Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Yargıtay Ceza Daireleri Kararları

Yargıtay Ceza Daireleri Kararları

Ceza Genel Kurulu
Esas No    : 2020/460
Karar No    : 2023/402
Karar Tarihi    : 12.07.2023
•    Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu
    Özet: 02.12.2016 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 16. maddesi ile değişik 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ‘Trafik güvenliğini tehlikeye sokma’ başlıklı 179. maddesinin 2. fıkrasında ‘Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.    
    Türk Ceza Kanunu
Ceza Muhakemesi Kanunu    

I. HUKUKİ SÜREÇ
Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanık Abdurrahman Çiftçi’nin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 179/3. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 179/2, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin ... Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.10.2017 tarihli ve 408-111 sayılı karar istinaf edilmeksizin kesinleşmiştir.
Bu hükme yönelik Adalet Bakanlığının 31.10.2019 tarihli ve 16841 sayılı kanun yararına bozma talebi ve bu talep üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 07.11.2019 tarihli ve 106805 sayılı ihbarnamede;
“Sanığın üzerine atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçuna ilişkin olarak, suç tarihinden sonra 02.12.2016 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 16. maddesi ile değişik 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ‘Trafik güvenliğini tehlikeye sokma’ başlıklı 179. maddesinin 2. fıkrasında ‘Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’ şeklindeki düzenleme ile temel cezada alt sınır belirlendiği, oysa anılan maddede değişiklik öncesi cezada alt sınıra yer verilmediği, bu nedenle 5237 sayılı Kanun’un 49/1. maddesine göre temel cezanın 1 ay hapis cezası olarak öngörülmesi gerektiği, somut olayda suç tarihinin 07.05.2016 olması karşısında aleyhe kanun değişikliğinin sanık hakkında uygulanamayacağı gözetilmeksizin, yazılı şekilde lehe kanun değerlendirilmesi yapılmadan fazla cezaya hükmedilmesinde isabet görülmediği” gerekçesiyle kararın kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 05.02.2020 tarih ve 13303-1168 sayı ile;
“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.12.2010 tarihli ve 2010/4-210 esas, 2010/259 sayılı kararında da belirtildiği üzere, Yasa yararına bozma yöntemi, karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve ülke sathında uygulama birliğine ulaşılmasını sağlamak amacıyla, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak Ceza Yargılaması Yasasının 309. ve 310. maddelerinde düzenlenmiş olup bu denetimin konusu, maddi ve yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklardır. Ancak, gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu, gerekse olağanüstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır; her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir.
Hükümlü hakkında tayin edilen hapis cezasının, yüklenen eylem için kanunda öngörülen yaptırım sınırları içerisinde bulunması karşısında temel cezasının tayini sırasında ‘alt sınır’ ifadesinin sehven kullanılmasına ilişkin kanun yararına bozma isteminin; CMK’nın 309. ve 310. maddesinde düzenlenen amaca uygun hukuka aykırılık niteliğinde bulunmaması nedeniyle,
Kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görülmediğinden kanun yararına bozma talebinin CMK’nın 309. maddesi uyarınca reddine” karar verilmiştir.
