Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Anayasa’nın, “İptal Kararları Geriye Yürümez” Kuralının Uygulanması ve Yaşanılan Olası Hukuki Sorunlar - Kamu Düzeninin Korunması/Hakkaniyetin Sağlanması Tartışması -

Enforcement and Possible Legal Problems Experienced for the Constitution’s Rule of “Annulment Decisions are Non-Retoractive” - Maintaining Public Order/Ensuring Fairness Debate -

Selami DEMİRKOL, İlayda OTER

Anayasamızın 153. maddesinin 5. fıkrasında Anayasa Mahkemesi’nce verilen iptal kararlarının geriye yürümeyeceği açıkça hüküm altına alınmış; bir istisnanın varlığına değinilmemiştir. Kanun koyucu bu fıkra ile kazanılmış hakları korumak, hukuki güvenliği ve idareye güveni sağlamak amacı gütmekte ve bir nevi yasama organının denetimini yapan Anayasa Mahkemesi’nin erkler ayrımında ağır basmasını önlemeye çalışmaktadır. Ancak yer yer denge bozulmakta; lafzi yorumun kısıtlamaları ile adalete ulaşmak zorlaşmaktadır. Ülkemiz yargı sisteminde, yargı yerlerince hakkaniyet odaklı yargılamadan ziyade lafzi yorum ile yargılamalar gerçekleştirilmektedir. Hukuk gibi nefes alıp veren ve günden güne gelişen bir organizmanın dünün kelimeleri ile sınırlandırılmasının yasal çerçeveye uygun olduğunu ancak hakkaniyete uygun olmadığını düşünmekteyiz. Ancak yasa uygulayıcılarının içtihadi yorumlarıyla anlam kazanabilen ve somut olaya enjekte edilebilen durağan -cansız- yasa; doğrudan kabul edildiği ve ruhen bir yorum yapılmaksızın hükme esas alındığı takdirde adalet tıpkı yasa gibi cansız bir kelime olmaktan öteye geçemeyecektir. “İptal Kararlarının Geriye Yürümemesi” ilkesinin uygulanma biçimi -yani lafzi yaklaşım-, kuralın icrasını ifade eden belirleyici unsurdur. Lafzi yaklaşımın ön plana alınması durumunda; somut olaya hukuku zerk edip adil bir sonuca varmak zorlaşmaktadır. İlkenin varlığı sorun teşkil etmemekle birlikte; bir istisna düzenlemesine yer verilmeyerek yargıcın hareket alanının kısıtlanması hukukun tecellisine bir engel olarak varlığını göstermektedir. Yasa ile belirli bir çerçevede hapsedilen yargıçtan beklenilen; yorumsal yaklaşımı ile adaleti sağlamasıdır. Yasa kafesine kendini hapsetmiş ve asli görevi olan adalet ideasına ulaşmaktan imtina eder bir hale gelmiş yargıç; yasa uygulayıcısına dönüşmekten kaçınamayacaktır. Asıl olan ve yargıçtan beklenilen, yasayı yorumlayarak; hukuka uygun bir tablo ortaya çıkartmasıdır.

Anayasa Mahkemesi, Yasa İptali, Geriye Yürüme Yasağı, Hukuki Güvenlik İlkesi, Kazanılmış Hak, Haklı Beklenti.

In the 5th paragraph of Article 153 of our Constitution, it is clearly stipulated that the annulment decisions given by the Constitutional Court are non-retroactive; the existence of an exception is not mentioned. With this paragraph, the legislator aims to protect vested rights, ensure legal security and trust in the administration and tries to prevent the Constitutional Court, which in a sense supervises the legislative power, from being predominant in the distinction of powers. However, the balance is sometimes disrupted; it becomes difficult to achieve justice due to the limitations of literal interpretation. In our country’s judicial system, judicial courts carry out trials based on literal interpretation rather than justice-oriented trials. We believe that restricting an organism like the law which breathes and evolves day by day with yesterday’s words is in accordance with the legal framework, but is not in accordance with the equity. However, if the static - inanimate - law, which can only gain meaning through the jurisprudential interpretations of the legal officers and can be injected into a concrete case, is accepted directly and taken as a basis for the judgment without any interpretation in spirit, justice will be no more than a lifeless word, just like the legislation. The way in which the principle of “non-retroactivity of annulment decisions” is applied, i.e. the literal approach, is the decisive element expressing the enforcement of the rule. If the literal approach is prioritized; then it becomes difficult to inject the law into the concrete case and reach a fair conclusion. Although the existence of the principle does not pose a problem; restricting the judge’s field of action by not including an exception regulation shows its existence as an obstacle to the manifestation of the law. What is expected from the judge who is imprisoned within a certain framework by legislation; ensuring justice with his/her interpretive approach. The judge who has imprisoned himself in the cage of the legislation and has become reluctant to achieve the idea of justice, which is his primary duty; he/she will not be able to avoid turning into a law enforcer. What is essential and what is expected from the judge is to interpret the law and create a picture that complies with the law.

