Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

İşçi Yakınlarının İş Kazası Nedeniyle Manevi Tazminat Taleplerinde “Ağır Bedensel Zarar” Ön Koşulu Üzerine Tespitler

Determinations on the Prerequisite of “Grievous Bodily Harm” in the Claims of the Employee’s Dependants for Compensation of Non-Pecuniary Damages Due to Occupational Accidents

Volkan GÜNEŞ

Ani edimli ve malvarlığı ilişkisi kuran bir sözleşmenin taraflarına nazaran iş sözleşmesinin tarafı olan işçinin kişilik hakkı ihlali olasılığının çok daha yüksek olduğu açıktır. İş sözleşmesinin salt bir malvarlığı ilişkisi değil, işçinin kişiliğine bağlı bir ilişki kurması, işçinin olası kişilik hakkı ihlallerine karşı önleyici bir yaklaşımın benimsenmesini zorunlu kılar. Bu konudaki önleyici yaklaşımın önemi yadsınamazsa da işçinin kişilik hakkının ihlali gerçekleştiğinde bunun sonuçlarının da bir o kadar ayrıntılı ele alınması gerekir. İşçinin kişilik hakkı ihlali, özellikle onun yaşamını, sağlığını ve beden bütünlüğünü etkilediğinde bundan kendisi yanında yakınları da zarar görebilir. Kişilik hakkı ihlalinden işçinin kendisi veya yakınları için maddi zarar ortaya çıkabileceği gibi manevi zarar da doğabilir. İş kazası sonucunda ortaya çıkan maddi zararın tazmini bugüne kadar çok sayıda bilimsel çalışmaya konu edilmiştir; zararın bu türünün malvarlığı üzerindeki doğrudan etkisi dikkate alındığında bu doğal da karşılanabilir. Ancak, manevi zarar ve bunun tazminine ilişkin sorunlar da azımsanacak nitelikte değildir. Bu yaklaşımla, çalışmada özel olarak işçi yakınlarının iş kazası nedeniyle manevi tazminat talep hakkı incelenmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasında yakınların manevi tazminat talep hakkı için ilk zarar görenin ağır bedensel zarara uğraması ön koşulu getirilmiştir. Ancak, “ağır bedensel zarar” yasada tanımlanmamıştır. Bu nedenle, iş kazasının hangi hallerde işçiyi ağır bedensel zarara uğratmış sayılacağı konusunda mahkeme kararlarından hareket etmek düşünülebilir. Mahkeme kararlarında ağır bedensel zarar ön koşulunun gerçekleşmiş sayılmasında işçinin meslekte kazanma gücü kayıp oranına da önem atfedilmekte olup bu durum çeşitli soruları beraberinde getirmektedir.

Manevi Tazminat, Ağır Bedensel Zarar, İş Kazası, Meslekte Kazanma Gücü Kaybı, Yakın.

It is clear that the probability of violation of the personality rights of the employee, who is a party to the employment contract, is much higher than the parties to a contract that establishes a relationship of instantaneous performance and property. The fact that the employment contract establishes a relationship based on the personality of the employee, not a mere property relationship, necessitates the adoption of a preventive approach against possible violations of the employee’s personality rights. Although the importance of the preventive approach in this regard cannot be denied, the consequences of the violation of the employee’s personality rights should be handled in detail. When the violation of the employee’s personality rights affects his/her life, health and bodily integrity, not only the employee himself/herself but also his/her dependants may be harmed. The violation of the personality rights may result in pecuniary damage for the employee himself/herself or his/her dependants, as well as non-pecuniary damage. Compensation of pecuniary damage arising from occupational accidents has been the subject of many scientific studies to date, which may be considered natural considering the direct effect of this type of damage on the assets. However, the problems related to non-pecuniary damage and its compensation are not insignificant. With this approach, in this study, the employee’s dependants’ claim of compensation of non-pecuniary damages due to occupational accidents is specifically analysed. In the second paragraph of Article 56 of the Turkish Code of Obligations No. 6098, the prerequisite for the dependants’ claim of compensation of non-pecuniary damages is that the first injured party suffers grievous bodily harm. However, “grievous bodily harm” is not defined in Law No. 6098. For this reason, it may be considered to refer to court decisions on the conditions under which an occupational accident may cause serious bodily harm to the employee. In the court decisions, the rate of loss of earning capacity of the employee is also considered important for the fulfilment of the prerequisite of grievous bodily harm, and this situation raises various questions.

