Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Konstantinopolis’in Haçlılarca Fethi

Conquest of Constantinopolis by the Crusaders

A. Can TUNCAY

Ortaçağda Kudüs’ün Müslümanlardan kurtulması amacıyla yapılan III. Haçlı seferinin de başarıya ulaşamaması üzerine Papa III. Innocentius’un 1198’de dördüncü kez bir sefer düzenlenmesi yönünde yaptığı çağrı Avrupa’da yeterli desteği bulamamış ve Venedik’te küçük bir ordu toplanabilmişti. O dönemde Anadolu’nun büyük kesimi Selçukluların kontrolü altına girdiğinden Kudüs’e karadan gitmek oldukça riski hâle gelmişti. Bunun üzerine Haçlı komutanları ordunun Venedik gemileriyle Akdeniz üzerinden Mısır’a taşınması hususunda Venedik dükasıyla anlaştılar. Ama elde yeterli para yoktu. Bunun üzerine Venedik dükası Dandalo’nun önerisi ve Papa’nın onayı ile bu seferin Kudüs’e değil Bizans İmparatorluğunun zengin başkenti Konstantinopolis’e yapılması ve oradan elde edilecek ganimetin paylaşılması kararlaştırıldı. Seferin rotasının Konstantinopolis’e çevrilmesinin ikinci nedeni Katoliklerce sapkın görülen Bizans’ın Ortodoks halkının cezalandırılması idi. Konstantinopolis 1204’te haçlılarca fethedildi. Şehir eşi görülmemiş bir talana, halkı da katliama uğradı. Haçlılar şehirde kıymetli ne varsa söküp ülkelerine taşıdılar, şehrin ¾’ünü yaktılar. Bundan sonra Konstantinopolis’te 57 yıl hüküm sürecek olan bir Latin Krallığı kuruldu. Bizans İmparatorluğuna son verildi. Katliamdan kurtulanlar Anadolu’ya kaçarak oralarda Bizans İmparatorluğu’nun devamı niteliğinde küçük devletler kurdular. Bunların en önemlileri İznik, Trabzon ve Espir Rum devletleri idi. En gelişmişi ve güçleneni İznik Devletinin ordusu 1261’de İstanbul’u kuşatarak şehri ele geçirdi. Latinleri kovarak Bizans İmparatorluğunun devamını sağladı.

Konstantinopolis, Haçlılar, Kudüs, Bizans İmparatorluğu, Latin Krallığı.

In the Medieval upon the failure of the III. Crusade aimed to save Jerusalem from the Muslims, Pope Innocentius III. made a call for organizing a IV. Crusade did not find sufficent support in Europe and only a small army gathered. At that time the big part of Anatolia was under the control of Seljuks and this made the trip risky for the crusaders to cross all of Anatolia for reaching Jerusalem. Therefore the commanders of the army reached an agreement with the doge of Venice Dandalo on the transfer of the army via Mediteranean with the Venetian ships. But there was not enough money to be paid to Venice. Upon the suggestion of Dandalo the two sides decided the expedition to be carried out to Constantinopolis but not to Jerusalem and that the loot to be captured in the city would be shared. Another cause for changing the route was that Byzantine Empire was an Orthodox State and heretic for the Catholics therefore its people deserved to be punished. Constantinopolis was conqured by the Latins in 1204. Afterwards the city experienced an unprecedented plunder and its people were massacred. Further ¾ of the city was set on fire. The Latins founded a Latin Kingdom in Constantinople which lasted 57 years. Byzantine Empire was ended. However those who escaped the city went to Anatolia and founded small states in Nicaea, Trebizond and Epiros considered the continuation of the Byzantium. The army of the Nicaea Greek State which was the most powerful one attacked Constantinopolis and recaptured it and ended the Latin Soverignity in 1261. The Byzantine Empire continued again.

Constantinopolis, Crusaders, Byzantine Empire, Jerusalem, Latin Kingdom.