Constitutional Court, Law Annulment, Retroactivity Prohibition, Legal Security Principle, Acquired Right, Justified Expectation.

Giriş

Kuvvetler ayrılığı, Montesquieu’nün (1689-1755) görüşleri ile var olan bir ilkedir ve Devlet yönetimlerinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Kuvvetler ayrılığı; yasama, yürütme ve yargı erklerinin bağımsız bir biçimde işlemesi ve devletlerin bu üç erkin birbirini denetlemesi temelinde faaliyetlerinin yürütülmesi anlamına gelmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası’nda bu ilke yer bulmuş ve uygulanması için Anayasal zemin oluşturulması doğrultusunda kurallar barındırılmıştır. Devlet erklerinden birinin diğerine üstünlük ve ağırlık sağlamaması için uygulamaya dönük olarak çözüm mekanizmaları getirilmiştir.

Yargı erkinin belki de en önemli temsilcilerinden biri de Anayasa Mahkemeleridir.

Anayasa Mahkemesi bir yargı organıdır ve Anayasa’ya göre kararları, yasama, yürütme ve yargı organlarındaki tüm birimleri bağlamaktadır. Anayasa yargısı hukuk sistemlerinin omurgasını oluşturmaktadır.1 Anayasa Mahkemesi, kanun, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin Anayasa’ya uygunluğunun denetimini yapma görevini yerine getirir. Anayasa Mahkemesi’nin iptal başvurularında yaptığı denetim bir “norm” denetimi(dir.)2 olmaktadır.

“Anayasa Yargılamasını sistemine dahil etmiş yapılanmada somut vakanın veya işlemin kanuna uygun olmasından öte bu kanunun Anayasaya uygun olup olmadığı önem arz etmektedir.”3 Anayasa Mahkemesi’nin yasama erkine yönelik üstünlüğünü ortaya koyan özelliği; negatif kanun yapma (kanun iptali) yetkisine ek olarak kararlarının bağlayıcılığının bir sonucu olan pozitif kanun yapma yetkisidir.4 Yani Anayasa Mahkemesi, bir denetleme merci olmakla kalmamakta ve adeta hukuka yön veren bir birim niteliğine haiz olmaktadır. Yasama organının bir tasarrufunun, Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi sonrası bu tasarrufun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla sonuç oluşturması, yargı organının yasama organına üstünlük oluşturacağı görüş ve kaygısı ile Anayasa yargısı kararının geriye yürümemesi kural ve mekanizması geliştirilmiştir. Devlete güven ilkesi ön planda tutularak geliştirilen bu ilkenin diğer amacı ise; hukuk güvenliğini sağlayarak kişilerin kazanılmış haklarını ve haklı beklentilerini korumaktır.

Negatif kanun yapma yetkisinin ya da yaygın adıyla kanun iptali yetkisinin, geriye yürümeyeceği Anayasa’nın 153. maddesinde hüküm altına alınmıştır. Geriye yürüme, geniş anlamıyla “yeni kuralın, eski kural yürürlükte iken başlamış ancak henüz oluşumunu tamamlamamış hukuki işlem, durum ve olaylara, yürürlük tarihinden itibaren uygulanması” olarak tanımlanırken; dar anlamıyla “yürürlüğe giren yeni kuralın sonuçlarının ve etkilerinin, yürürlük tarihinden önceki zamanda tamamlanmış hukuki ilişki ve olaylara uygulanması” olarak tanımlanır.5 Bu mekanizma, Yasama organının, uygulamaya dönük olarak etkili kılınması amacını taşımakta ama uygulama yönünden yapılmış olan tasarrufları da koruma altına almaktadır.

Denilebilir ki; Anayasa Mahkemesi iptal kararı verebilir ancak bu karar geriye yürümeyecektir; çünkü yasama organının istediği/iradesi belirli bir zaman dilimi içerisinde de olsa, sonuç üretsin etkili olsun istenilmiştir. Geriye yürümezlik ilkesini hiçbir istisna gözetmeksizin kabul etmek, hukukun özü ve temel ilkeleri ile bağdaşmamaktadır.6 Anayasa yargıcı tabii ki yeni yasa üretmeyecektir; ancak Anayasa’nın özüne uygun olacak şekilde normları yorumlamasının da hukukun gereği olduğu kabul edilmelidir.7