II. İTİRAZ SEBEPLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 17.04.2020 tarih ve 106805 sayı ile; “Sanık ...’nin üzerine atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu 03.09.2016 tarihinde işlemiş olması karşısında, TCK’nın 179/2. maddesinin sanığın lehine olan hâlinden sorumlu tutulması gerekmektedir. TCK’nın 49/1. maddesine göre süreli hapis cezasının alt sınırı bir aydan az olamayacağından, sanık hakkında alt sınırdan ceza tayin ettiğini belirten ... Asliye Ceza Mahkemesi tarafından temel ceza olarak bir ay hapis cezası belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Yüksek Dairece vurgulandığı üzere kanun yararına bozma kanun yolu ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılmasını sağlamak amacıyla, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olarak Ceza Yargılaması Yasası’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiş olup bu denetimin konusu, maddi ve yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıklardır. Gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu, gerekse olağanüstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlı olan kanun yararına bozma kanun yolu, her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. Ancak somut olayda, Yerel Mahkemece temel ceza tayin edilirken asgari düzeyde ceza tayin edilmesine rağmen TCK’nın 179/2. maddesinde öngörülen cezanın alt sınırı belirtilmediğinden yanılgılı değerlendirme ile üç ay hapis cezasına hükmolunmuştur. Hükmün gerekçe kısmında ve kısa kararda ayrı ayrı alt sınırdan ceza verildiği vurgulandığından, hukuka aykırılığın maddi bir hatadan ibaret olmadığı da anlaşılmaktadır. 5237 sayılı TCK’nın 49/1 ve 179/3-2. maddelerinin uygulanmasında birliğin sağlanması için anılan hukuka aykırılığın kanun yararına bozma kanun yoluyla düzeltilmesi gerektiği” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 16.11.2020 tarih ve 897-6022 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
III. UYUŞMAZLIK KONUSU
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suç tarihinde yürürlükte bulunduğu hâliyle 2 yıla kadar hapis cezası öngören trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu bakımından Yerel Mahkemece alt sınırdan hapis cezasının tayin edildiğinin belirtilmesine rağmen temel cezanın 3 ay olarak belirlenmesi hususunun kanun yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağına ilişkindir.
IV. OLAY VE OLGULAR
İncelenen dosya kapsamından;
... Cumhuriyet Başsavcılığınca 20.10.2016 tarih ve 363-360 sayı ile; sanığın 03.09.2016 tarihinde işlediği trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan TCK’nın 179/3 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle hakkında kamu davası açıldığı,
Sanık hakkında yapılan yargılama sonucunda, ... Asliye Ceza Mahkemesince 13.10.2017 tarih ve 408-111 sayı ile, sanığın trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan TCK’nın 179/3. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 179. maddesinin 2. fıkrası uyarınca “alt sınırdan” denilmek suretiyle 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 62, 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca neticeten 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, miktar itibarıyla kesin olarak verilen söz konusu hükmün kesinleştiği,
Anlaşılmaktadır.
V. GEREKÇE
A. İlgili Mevzuat ve Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Hukuki Açıklamalar
Uyuşmazlığın isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle kanun yararına bozma kanun yoluna değinilmesinde yarar bulunmaktadır.
Öğretide olağanüstü temyiz denilen, 5320 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda ise yazılı emir olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde kanun yararına bozma olarak yeniden düzenlenmiştir.
CMK’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.
Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kanun yararına bozma kanun yoluna, ancak istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilebilmesi nedeniyle kesin hüküm otoritesinin zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık hâlinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Delillerin takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulmasının, bu olağanüstü kanun yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacağında kuşku yoktur.
Nitekim 14.11.1977 tarihli ve 3-2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile erteleme isteği hakkında olumlu ya da olumsuz bir kararı kapsayan ya da yasal gerekçe gösterilmeden bu isteklerin reddine veya kabulüne ilişkin olan hükümlere karşı kanuna aykırılıktan söz edilerek bu kanun yoluna başvurunun kabulüne olanak bulunmadığı kabul edilmiştir. Yine, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23.03.2010 tarihli ve 29-56 sayılı kararında, kabul edip etmemenin mahkemenin takdirine bağlı olduğu istekler hakkında verilen kararın; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 19-31 sayılı kararında da, kanun yararına bozma yolunun olağanüstü kanun yolu olması nedeniyle hâkimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıkların, örneğin; temel ceza miktarının saptanmasında kullanılan ölçütlerin hatalı takdir edilmesi, cezada artırma ve indirme yapılırken kullanılan oranların seçimindeki isabetsizlik gibi hususların, kanun yararına bozma istemine konu edilemeyeceği belirtilmiştir.