Compensation of Non-Pecuniary Damages, Grievous Bodily Harm, Occupational Accident, Loss of Earning Capacity in Occupation, Dependant.

Giriş

İş ilişkisi çerçevesinde işçi yönünden manevi tazminat talebinde bulunulabilecek hallerin başında iş kazaları gelir1 . İş kazaları sonucunda işçinin kişilik hakkı ihlali ile karşı karşıya kalması, maddi zarar yanında manevi zarar da doğurabilir. Bu durumun meslek hastalıkları açısından da geçerli olduğuna şüphe yoktur. Bir iş kazası veya meslek hastalığı sonucunda manevi zarara uğrayan sadece işçi değildir; aynı zamanda işçinin yakınları da manevi zarara uğramış olabilir. Ancak, işçi yakınlarının manevi tazminata hak kazanabilmesi için işçinin iş kazası sonucunda “ölmüş” ya da “ağır bedensel zarar”a uğramış olması gerekir. Bu durum, eski Borçlar Kanunu’ndan (eBK) farklı olarak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasında açık bir düzenlemeye kavuşturulmuştur. Buna göre, ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.

Bu çalışmada, genel olarak iş kazası nedeniyle işçinin yakınlarının manevi tazminat talep hakkı incelenecektir. Bununla birlikte, asıl değerlendirmek istediğimiz mesele, yakınların manevi tazminata hak kazanmasında ön koşul olan “ağır bedensel zarar”ın bir iş kazası sonucunda hangi hallerde gerçekleşmiş sayılabileceğidir. Ağır bedensel zarara ilişkin yasal bir tanım bulunmadığından, hangi durumda ağır bedensel zararın varlığının kabul edilebileceği konusunda Yargıtay kararları belirleyici olabilir. Bu nedenle bu çalışmada, iş kazası sonucunda işçinin ağır bedensel zarara uğramış sayılmasına bir belirlilik kazandırabilmek amacıyla mahkeme kararları ayrıntılı olarak incelenecektir. Ayrıca, takdir edilen manevi tazminat tutarları dikkate alındığında, bunların genel olarak temyiz sınırının2 altında kalması, yani Yargıtay tarafından incelenemeyecek olması dikkate alınarak Bölge Adliye Mahkemesi kararlarına da yer verilecektir.

I. İş Kazası Sonucunda Manevi Tazminat Talep Hakkı

Bir iş kazası veya meslek hastalığı meydana geldiğinde bundan sadece maddi zarar değil, kişi varlığında meydana gelen eksilmelere bağlı manevi zarar da doğabilir. Manevi zarar, kişilik hakkı ihlalinin zarar görenin kişiliği üzerindeki etkisi olarak tanımlanabilir3 . Tanımdan hareketle, bir kişilik hakkı ihlalinin varlığı arandığından öncelikle kişilik hakkının hangi değerleri kapsadığı belirlenmelidir4 . İş kazası veya meslek hastalığı yönünden, zararlandırıcı olay sonucunda işçinin yaşam, sağlık ve beden bütünlüğünün ihlal edilebileceği açıktır. Yaşam, sağlık ve beden bütünlüğü ise kişiliği oluşturan değerlerin en başında gelmektedir. Ölüm yanında, organların kaybı ya da fonksiyonlarını göremez hale gelmesi, kalıcı ya da geçici nitelikteki sakatlık ve hastalıklar bu değerlerin kapsamında kalmaktadır5 . Ayrıca, beden bütünlüğünün kapsamına ruhsal değerlerin girdiği de unutulmamalıdır6 . Ruhsal değerlerin başında ise akıl, irade, zekâ, duygu ve psikoloji gelir7 . Yargıtay da Kanunun manevi zararın tazminine ilişkin hükümleriyle sadece maddi sağlık bütünlüğünün değil, ruhsal ve sinirsel bütünlüğün de korunduğunu kabul etmektedir8 . Bu noktada işçinin ruhsal ve sinirsel bütünlüğünü zarara uğratan olayların iş kazası veya meslek hastalığı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği sorusu akla gelebilirse de, bu soruya olumlu cevap vermek gerekir. Çünkü, iş kazasının yasal tanımında bunun kişiyi bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay9 olduğu; meslek hastalığının yasal tanımında ise bunun geçici veya sürekli hastalık, bedensel veya ruhsal engellilik hali10 olduğu açıkça belirtilmiştir.