Geriye yürüme yasağının katı uygulanması; Anayasa’ya aykırı normlardan doğan tüm fiilleri meşrulaştırmış olacaktır. Böylelikle, yapılmış hukuka aykırı işlem ve faaliyetlerin sonuçları doğmaya devam edecektir. Geriye yürümemenin aksine iptal kararlarının ileriye yürümesi mümkündür. Anayasa Mahkemesi, yürürlük tarihinin Resmî Gazete’de yayınlanmasından itibaren bir yıldan az olmak şartıyla ileriye yürüyen iptal kararı verebilir. Böyle kararlar, “yürürlüğün ertelendiği kararlar” ya da “ertelemeli iptal kararları” olarak isimlendirilmektedir.8 Bu uygulamanın yasa koyucuya yeni bir kanun hazırlaması için süre tanınması ve yeni düzenlemeye kadar geçecek süre içerisinde boşluk oluşmasını önlemesi için gerekli olduğunu savunanlar olduğu gibi; Anayasa Mahkemesi tarafından hukuka aykırı olduğuna karar verilen bir yasanın uygulanmaya devam edilmesinin sakıncalı olduğunu savunanlar da vardır.9 İkinci görüşün hukuki açıdan daha verimli sonuçlar doğuracağı kanısındayız. Şöyle ki; hukuka aykırılığına karar verilerek iptal edilmiş bir normun uzunca bir süre daha yürürlükte kalması hukuka aykırılığın devamını sağlayacağından; Anayasa yargısının amaç ve gerekleriyle uyuşmayacak, hukukun üstünlüğü ve adalet olgusunu zedeleyecektir.10

Yürürlüğün ertelendiği iptal kararlarında, erteleme sürecinde açılan davaların hangi hükme göre çözümleneceği tartışmalıdır. Bu yorumun yapılması ve somut olayın niteliklerinin değerlendirilmesinde önem arz eden husus; Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesidir.11

I. İlkenin Anayasal ve Yasal Dayanakları

Anayasa Mahkemesi kararlarının nitelik ve uygulanmasını belirten 153. maddesinde; “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.

Anayasa Mahkemesi bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.

Kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.

İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.

İptal kararları geriye yürümez.

Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” kuralını öngörmüştür.

Geriye yürüme yasağı kati bir hükümle belirtilmiş ve istisnai bir hüküm konmadığı gibi bir istisna ihtimaline dahi yer verilmemiştir. Ancak daha kanun iptal sürecinin tamamlanması anında bu fıkra yok sayılmaktadır. Çünkü kanunun iptali için konuyu Anayasa yargısına intikal ettiren taraf için iptal hüküm ifade etmekte; böylelikle taraf bakımından ilke uygulanmamakta ve iptalin sonuçları geriye yürümektedir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa’nın 153. madde gerekçesinde; bu madde ile, bunun karşılığı olan 1961 Anayasasının 152. maddesi arasındaki ayrılıklar ve gerekçeleri şunlardır denilerek,

a) Anayasa Mahkemesinin iptale ilişkin kararlarının yeniden incelenmesi Cumhurbaşkanlığınca istenebileceğinden, tesis anında kesin olabilmeleri kuralı iptale ilişkin kararların dışındakilerine hasredilmiştir. Öyle haller vardır ki; bir hükmün iptali, uygulanması kanunen gerekmeyen bir başka hükmün uygulanmasını gerekli kılabilir. Örneğin: Kanunla getirilen istisnalara ilişkin kanun hükümlerinin iptali, ana kuralın uygulanması sonucunu doğurabilir. Halbuki kanun koyucu böyle bir sonuç çıkmasını arzu etmediği için istisnayı kabul etmiş durumdadır. Bu istisna hükmünün iptali millî iradeye ters düşeceğinden, eşitlik ilkesi gibi temel ilkelere aykırı olmamak koşulu ile, hüküm verirken bu özelliklerin göz önünde bulundurulması zorunludur.

b) İptal kararı bazen hukukî boşluk yaratabilir. Bu boşluğun süratle doldurulması için kanun yapımındaki merasime istisna getirilmiş, görüşmenin öncelikle yapılması esası kabul edilmiştir.

c) 1961 Anayasasındaki gibi iptal kararlarının geriye yürümeyeceği kuralı aynen korunmuştur. Bunun bir istisnası 161’inci maddede mevcuttur. Ona göre iptal kararı, yerel mahkemede görülmekte olan davaya etki yapabilecek ve iptal edilen hükme dayanılarak daha sonra bir hak iddiasında bulunulamayacaktır.

Yürürlükten kaldırılmış olan hükümlerin iptali ise kazanılmış hakların korunması kuralı ve istikrar ilkesiyle bağdaşmaz. Esasen ister doğrudan doğruya olsun ister defi yoluyla açılmış bulunsun, iptal davasının amacı Anayasaya aykırı bulunan bir hükmün ortadan kaldırılmasıdır. Şu hâlde yürürlükten kaldırılmış olan bir hükmün yeniden iptali doğru görülmemiştir.” açıklamalarına yer vermiştir.

Gerekçenin (a) fıkrasında aslında güzel bir noktaya değinilmiş ve “Eşitlik İlkesi” vurgulanmıştır. Haliyle uygulayıcıların eşitlik ilkesi bakımından değerlendirme yapması ve geriye yürüme yasağını bu doğrultuda da değerlendirmesi gereği açıktır.

(c) fıkrasında ise kuralın sebebi açıklanmış ve demokratik hukuk devletinde bulunması gereken iki ana unsura; kazanılmış hak ve istikrar ilkesine vurgu yapılmıştır.