Diğer taraftan, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.04.2008 tarihli ve 81-94 sayılı ile 15.06.2010 tarihli ve 117-146 sayılı kararlarında “asgari hadden” ifadesine yer verilmeden, sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak ceza takdir edilmesi hâlinde, bu hususun hâkimin takdirine ilişkin bir husus olarak kabul edileceği ve kanun yararına bozmaya konu edilemeyeceği, buna bağlı olarak da “takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvuruların” reddine karar verilmesinin gerektiği, buna karşın, takdire dayalı bir hususla ilgili olarak hâkimin takdirini ne şekilde kullanacağını açıkça ifade ettikten sonra ve fakat sehven belirttiği takdirin üzerinde ceza tayin etmesi hâlinde ise, sanık aleyhine bir durum yaratılacağı ve bu hukuka aykırılığın, esaslı bir konuya ilişkin olması nedeniyle kanun yararına bozmaya konu edilebileceği kabul edilmiştir.
Uyuşmazlık konusuyla ilgili TCK’nın “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesinin suç tarihi (04.10.2015) itibarıyla yürürlükte bulunan ikinci ve üçüncü fıkralarında;
“Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup 02.12.2016 tarihli ve 29906 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle TCK’nın 179. maddesinin ikinci fıkrasına “idare eden kişi,” ibaresinden sonra gelmek üzere “üç aydan” ibaresi eklenerek madde son hâlini almıştır. Üst sınırı 2 yıl hapis cezasını gerektiren suçta suç tarihi gözetildiğinde cezanın alt sınırı, TCK’nın 49. maddesinin birinci fıkrasındaki “Süreli hapis cezası kanunda aksi belirtilmeyen hâllerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz.” düzenlemesi uyarınca 1 ay hapis cezasıdır.
B. Somut Olayda Hukuki Nitelendirme
Yerel Mahkemece trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın TCK’nın 179/3. maddesi delaletiyle aynı Kanun’un 179. maddesinin ikinci maddesi uyarınca “alt sınırdan” denilmek suretiyle 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Kanun’un 62, 50/1-a ve 52. maddeleri uyarınca neticeten 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin verilen kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır.
TCK’nın “Trafik güvenliğini tehlikeye sokma” başlıklı 179. maddesinin suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan ikinci ve üçüncü fıkraları;
“Kara, deniz, hava veya demiryolu ulaşım araçlarını kişilerin hayat, sağlık veya malvarlığı açısından tehlikeli olabilecek şekilde sevk ve idare eden kişi, iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup üst sınırı 2 yıl hapis cezasını gerektiren trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunda cezanın alt sınırı TCK’nın 49. maddesinin birinci fıkrasındaki “Süreli hapis cezası kanunda aksi belirtilmeyen hâllerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz.” düzenlemesi uyarınca 1 ay hapis cezasıdır.
Temel ceza belirlenirken alt sınırdan uzaklaşılmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığını belirterek takdirini ne şekilde kullanacağını açıkça ifade eden Yerel Mahkemenin, temel hapis cezasını belirttiği takdirin üzerinde 1 ay yerine 3 ay olarak belirlemesi sanık aleyhine bir durum oluşturmakta olup buradaki hukuka aykırılığın, esaslı bir konuya ilişkin olması nedeniyle bu hususun kanun yararına bozmaya konu edilmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, Özel Dairece kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi isabetli değildir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve kanun yararına bozma konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; “Kanun yararına bozma 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 ve 310’uncu maddelerinde düzenlenmiştir.
Bilindiği üzere, 5271 sayılı Kanun’un 309/1. maddesi gereğince; Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 310. maddesine göre, 309. maddede belirtilen yetki, aynı maddenin dördüncü fıkrasının (d) bendindeki hâllere özgü olmak üzere ve kanun yararına re’sen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından da kullanılabilmektedir.
Kanun yararına bozma yoluna başvurma yetkisi münhasıran Adalet Bakanlığına tanınmış bir yetkidir.