Manevi zarar tanımından hareketle ikinci olarak, kişilik hakkının ihlalinin “zarar görenin kişiliği üzerindeki etkisi”nden ne anlaşılması gerektiği de açıklığa kavuşturulmalıdır. Genel olarak, kişilik hakkının ihlali sonucunda fiziki ve manevi acılar duyan, ruhsal dengesi bozulan, yaşama sevincini, huzur ve mutluluk duygularını kaybeden kişinin manevi zarara uğradığı kabul edilebilir11 . İş kazası veya meslek hastalığına maruz kalan işçi açısından da özellikle uğranılmış bedensel zarar sonucunda ortaya çıkan acı ve ıstırap manevi zarar doğurur.

Her ne kadar İş Kanunu’nda özel olarak ayrıca düzenlenmemişse de, kişilik hakkının ihlali sonucunda uğranılan manevi zarara karşılık tazminat istenebileceği Türk Borçlar Kanunu’nda açıkça düzenlenmiştir. TBK m.58/1’e göre, kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Bununla birlikte, kişilik değerlerinden bedensel bütünlüğün zedelenmesi durumunda manevi tazminat talebi TBK m.56’da özel olarak düzenlenmiştir. Buna göre, hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir (m.56/1). Ayrıca, ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınları lehine de manevi tazminata hükmedilebilir (m.56/2)12 . İş sağlığı ve güvenliği yönünden esas olarak, bedensel bütünlüğün zedelenmesi durumunda manevi tazminat talebini düzenleyen 56. madde dikkate alınacaktır13 . Bu durum, iş kazası sonucunda ortaya çıkan ölüm ya da bedensel zarara dayalı olarak yakınların manevi tazminat talebinde de geçerlidir. Çünkü 56. madde, 58. madde hükmü karşısında özel hükümdür (lex specialis)14 . Ancak, TBK m.56 (ve m.58) bağımsız sorumluluk hükmü değildir, bu nedenle manevi tazminat talebinin kabul edilebilmesi için TBK m.56’daki koşullar yanında somut olayda uygulanacak sorumluluk hükmünün (TBK m.49, TBK m.112 gibi) koşulları da gerçekleşmiş olmalıdır15 .

İş kazası sonucunda manevi tazminat talep hakkının yöneltileceği kişi, işveren ve diğer müteselsil sorumlulardır. Zararlandırıcı olay, iş kazası veya meslek hastalığı niteliği taşıyorsa, meydana gelen zarar öncelikle Sosyal Güvenlik Kurumu’nun iş kazası ve meslek hastalığı sigortası kapsamında yapacağı ödemeler yoluyla karşılanır. Ancak, Kurum, manevi zararların giderimi için herhangi bir ödeme yapmamaktadır. Bu nedenle, iş kazası ve meslek hastalığından kaynaklanan manevi zararlar tümüyle işveren (ve diğer müteselsil sorumlular) tarafından tazmin edilecektir16 .

