Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Borca Katılma Sözleşmesiyle Kefalet Sözleşmesinin Birbirinden Ayırt Edilmesi

Zafer Kahraman

Uygulamada, özellikle teminat verenin asıl borçluyla birlikte “müteselsilen borçlu olmayı” taahhüt ettiği hallerde, bir borca katılma akdinin mi yoksa kefalet akdinin mi söz konusu olduğu kolayca karıştırılabilir. Bu halde, taahhüdün lafzı teminat ilişkisinin hukuki niteliğini tam olarak yansıtmadığı için, tarafların gerçek iradesinin araştırılması gerekir. Bu konuda, borca katılma akdiyle kefalet akdinin birbirinden ayırt edilmesi amacıyla bazı kıstasların kullanılması gerekir. Bu çalışmamızda, söz konusu kıstaslar incelenecektir.

Borçlar Hukuku, Kefalet Sözleşmesi, Borca Katılma, Müteselsil Borçluluk, Teminat.

In practice, the cumulative assumption of debt and suretyship agreements can be easily mistaken for one another, especially when a person assumes joint liability to the creditor for payment of a debt owed by the original debtor. In this case, since the wording of the agreement doesn’t reflect the nature of the security relationship, the real intentions of the parties must be determined in order to determine whether between parties is a cumulative assumption of debt or a suretyship agreement. Certain criteria may be used for distinguishing these agreements. In this article, we will analyze the criteria necessary to distinguish the cumulative assumption of debt from suretyship agreements.

Obligation Law, Suretyship Agreement, Cumulative Assumption of Debt, Joint Liability, Securities.

GİRİŞ

Borca katılma akdinin, doğrudan katılana başvurma imkânı sunması sebebiyle, bankalar ve kredi kuruluşları tarafından uygulamada teminat amaçlı olarak kullanılmaya başlandığı göze çarpmaktadır. Bu bakımdan, kefalet ve garanti sözleşmelerinin yanında, teminat amaçlı borca katılma sözleşmesinin de şahsi bir teminat olarak bankacılık uygulamasında yerini aldığı görülmektedir.

Kefalet sözleşmesini borca katılmadan ayırmak, özellikle teminat verenin asıl borçluyla birlikte “müteselsilen borçlu olmayı” taahhüt etmesi ve başkaca bir açıklama yapmamış olması halinde önem taşır. Zira bu halde, ya bir müteselsil kefalet ya da borca katılma söz konusu olur. Bu ayrımda, kıstas olarak işlemlerin şeklinden yola çıkmak gerçek kişilerin verdikleri teminatlar bakımından güçtür. Zira, TBK. m. 603 hükmü uyarınca, gerçek kişilerin verdiği kefalet benzeri teminatların, kefalet sözleşmesinin tabi olduğu şekle riayet edilerek yapılması gerekmektedir. Bu bakımdan, kefalet ile borca katılma sözleşmelerini birbirinden ayırt etmek her zaman kolayca mümkün olmaz. Bu çalışmamızda, kurumların birbirinden ayırt edilmesini kolaylaştırmak adına konuyu ele almakta fayda görüyoruz.

I. BORCA KATILMA VE KEFALET ARASINDAKİ TEMEL AYRIM VE BENZERLİKLER

Borca katılma, eski Borçlar Kanunumuzda düzenlenmemiş olsa da, sözleşme özgürlüğü çerçevesinde geçerli olarak akdedilebiliyordu. Bu kurum, yeni Türk Borçlar Kanununda (TBK) şu şekilde düzenlenmiştir: “Borca katılma, mevcut bir borca borçlunun yanında yer almak üzere, katılan ile alacaklı arasında yapılan ve katılanın, borçlu ile birlikte borçtan sorumlu olması sonucunu doğuran bir sözleşmedir. Borca katılan ile borçlu, alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olurlar.” (TBK. m.201).