Tebligat eksikliği ve yanlışlığı, kanun yolu eksikliği, Yargıtay onaması, lehe yasa değerlendirmesi gerekmesi, kararın aynı zamanda temyiz edilmesi, temyiz süresine ilişkin eski hâle getirme ve hükmün temyizi niteliğinde talepte bulunulması, Cumhuriyet Başsavcılıklarınca verilen ve itiraz edilmeksizin kesinleşen kararlar, kararda, şekil ve esas açısından herhangi bir hukuka aykırılık hali bulunmaması halinde, dosya kapsamına, gerekçeye ve mahkemenin takdirine ilişkin hususlar, eksik inceleme, delillerin değerlendirilmesi ve mahkemenin takdirine ilişkin hususlar, maddi hata, hesap hatası ve yazım yanlışları mahallinde mahkemesince alınabilecek bir kararla düzeltilebileceğinden, kanun yararına bozmaya konu edilemezler.
Mahkemenin delillerin takdirinde hataya düştüğü gerekçesiyle kanun yararına bozma başvurusu yapılamaz. Takdir hataları, ancak itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarında değerlendirme konusu yapılabilir.
Kanun yararına bozma, Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşen kararların istisnaî olarak Yargıtay’ca denetlenmesini sağlayan olağanüstü bir kanun yolu olup, olağanüstü ve istisnaî olma özelliğinden dolayı kanun yararına bozma yoluyla bir kararın bozulabilmesi için, mahkemelerin asıl ceza davasını çözmeye devam etmesinin artık imkânsız hale gelmiş olması veya hukuka aykırılığın giderilebilmesi için kanun yararına bozmadan başka imkân kalmamasının gerekli bulunması karşısında, söz konusu dosyalar aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilmektedir.
Olağanüstü ve istisnaî kanun yolu olan kanun yararına bozmanın aleyhe tesir etmeyeceği ve sonuca etkili bir durum meydana getirmeyeceğinden bahisle söz konusu dosyalar aleyhine kanun yararına bozma konusu edilemez.
Ancak
-İnfaz Kanunlarına ilişkin kararlar,
-İdari para cezalarına ilişkin kararlar
-Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, bu durumun istisnasını oluştururlar
26.10.1932 tarihli ve 29/32 sayılı içtihadı birleştirme kararında açıklandığı üzere kanun yararına bozma konusu olabilecek kanuna aykırılık hâlleri, uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hataları olup, her hukuka aykırılığın kanun yararına bozma konusu yapılamayacağından söz konusu dosyalar aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilmemektedir.
Hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay Ceza Dairesi’ne verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kanun yararına bozma yasa yoluna istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle, bu yasa yolu dar kapsamlı olup her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. 26.10.1932 gün ve 29/32 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da yasaya aykırılık halleri açıklanıp, bunların uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hataları olduğu belirtilmiştir. Şayet yasa yararına bozulan hüküm bir mahkûmiyet hükmü ise ve bozma nedeni de mahkûmiyet hükmünün, davanın esasını çözmeyen yönüne yahut savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, bu durumda hükmü veren mahkemece yeniden yargılama yapılarak hüküm verilecektir.
Şayet yasa yararına bozulan hüküm bir mahkûmiyet hükmü ise ve bozma nedeni de mahkûmiyet hükmünün, davanın esasını çözmeyen yönüne yahut savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, bu durumda hükmü veren mahkemece yeniden yargılama yapılarak hüküm verilecektir.
Mahkûmiyet hükmü, sayılan ayrıksı haller dışında, cezanın kaldırılmasını veya daha hafif bir ceza verilmesini gerektiren diğer hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulmuşsa, bu durumda hükmü veren mahkemede yeniden yargılama yapılmayacak, CMK’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca cezanın kaldırılmasına veya daha hafif cezaya Yargıtay’ca hükmedilecektir. Bozma aleyhe ise, bu durumda sadece hükmün yasa yararına bozulması ile yetinilecek, yeniden yargılama yapılması söz konusu olmayacaktır.