Bir iş kazası veya meslek hastalığı sonucu işverenden manevi tazminat talep edebilecek olanlar, TBK m.56 dikkate alındığında, kişilik hakkı ihlal edilen işçi ile işçinin ölümü veya ağır bedensel zarara uğraması durumunda işçinin yakınlarıdır17 . Manevi tazminat talebinde bulunan bir kişinin “yakın” olarak nitelendirilebilmesinde yasal bir belirlilik bulunmayıp, fiili ilişki esas alınmaktadır. Bu nedenle, yakın kavramı, (çekirdek) aile veya mirasçılar çevresini aşabilir18 ; kan veya sıhri hısımlar ile sınırlı bir kapsama sahip değildir19 . Yakının, “destekten yoksun kalan”dan da ayırt edilmesi gerekir. Bir kişinin “destek” olarak nitelendirilebilmesi için bedensel bütünlüğü ihlal edilenle arasında bir bakım ilişkisi bulunması aranırken; TBK m.56/2 anlamında “yakın” ile bedensel bütünlüğü ihlal edilen arasında duygusal ilişkinin bulunması gerekli ve yeterlidir20 . Bununla birlikte, ölen ya da yaralanan kişi ile yakını arasındaki duygusal ilişkinin yakın ve yoğun olması şarttır21 . Bu nedenle, iş kazası sonucunda manevi tazminat isteyebilecekler (yakınlar) somut olayın özelliğine göre belirlenecektir22 . İşçi dışındaki kişilerin açtığı manevi tazminat talepli davalarda Yargıtay’ın ana, baba, eş ve çocukları kural olarak (karineten) “yakın” kavramı kapsamında değerlendirdiği anlaşılmaktadır23 . Kardeşlerin ise kural olarak değil, ancak duruma göre yakın kavramına dâhil edilmesi gerektiği düşünülebilirse de, Yargıtay kararlarının büyük çoğunluğunda diğer kişilerden (örneğin, ana ve babadan) farklı bir değerlendirmeye tabi tutulmadıkları tespit edilebilir24 . Daha uzak akrabalar, yakın arkadaşlar ve düzenli şekilde birlikte yaşayanlar ise istisnai durumlarda yakınlar arasında değerlendirilebilir25 . Örneğin, Yargıtay bir kararında tek torunlarını iş kazası sonucunda kaybeden büyükanne ve büyükbaba lehine manevi tazminata hükmetmiş olup dosya içeriğinden iş kazası sonucunda ölenin anne ile babasının müteveffa küçükken ayrıldıkları, müteveffayı davacı annenin büyüttüğü, büyükanne ve büyükbaba ile aynı adreste birlikte yaşadıkları anlaşılmaktadır26 . Tüm bu açıklamalar göstermektedir ki, iş kazasına maruz kalan işçinin TBK m.56/2 anlamında yakını olarak nitelendirilebilecek kişiler, iş kazasına bizzat maruz kalmamış; işçinin uğradığı iş kazası nedeniyle ruhsal çöküntü, sinir bozukluğu veya hastalığı geçirmeleri suretiyle kişilik hakkı ihlal edilmiş ve manevi zarara uğramış olabilirler27 .

Manevi tazminata hükmedilebilmesi için esasen kişilik hakkının mutlaka ağır biçimde ihlal edilmiş olması aranmaz28 . Örneğin, iş kazasına uğrayan bir işçinin açtığı davada Yargıtay, maluliyetin olmadığından bahisle manevi tazminatı reddeden mahkeme kararını bozmuştur29 . Bununla birlikte, alelâde bedeni acılar30 , günlük iş yaşamında sıklıkla karşılaşılabilecek ufak nitelikteki sıyrık ve yanıklar manevi zarara yol açacak nitelik ve ölçüde değildir31 .