Giriş

Bundan yaklaşık 800 yıl, Fatih Sultan Mehmet’in fethinden ise 250 yıl önce Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis (bugünkü İstanbul) eşine ender rastlanan bir kararla Haçlılarca ele geçirilmiş, sonra da vahşi biçimde talan edilmiş, yakılıp yıkılmış, halkı katledilmiş, tecavüze uğramış ve burada 57 yıl süren bir Latin İmparatorluğu kurulmuştur (1204). Aslında Konstantinopolis’in önce Haçlılar sonra da Osmanlılar tarafından fethinden yıllar önce şehir iki defa 717-718 ve 674-678 yılları arasında Araplar tarafından fethedilmek için kuşatılmışsa da bu girişimler sonuçsuz kalmıştır. Bu fetih girişimlerine bir de İran ve civarındaki Sasanilerin 626 yılındaki sonuçsuz girişimlerini eklemek gerekir. Ancak konumuz Haçlıların İstanbul’u fethi olayıdır. Biz tarihin ilginç sayfaları arasına gizlenmiş olan bu vahşi ve ibretlik olayı bu konuda yazılmış olan bulabildiğimiz en güvenilir kaynaklardan edindiğimiz bilgiler ışığında yeniden ele almak istedik.

Konstantinopolis’in Latinlerce işgali üzerine yazılmış çok sayıda kronik, kitap ve inceleme bulunmaktadır. Bulabildiklerimi okuduğumda bu olay hakkında yazılanların bazen birbirleriyle örtüştüklerini bazen de çeliştiklerini hatta farklı yorumlar yapıldığını fark ettim. Büyük çoğunluğu batılı kaynaklara dayanan bu incelemeler arasında olayların yaşandığı dönemde yaşananlara bizzat tanıklık etmiş kişilerce kaleme alınan bazı anılar da bulunmaktadır. İşgalcilerle birlikte Konstantinopolis’e gelen Fransız şövalye Robert de Clari ve Fransız mareşal Geoffroi de Villehardouin gibi.1 Bu konuda yazılan eski ve yeni incelemeleri tespit edip bunları inceleme fırsatı bulan tarihçi Alfred J. Andrea’ya2 göre en güvenilir kaynaklar Alman, Fransız ve İtalyan kronikleridir.3 Yazar üç araştırmacının incelemelerine de özel bir yer ayırır. Bu incelemelerde Konstantinopolis’in başına gelenler konusunda yapılan tespitler ve varılan sonuçlar birbirleriyle büyük ölçüde örtüşmekte olduklarından ona göre en güvenilir bilgileri içermektedir. Bunlar Jules Tessier,4 M. Kandel,5 ve Cynthia Arthur6 ‘un çalışmalarıdır. Sonuç itibariyle biz de incelememizde esas itibariyle bu üç yazarın tespitlerini ele alacağız. Tarihçi Alfred Andrea Konstantinopolis’in Haçlılarca işgali için “Devastatio Konstantinopolitana” Latince tabirini kullanmaktadır. Konstantinopolis’in Haçlılarca fethi hikâyesine başlamadan önce bu şehrin ne zaman, kimin tarafından, nasıl kurulduğuna kısa bir bakış atmak yararlı olur diye düşündüm.

I. Konstantinopolis’in Kuruluşu

İstanbul (eski adıyla Konstantinopolis) son yıllardaki tüm olumsuz gelişmelere ve çirkin yapılaşmaya rağmen hâlâ dünyanın en güzel şehirlerinden biridir. Napoleon Bonapart boşuna “Eğer Dünya tek bir devlet olsaydı başkenti kesinlikle İstanbul olurdu” dememiştir! İki kıtanın birleştiği yerdeki kayda değer yerleşim M.Ö. VII. yy.da başlamıştır. Tarihi yarımadada o zaman Yunan şehir devletlerinden (polis) biri olan Megara vardı. Megera halkı Yunanistan’dan göç edip gelmişlerdi.7 Şehrin Kralı Byzas daha sonra karşı yakada bulunan Khalkedon (bugünkü Kadıköy) ü görüp beğenince burada bir koloni kurar ve iki yakayı tek bir şehre dönüştürür. Sonra bu şehre kralın adına atfen Byzantion/Byzantium adı verilir. Daha sonra doğuya doğru genişleyen Roma İmparatorluğu birinci yüzyılda topraklarına Byzantion’u da katmış ve İmparatorluk koca bir eyaletler federasyonu hâline gelmitir. Uzun bir süre bu adla anılan şehrin kaderi Constantinus’un 306’da imparator olmasıyla değişir. 284’te iktidara gelen bir önceki imparator Diocletianus iyi bir komutan ve idareciydi. En önemlisi çok büyüyen imparatorluğun tek elden idaresinin güçleştiğini görerek 292 yılında “Tetrarchia” yani dörtlü (dört hükümdarla) yönetim sistemini getirdi. Bazı askeri başarılara ve idari reformlara imza attıktan sonra 1 Mayıs 305’te birkaç yıl önce İmparatorluğun idari merkezi haline dönüştürdüğü Nikomedia’da (İzmit) askerlerinin huzurunda tahttan feragat etti. Fakat yöneticilikten hemen çekilmedi, yerini içinde kendisinin de yer aldığı dörtlü bir yönetime bıraktı. Bu idarede imparatorluğun doğusunu kendisi ve Galerius, batısını Maximianus ve Constantinus Chlorus yönetecekti. Dörtlü idarede iki Augustus (kıdemli imparator) seçilmekte onlar da kendilerine birer Caesar (genç imparator) seçmekte idiler. Kısa bir süre sonra Diocletianus bu yönetimden de çekilince dörtlü yönetime bir süre başkaları katıldı ve fakat birbirleriye iktidar mücadelesine giriştiler. 308 yılında dörtlü yönetimde şöyle bir tablo ortaya çıktı. Galerius ve Maximianus (Doğu), Licinius ve 306’da ölen Constantinus Chlorus’un oğlu Constantinus (Batı) hükümdarları oldular. Bir süre sonra Galerius Maximianus yerini oğlu Maxentius’a bıraktı.8