Yasa yararına bozulan hüküm, mahkûmiyet dışında ve davanın esasını çözer nitelikte diğer bir hükümse ve örneğin; beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın düşmesi hükümlerinden biri ise, anılan maddenin 4. fıkrasının (c) bendi uyarınca verilen bozma kararı aleyhte sonuç doğurmayacak ve yeniden yargılama yapılamayacaktır.
Anılan Yasanın 309/5 maddesi uyarınca verilen bozma kararına karşı direnilemez.
Kanun yararına bozma yoluna gidilmesine ilişkin taleplerin reddi halinde, Adalet Bakanlığınca tesis edilen işlemin iptali istemiyle idare mahkemelerine açılan davalar sonucunda, idare mahkemeleri; Adalet Bakanlığı işleminin sonuçlarını yargısal alanda doğurduğundan, iptal davasına konu olabilecek bir idari işlem niteliğini haiz bulunmadığından bahisle, idari yargıda dava konusu edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın incelenmeksizin reddine karar verilmektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında, yürürlükte bulunduğu hâliyle 2 yıla kadar hapis cezası öngören trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu bakımından Yerel Mahkemece alt sınırdan hapis cezasının tayin edildiğinin belirlenmesine rağmen, temel cezanın 3 ay olarak belirlenmesi, dosya kapsamına, gerekçeye ve mahkemenin takdirine ilişkin hususlar, ülke genelinde esaslı yanlışlıkları düzeltmek amaçlı içtihat oluşturulması, olağan üstü kanun yolunun olağan hale getirilmemesi, 26.10.1932 tarihli ve 29/32 sayılı içtihadı birleştirme kararında açıklandığı üzere kanun yararına bozma konusu olabilecek kanuna aykırılık hâlleri, uygulamadaki esaslı, yanlışlıklar ile esasa etkili usul hataları olup, her hukuka aykırılığın kanun yararına bozma konusu yapılamayacağından, itirazın bu nedenle ret edilmesi gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun düşüncesine karşıyım.” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi de; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
VI. KARAR
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 05.02.2020 tarihli ve 13303-1168 sayılı kanun yararına bozma isteminin reddine ilişkin kararının KALDIRILMASINA,
3- Kanun yararına bozma konusunda bir karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.07.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi
1. Ceza Dairesi
Esas No    : 2022/8975
Karar No    : 2023/5933
Karar Tarihi    : 05.10.2023
•    Haksız Tahrik
    Özet: Haksız tahrik yönünden değerlendirme; sanık olaydan önce maktul tarafından kendisi ve eşine küfredildiğini savunmakta ise de, bu yönde tarafsız bir görgü tanığının beyanının bulunmadığı, kaldı ki elinde dolu bir tabanca ile maktulün ailesiyle birlikte yaşadığı eve rızası hilafına girmek suretiyle ilk haksız hareketin sanık tarafından gerçekleştirilmesi karşısında somut olayda haksız tahrik hükümlerinin de sanık lehinde uygulanmasının mümkün görülmediği kabul edilmiştir.    
    Türk Ceza Kanunu
Ceza Muhakemesi Kanunu    

I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. İstanbul 31. Ağır Ceza Mahkemesinin, 13.04.2022 tarihli ve 2021/464 Esas, 2022/151 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında maktule yönelik kasten öldürme suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 81 ... maddesinin birinci fıkrası, 53 üncü maddesinin birinci, ikinci, üçüncü fıkraları, 54 üncü maddesi, 58 ... ve 63 üncü maddesi uyarınca müebbet hapis cezasına, müsadereye, mahsuba ve cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine,
Karar verilmiştir.
2. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin, 20.06.2022 tarihli ve 2022/772 Esas, 2022/950 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükümlere yönelik sanık müdafiinin istinaf başvurusunun 5271 sayılı Kanun’un 280 ... maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık müdafiinin temyiz istemi; eksik araştırmaya, suç vasfına ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
Temyizin kapsamına göre;
A. İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
1. Maktulün kızı Gülseren Mamuş’un 15.09.2021 tarihinde gayrı resmi eşi ... ..., tarafından kasten öldürüldüğü, çocukları olan ..., ..., ...,’e, ... ...,’in kardeşi ... ve onun gayri resmi eşi olan sanık tarafından bakıldığı, ancak maktul ile eşi olan katılan ...’in de çocuğun velayetini almak istedikleri, bu nedenle taraflar arasında İstanbul 11. Sulh Hukuk Mahkemesinde vesayet davasının derdest olduğu, suç tarihi olan 02.11.2021 tarihinde tarafların İstanbul Adliyesinde görülen davaya katılıp Beyoğlu İstanbul ..., Mahallesi ..., Fırını caddesindeki evlerine geldikleri, sanığın da saat 14.30 sıralarında ruhsatsız 7,65 mm çapındaki 4221 seri numaralı tabancayı alarak maktulün yaşadığı eve geldiği, katılan ve maktulün rızası hilafına açık olan kapıdan evin içine girdiği, sanığın maktule hitaben “sen nasıl vasilik istersin” dediği, maktulün de “abi benim kızım öldü, o yüzden torunumun vasiliğini istiyorum” dediği, sanığın cebindeki ruhsatsız tabancayı çıkartarak tabancanın kabzasıyla maktulün kafasına ve omzuna vurmaya başladığı, maktulün yapma demesine rağmen sanığın vurmaya devam ettiği, silahın ateş alarak maktule isabet ederek ölümüne sebep olduğu, mahkemesince kabul edilmiştir.
Suç vasfı yönünden değerlendirme; sanık ve gayri resmi eşinin ailesi ile maktul ve ailesi arasında yaşı küçük ...,’in vasiliği ile bakımının üstlenilmesi hususunda hukuk yargılamasına da konu edilen husumet bulunması dolayısıyla sanığın, maktul ve ailesinin yaşadığı eve gelerek rızaları hilafına içeri girmek suretiyle maktulle tartışma yaşadığı ve elinde bulunan tabanca ile maktulün omuz, boyun ve kafa bölgesine vurarak silahını ateşlemek suretiyle maktulün ölümüne sebebiyet verdiği, her ne kadar olayın tarafları dışında tek görgü tanığı olarak kabul edilen katılan ...’un beyanları aşamalarda çelişkiler ve bir takım değişiklikler arz etmekte ise de, bu tanığın olaydan sonra sıcağı sıcağına alınan ilk beyanında sanığın, maktule tabanca ile vurduğu esnada tabancanın ateş aldığının belirtildiği, aynı beyanda ve diğer beyanlarında da ortak biçimde, sanığın elindeki tabancanın, maktule vurmakta olan sanık tarafından olay esnasında kurulduğunun belirtilmiş olduğu gözetildiğinde, sanığın, yukarıda belirtilen sebeplerle husumetlisi olan maktulün yaşadığı eve tabanca ile gelerek maktulün omzuna, boynuna ve kafasına elindeki tabanca ile vurmak ve akabinde tabancayı kurarak ateş etmek suretiyle gerçekleştirdiği sabit görülen eyleminde doğrudan kastının öldürmeye yönelik olduğunun kabulünün gerektiği, somut olayın gelişimi, gerçekleşme şekli ve koşulları içinde suçta kullanılan aracın elverişliliği, atışın bitişik atış olması ve darp eylemi sırasındaki sanığın davranış biçimi gözetildiğinde kastının öldürmeye yönelik olmadığı ve ölüm sonucunun kazaen ya da irade dışı ortaya çıkmış olduğunun kabulünün mümkün olmadığı ve somut olayda bilinçli taksir veya olası kast hükümlerinin sanık lehinde uygulanma imkanının bulunmadığının mahkemesince kabul edildiği anlaşılmıştır.
