirdir ayrı mevzu, ama 6100 sayılı kanunda eğer yine aynı şekilde biz sadece gider avansını alalım, davacı dava açarken delille ilgili masrafları başta yatırmasın diyorsak 1086 sayılı kanun döneminde yaşadığımız ve sık sık dile getirdiğimiz problemleri yaşayacağız demektir. Hani tasarının mutfağında yer alan biri olarak söylüyorum. Bu şeyleri de dikkatinizi çekeceğini düşündüğüm için getirmiştim. Teşekkür ederim. İdari yargı ile asliye hukuku karşılaştırmamın sebebi şu, idari yargı adliye mahkemelerine bu konuda tam örnek olamaz diye düşünüyorum.

KATILIMCI: Sayın Yargıtay 1. Hukuk Dairesi üyesi, ben de Osman Bey’in bıraktığı yerden devam etmek istiyorum. Şimdi önceki dönemde, HUMK döneminde, en çok yaşadığımız sıkıntı keşif giderleri, bilirkişi giderleri, buna benzer ücretlerin yatırılmasında yaşanan sorunlar ve bunlar nedeniyle davaların uzamasıydı. Bu çok çok uzun aşamalara yol açıyordu, bundan dolayı kanaatimce 120. Maddede, sadece tebligat giderleri değil bunun yanında keşif ve bilirkişi ücretlerinin de yatırılmasını zorunlu kılındı. Sayın Mustafa Hoca’m bahsederken 19. Hukuk Dairesi’nin uygulamasından bahsetti ama Yargıtay’ın kahir ekseriyeti kararların çoğunlukla bu gider avansının keşif-bilirkişi ücretlerini de kapsaması gerektiği yönünde kararlar vermekte ve kanunun metninin de zaten bunu içermesi gerektiğini düşünüyor, şöyle ki; kanunda diyor ki “Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutar”. Şimdi eğer sadece tebligat gideri olsaydı bunu zaten posta işletmeleri belirliyordu. Bunun Adalet Bakanlığınca tarifeye bağlanmasına gerek yoktu. Kanunun gerekçesi de bunu içeriyor. Kanunun gerekçesindeki yargılamanın makul sürede, en kısa zaman içerisinde sonuçlandırması gereği de bunu içeriyor. Neden bu tartışma çıktı? Kanaatimce açılan davalarda yüklü miktarda gider avansı yatırılmasında yaşanan bazı sorunlar oluyor. Şimdi bir dava açıyoruz, dava açmak ciddi bir iş, bunu yürütmek ciddi bir iş. Bu açılıyorsa ve yürütülecekse, yapılması zorunlu olan Osman Bey’in ifadesinde %90 oranında yatırılması ve yapılması zorunlu olan masrafların da başlangıçta yatırılması gerekiyor. Miktarı düşüktür, yüksektir o tartışılabilir ama, bunların alınmaması yargılamayı oldukça geciktireceğini düşünüyorum. Bu anlamda ben de bu şeylerin, gider avansının, keşif ve bilirkişi ücretlerini kapsaması gerektiğini düşünüyorum. Teşekkür ederim.

MUSTAFA ATEŞ: Yargıtay 2. Hukuk Dairesi üyesi Mustafa Ateş. Ben Adalet Bakanlığı Kanunlar Genel Müdürü, Genel Müdür Yardımcısı, ve 1. Hukuk Dairesinden arkadaşımın görüşlerinden biraz farklı düşünüyorum. Aslında konuşmam sırasında değerlendireceğim bir karar almıştım. 2. Hukuk Dairesi şöyle bir karar verdi: “Ön inceleme duruşmasından önce taraflara dayandıkları delilleri, tanıkları bildirmek için verilen süre geçersizdir, çünkü 140. maddenin 5. fıkrasına göre, ön inceleme duruşmasında taraflar arasındaki uyuşmazlık konuları belirlendikten sonar, ispata muhtaç olan uyuşmazlık konularına ilişkin delillerin bildirilmesi için süre verilebilir”. Dolayısıyla davanın açıldığı tarihten itibaren ön inceleme duruşmasına kadar, ister birinci tensipte ister ön inceleme duruşmasına çağrı tensibinde verilen süreleri biz geçersiz kabul ettik. Tanık isimlerini bildirmek zorunda değildir bu süreçte. 140. maddenin 5. fıkrasında ancak kesin süre verilebilir dedik. Şimdi şöyle bir sonuç çıkıyor: Eğer bizim kararımız doğruysa, ki biz doğru olduğunu savunuyoruz, davacı ön inceleme duruşmasına kadar tanık ismini bildirmek zorunda değil, ancak tanığın parasını yatırmak zorunda. Bunun yargılamanın hızlandırılmasına faydası olmaz ki. Para hızlandırmıyor. Tanığın ismini bildirmek zorunda değil, 121. maddede belgeleri verir diye yazdı kanun, elindeki belgeleri. Ama vermemesi halinde bir yaptırım yok. 140. maddenin 5. fıkrasına göre hakimin 2 haftalık süre vermesine kadar böyle bir zorunluluğu olmadığı için bunun bir yaptırımı yok. Dolayısıyla şu andaki uygulamaya göre, dava açılırken gider avansı yanında delil avansının alınmasının hiçbir hukuki temeli ve dayanağı yok. Dava açılırken, delil avansı verilmemiş olsa bile; dava dilekçesi önüne geldiği zaman hakim inceleyip, delil avansı yatırılmamış deyip, süre de veremez, bizim dairemizin görüşüne göre. Süre verirse de geçersizdir diyoruz, 140. maddenin 5. fıkrasındaki zamana kadar. Teşekkür ediyorum.