Bu noktadan sonra iş tek başına iktidar olma mücadelesine dönüştü. İyi bir komutan ve yenilikçi bir devlet adamı olan Constantinus tüm rakiplerini yenerek 312’de tek başına yeni Roma İmparatoru ilan edildi ayrıca bir süredir Hristiyanlığa karşı duyduğu ilgiden dolayı yayımladığı Milano Fermanıyla Hristiyanlara inanç özgürlüğü tanıdı ve yıllardır korku içinde varlığını sürdürmekte olan Roma Hristiyan kilisesini koruma altına aldı. Böylece putperest bir imparatorluk Hristiyan bir imparatorluğa dönüşmeye başladı. Constantinus (veya Konstantin’in) ne zaman Hristiyan olduğu tam olarak bilinmese de 337’de ölüm döşeğinde iken vaftiz edildiği söylenir.9

Konstantin önceki İmparator Diocletianus’un idari ve askeri reformlarını büyük ölçüde devam ettirdi. Yaptığı savaşlar, gezdiği yerler süresince Byzantion’un coğrafi konumundan, şehrin iki kıtada da ayağı bulunmasından, canlı bir ticaret merkezi olmasından, Kosmopolit halk yapısından, Boğaz kıyılarından, Haliç’ten ve şehirdeki sanat eserlerinin ihtişamından etkilendi. Bu arada Roma İmparatorluğu’nun batı toprakları Vizigotların ve diğer germen kavimlerin sürekli olarak saldırılarına uğruyordu. Ostrogotlar ise Balkanlara kadar inmişlerdi.10 Daha doğuda yer alan bu şehir ise bu bakımdan daha korunaklı ve güvenliydi. Bu nedenlerle İmparatorluğun başkentini İstanbul’a getirmeye karar verdi ve Roma’nın bir benzerini burada kurmak için kollarını sıvadı. Saraylar, kiliseler, katedraller, hipodromlar, hamamlar, kamu binaları, çarşılar, parklar, su kemerleri, meydanlar (forumlar), yeni yollar, yeni surlar yaptırır ve şehrin adını Nea Roma (Yeni Roma) koyar. Kuruluş 11 Mayıs 330’da büyük tören ve şenlikler düzenlenerek kutlanır. Aya Sofya,11 Kutsal Havariler Kilisesi (Havariyum), Büyük Saray (Blakhernae), Hipodrom, şehrin ana caddesi Mese, Konstantin Sütunu (Çemberlitaş) yaptırdığı önemli eserler arasındadır. İmar faaliyetleri yedi yıl sürer. Konstantin İrandaki Sasaniler üzerine çıktığı bir seferde aniden hastalanıp şehre döner ve 337 yılında ölür. Vasiyeti üzerine Kutsal Havariyum kilisesine gömülür.12 Ölümünden sonra şehre onun adı verildi: Konstantinopolis yani Konstantin’in şehri.

