Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Kıbrıs Sorunu ve Çözüm Önerileri Üzerine Bazı Tespitler

Oktay Uygun

I. KIBRIS SORUNU VE KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI

Kıbrıs sorununun kökeni, Adanın İngiliz yönetimi altında olduğu (1878-1960) döneme dek uzanır. Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasındaki kutuplaşmanın tohumlarının atıldığı bu dönem 82 yıl sürdü. Ada üzerindeki İngiliz egemenliği, Kıbrıs’ın bağımsızlığını kazanması ve 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla sona erdi. Kıbrıs Cumhuriyeti, Adadaki iki toplumun birlikte yönettiği, federal özellikler taşıyan bir devletti. Ancak Kıbrıs Rumlarının iktidarı tek başına kullanma çabalarının bir sonucu olarak, birlikte yönetim esasına dayanan anayasal düzen birkaç yıl içinde çöktü. Şiddet olaylarının artmasıyla birlikte daha önce Adada iç içe yaşayan Türkler ve Rumlar giderek ayrışmaya başladı. Kıbrıs Türk toplumu 1967’de “Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi”ni kurdu. Geçici yönetim 1974 yılında adını “Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi” olarak değiştirdi. Türkiye’nin askeri müdahalesinin ardından (1974) “Kıbrıs Türk Federe Devleti” (KTFD) kuruldu (1975) ve bu yönetimin meclisi 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) adıyla bağımsız bir devlete dönüştüğünü ilan etti. Kıbrıs’ın önce iki bölgeli, ardından fiilen iki devletli bir yapıya dönüşmesi, Adada yaşayan Türk ve Rum toplumlarının yanı sıra, Türkiye ile Yunanistan arasında da ciddi bir sorun hâline geldi. Bugün Kıbrıs sorunu Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere gibi ülkelerin, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’nin yoğun ve etkili biçimde müdahil olduğu uluslararası bir sorundur.1

15 Kasım 1983’teki bağımsızlık ilanıyla kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, bugüne kadar yalnızca Türkiye tarafından tanınmıştır. KKTC’nin uluslararası alanda karşı karşıya olduğu en önemli sorun, bağımsız bir devlet olarak tanınmamasından kaynaklanan tecrit edilme durumudur. 1983 yılında Bağımsızlık Bildirisi’ni ve KKTC’nin kuruluşunu onaylayan Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, kararın Kıbrıs Türk Halkının kendi kaderini tayin hakkı çerçevesinde alındığını belirtmiş; kararla birlikte Kıbrıs sorununun çözümü için BM Güvenlik Konseyi’nin belirlediği ilkelere (iki toplumlu, iki bölgeli, tarafların siyasi eşitliğine dayanan bir federasyon) bağlı kalınacağını vurgulamıştı.2 Bağımsızlık ilanına BM Güvenlik Konseyi’nin tepkisi sert oldu. Konsey 18 Kasım 1983’te 541 sayılı karar ile bağımsızlık ilanını hukuken geçersiz saydı. Güvenlik Konseyi kararında, bağımsızlık ilanının 1960 Antlaşması ve Garanti Antlaşmasına aykırı olduğu, devletlerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka bir otoriteyi tanıyamayacakları kesin bir dille ifade edildi.3 KKTC’nin kuruluşundan bugüne kadar 28, Türkiye’nin askeri müdahalesinden sonra ise 37 yıl geçmesine rağmen Adadaki Türk toplumunun tecrit durumuna son verebilecek bir yol hala bulunamamıştır. Tecridi sona erdirecek yollardan biri KKTC’nin bağımsızlığının tanınması, diğeri ise Adadaki iki toplumun tek bir devlet çatısı altında birleşmesidir.

Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarını tek bir devlet çatısı altında birleştirmek amacıyla yapılan pek çok girişim bugüne dek başarıya ulaşamadı. Çözümün temel parametrelerinin BM Güvenlik Konseyi kararlarında yer almış olması ve Adadaki iki toplumun da bu parametreleri esasta kabul ettiğini bildirmiş olması sonucu değiştirmedi. BM Güvenlik Konseyi kararlarında dile getirilen iki bölgeli, tarafların siyasi eşitliğine dayanan bir federasyon fikri, Ada’daki iki toplum liderinin 1977 ve 1979 tarihlerinde ortaya çıkardıkları mutabakat metinlerinden itibaren “ortak payda” olarak benimsenmiştir. Bu tarihlerden sonra yapılan görüşmelerde ve hazırlanan belgelerde, söz konusu kavramlar sürekli kullanılmıştır. 2004 tarihinde ayrı ayrı referandumlarla Kıbrıslı Türklerin ve Rumların onayına sunulan Annan Planı’nın önerdiği çözüm, benzer kavram ve ilkelere dayanıyordu. Adadaki Türk ve Rum liderler arasında halen devam eden görüşmelerin genel çerçevesini de söz konusu ilkeler oluşturuyor.4