Haksız tahrik yönünden değerlendirme; sanık olaydan önce maktul tarafından kendisi ve eşine küfredildiğini savunmakta ise de, bu yönde tarafsız bir görgü tanığının beyanının bulunmadığı, kaldı ki elinde dolu bir tabanca ile maktulün ailesiyle birlikte yaşadığı eve rızası hilafına girmek suretiyle ilk haksız hareketin sanık tarafından gerçekleştirilmesi karşısında somut olayda haksız tahrik hükümlerinin de sanık lehinde uygulanmasının mümkün görülmediği kabul edilmiştir.
2. Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince tanzim olunan 21.01.2022 tarihli; “kişinin ölümünün ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı kot kırığı ile birlikte iç organ ve büyük damar yaralanmasından gelişen iç kanama ve pnömotoraks sonucu meydana gelmiş olduğu” görüşlerini içeren adli rapor düzenliği tespit edilmiştir.
3. Sanık savunması, katılan ve tanık beyanları dava dosyasında bulunmaktadır.
4. Olay yeri inceleme raporu, uzmanlık raporları ve diğer tutanaklar dava dosyasında bulunmaktadır.
5. Adli sicil kaydı ve nüfus kayıt örnekleri incelenmiştir.
B. Bölge Adliye Mahkemesinin Kabulü
İlk Derece Mahkemesince kabul edilen olay ve olgularda, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından bir isabetsizlik görülmediği anlaşılmıştır.
IV. GEREKÇE
İleri sürülen iddia ve savunmaların toplanan delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterildiği, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, alınan raporların yeterli ve hüküm kurmaya elverişli olduğu, maktulden sanığa yönelen haksız bir saldırı bulunmadığı, ilk haksız hareketin sanıktan geldiği anlaşıldığından suç vasfı ve yaptırımların doğru biçimde belirlendiği, takdiri indirimin Mahkemenin takdir yetkisi kapsamında yasal, yerinde ve yeterli gerekçelerle uygulanmamasına karar verildiği anlaşıldığından anılan temyiz sebeplerinin incelenmesinde hukuka aykırılık bulunmamıştır.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin, 20.06.2022 tarihli ve 2022/772 Esas, 2022/950 Karar sayılı kararında sanık müdafiince öne sürülen temyiz sebepleri ve 5271 sayılı Kanun’un 289 uncu maddesinin birinci fıkrası ile sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde hukuka aykırılık görülmediğinden 5271 sayılı Kanun’un 302 nci maddesinin birinci fıkrası gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle TEMYİZ İSTEMİNİN ESASTAN REDDİ İLE HÜKMÜN ONANMASINA,
Hükmolunan ceza miktarı ve tutuklulukta geçen süre dikkate alınarak sanık müdafiinin tahliye talebinin REDDİNE,
Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İstanbul 31. Ağır Ceza Mahkemesine, Yargıtay ilâmının bir örneğinin ise İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
05.10.2023 tarihinde karar verildi.
2. Ceza Dairesi
Esas No    : 2021/10859
Karar No    : 2023/4558
Karar Tarihi    : 19.09.2023
•    Hırsızlık
•    Mala Zarar Verme
    Özet: Şikâyetçiye ait 24 adet güvercin çalınmış olduğu ve şikâyetçinin mahkemedeki ifadesinde her birinin değerinin 5,00 - 15,00 TL arasında olduğunu belirttiği ve toplam değerin 5237 sayılı Kanun’un 145. maddesi kapsamında az kabul edilemeyeceği; hırsızlık suçunun konusu 3 adet güvercinin iade edildiğinin, mala zarar verme suçu yönünden herhangi bir zarar tazmini bulunmadığının anlaşılması nedeniyle sadece hırsızlık suçundan kurulan hükümde 5237 sayılı Kanun’un 168/1. maddesinin uygulanmasında isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından sanıklar hakkında kurulan hükümlerde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmamıştır.    
    Türk Ceza Kanunu
Ceza Muhakemesi Kanunu