II. Haçlı Seferleri

Konstantinopolis’in Haçlılarca fethinin hikâyesi Haçlı seferleri ile başlar. Avrupa XI. yy’ın sonlarına doğru sel, veba ve açlık felaketleriyle boğuşuyordu. Arkasından gelen bir meteroit yağmuru halk arasında paniğe neden oldu ve halkın büyük kısmını göçe zorladı (1094). Bu felaketlerin sonucunda ekonomik, siyasal ve sosyal sıkıntılar kıtaya yayılmaya başladı. Bunlar, Roma kilisesinin otoritesini de sarsıyordu. Öte yandan Kudüs’ün merkezde yer aldığı kutsal topraklarda13 Müslümanların Hristiyanlara kötü muamelede bulunduğu, cinayet ve yağmalar yaşandığı yolunda bir kısmı abartılı olan haberler gelmeye başlamıştı. Kudüs o sıralarda Arap Fâtımî Devletinin14 egemenliği altındaydı. Dönemin teokratik lideri Papa II. Urbanus dikkatleri felaketlerden uzaklaştırmak, katolik inanışı ve kilisenin otoritesini güçlendirmek amacıyla kutsal toprakların Müslümanlardan temizlenmesi fikrini ortaya attı. Bu amaçla 1095 yılında topladığı Clermont Konsilinde15 dindaşlarına seslenerek kutsal toprakların ve Anadolu’nun Türklerden ve Müslümanlardan kurtarılması gerektiği yönünde yaptığı çağrı Avrupa ülkelerinde büyük bir heyecan uyandırmış ve her kesimden gelen büyük bir insan kitlesi (asker, soylu, çiftçi, zanaatkar, köylü vs.) Papanın dini bir motifle süslediği, ekonomik ve siyasi çıkarlarını sağlama almak uğruna Anadolu’ya akın etmişti.16 Böylece I. Haçlı Seferi başlamış oluyordu. Bilindiği gibi Orta Asya’nın batı kısmı Maveraünnehir yöresinde yaşayan Selçuklular sultanları Alp Arslan’ın önderliğinde, bu çağrıdan 25 yıl önce, 1071’de Malazgirt Meydan Muharebesini kazanarak Anadolu’ya girmişler ve Doğu Roma ya da Bizans İmparatorluğunun17 Anadolu’daki egemenliğine önemli bir darbe vurmuşlardı. Haçlılar daha sonra Anadolu’ya gelince karşılarında Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarı Kılıç Arslan’ı buldular.

Anadolu Selçukluları güneye ve batıya doğru genişlemişler bunun sonucunda İran, Suriye ve Filistin’i ele geçirmişlerdi (1077). Kudüs ise Magribi kökenli Fatimilerde kalmıştı. Kılıç Aslan Bizanslıların da yardımını alan ağır silah, zırh ve atlarla donanmış ve sayıca üstün Haçlı ordusu karşısında zaman zaman galip gelmişse de sonunda Haçlıların Kudüs’e ulaşmasına engel olamamıştır. Bugünkü adlarıyla İznik’i (Nicaea), Eskişehir’i (Dorylaion), Malatya’yı (Melitene), Maraş’ı (Germanikae) Urfa’yı (Edessa) ve Antakya’yı (Antioch) kanlı çatışmalardan sonra ele geçirerek güç bela Kudüs’e ulaşan Haçlı ordusu Avrupadan gelen silah ve kuşatma ekipmanlarını da kullanarak kuşattığı şehri Fatimi yöneticilerin şehri terk etmesiyle önemli bir direnişle karşılaşmadan 15 Temmuz 1099 günü ele geçirdi.18 Burada din, ırk, kadın, çocuk, yaşlı, genç ayrımı yapmaksızın büyük bir katliam gerçekleştirdiler. Bir hafta içinde kimilerine göre 10 bin kimilerine göre 60 binden fazla Müslüman ve Yahudi öldürdüler.19 15 Temmuz 1099’da Kudüs Haçlı Kontluğu’nu kurdular. Daha sonra bu Kontluk, Krallık olarak anılmaya başladı ve 25.12.1099’da Fransız kökenli bir soylu I. Baudouin unvanıyla taç giydi.20 Kudüs’ün haçlıların eline geçmesinden sonra bile Türkler savaştan vazgeçmediler, sık sık Kudüs ve civarına saldırarak Frenk ordularına büyük kayıplar verdirdiler.