İşçinin yakınları manevi tazminat talep ettiğinde ise, TBK m.56/2’ye göre ilk zarar görenin (işçinin) “ağır bedensel zarar”a uğraması arandığından, ağır bedensel zarar haricinde doğabilecek manevi zararın tazmini mümkün olmayacaktır. Bu düzenlemenin temelinde, başkasının uğradığı bedensel zarardan tazminatı gerektirecek kadar manevi acı duyulabilmesi için bunun ağır olması gerektiği düşüncesi bulunmaktadır32 . Yargıtay, yakınlar lehine manevi tazminata hükmedilebilmesinde “ağır bedensel zarar”ı ön koşul olarak nitelendirmektedir: “... Öyleyse, bir kişinin cismani zarara uğraması sonucunda, onun (ana, baba, karı, koca ve çocuklar gibi) çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle ruhsal ve sinirsel sağlık bütünlüğünün ağır şekilde bozulmuşsa, onların da manevi tazminat isteyebilecekleri kabul edilmelidir. ... Bu doğrultuda kaza tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesinde özetle “ağır bedensel zarar ya da ölüm halinde zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar para ödenmesine karar verilebilineceği” hükmü getirilmiştir. Bu yeni düzenlenme ile 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun yürürlük zamanında içtihatlarla düzenlenen husus yasa koyucu tarafından açıklığa kavuşturulmuş ve yaralanan sigortalının yakınlarının manevi tazminat davası bakımından hak sahipliği durumu ön şartı olarak “ağır bedensel” zarar koşulunu getirmiştir33 .

Bununla birlikte, TBK m.56/2’deki “ağır bedensel zarar” kavramı yasada tanımlanmamış olup açıklanmaya muhtaçtır. Kanuna ilişkin Adalet Komisyonu raporunda da bir tanıma yer verilmemiş, sadece ağır bedensel zararın takdirinde zarara uğrayan organların önemi, oluşan iş göremezlik derecesinin oranı, uğranılan ruhsal zararın niteliği ve diğer durumların gözetileceği açıklanmıştır34 . Zarar görenin ağır şekilde sakatlanması, ömür boyu felç kalarak yakınlarının bakımına muhtaç hale gelmesi, komaya girmesi ya da iktidarsız hale gelmesi ağır bedensel zararlara örnek olabilir35 . Bedensel ya da zihinsel engel, organ kaybı veya işlevsel kısıtlama, azalmış yaşama ihtimali, uğranılan ruhsal zarar da ağır bedensel zarar bulunup bulunmadığının tespitinde dikkate alınabilir36 . Yargı kararlarında da örneğin, bir kolun dirsek altından kesilmesi, koltuk altının parçalanması ile ayak baş parmaklarının ve bir serçe parmağının kesilmesi37 , yüzde kalıcı iz bırakacak şekilde yaralanma38 ağır bedensel zarar olarak değerlendirilmiştir. Bununla birlikte, başka bir kararda sol elin üçüncü ve dördüncü parmaklarının kısmen kesilmesi ağır bedensel zarar sayılmamıştır39 . Benzer biçimde, hayat fonksiyonlarını 3. derecede etkileyebilecek şekilde kemik kırılması da ağır bedensel zarar olarak değerlendirilmemiştir40 .

Yakınlar lehine manevi tazminata hükmedilebilmesine ilişkin TBK m.56/2 hükmünün iş kazalarından doğan manevi zararın tazmininde uygulanması, özellikle “ağır bedensel zarar” koşulunun çok ağır olması nedeniyle iş hukukunun doğasına ve ruhuna uygun bir içerik taşımadığı gerekçesiyle eleştirilmektedir41 . Bu eleştiri daha çok uygulamada iş kazası sonucunda ortaya çıkan iş göremezlik halinin çok yüksek olmadığı bir durumda işçinin yakınlarının manevi tazminat talebinin reddedileceği endişesinden kaynaklanmaktadır. O halde, acaba işçinin yakınlarının manevi tazminat talep edebilmeleri için iş kazası sonucunda işçinin tümüyle (%100 ya da buna yakın oranda) iş göremez duruma gelmesinin mi gerekeceği sorusuna Yargıtay kararları dikkate alınarak bir cevap aranmalıdır.