Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Yalan Tanıklık Suçunda Gerçeğe Aykırılık

The Falsity of a Witness Statement

Mehmet ARSLAN

Tanıklığın gerçeğe aykırı olmasından ne anlaşılacağı, ilk bakışta sanıldığı gibi kolaylıkla cevap verilecek bir soru değildir. Bunun için sadece soyut tespitlerde bulunmaktan ziyade, sorunun somut örnekler çerçevesinde ele alınması ve öncelikle tanığın yaptığı beyanların niteliklerinin belirlenmesi gerekir. Soruna böyle bir yöntemle yaklaşıldığında, tanığın bazı beyanlarının aslında gerçeğe aykırılıklarının incelenmesine gerek olmadığı anlaşılacaktır. Bunun dışında kalan beyanlarının gerçeğe aykırılığı konusunda ise, yargı kararlarında ve öğretide çeşitli teoriler iler sürülmektedir. Bu teorilerin somut örneklere uygulanması, lehine ve aleyhine öne sürülen gerekçelerin irdelenmesi bu çalışmanın konusunu teşkil etmektedir.

Gerçeğe Aykırılık, Tanıklığın Konusu, Subjektif Teori, Tanık Psikolojisi, Yükümlülük Teorisi, Bildiğini Dosdoğru Söyleme Yükümlülüğü, Objektif Teori, Yargıtay’ın Delil Değerlendirmesi.

The question of how to define the false statement of a witness is not as easy to answer as it first appears to be. An abstract definition of falsity is not enough. The matter should be handled by specific examples, and the general characteristics of witness statements must be identified in generally. This approach will show that some kinds of statements don’t even need to be examined for their untruthfulness. As to the truth-related other statements of a witness, there are several theories proposed by jurisprudence and legal scholarship. This essay will evaluate the application of these theories to the specific examples, and examine the arguments for or against these theories.

Statement Falsity, The Subject of a Statement, Subjective Theory, Witness Psychology, Theory of Duty, The Duty to Make a Statement According Best Knowledge, Objective Theory, Evidence Evaluation by Cassation Court.

GİRİŞ

Gerçeğe aykırılık, yalan tanıklık suçunun (TCK m.272 f. 1 ve 2) maddi unsurlarından diğerleri olan fail,1 suçun işlenebileceği durumlar,2 suç tipi hareket3 ve tanıklığın kapsamının4 yanında anlamı belirlenmesi gereken önemli bir kavram teşkil etmektedir. Yalan tanıklık suçu hakkında değerlendirmelerde bulunulurken, çoğu zaman tanığın verdiği beyanın kendisi hakkında ayrıca bir değerlendirmede bulunmadan, suçu işlemiştir veya işlememiştir şeklinde tespitlerde bulunulmaktadır. Oysa kanunda açıkça gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapmaktan bahsedildiğinden, tanıklık yapmanın aracı olan beyanların gerçeğe aykırılık unsurunun açık bir şekilde suçun unsurlarının gerçekleştiğine yönelik incelemede ele alınması gerekir. Gerçeğe aykırılık kavramının bu önemine rağmen, içtihat hukuku ve öğretide bu kavram hâlâ tam bir açıklığa kavuşmamıştır.5 Bu çalışmanın amacı, ileri sürülen görüşler ışığında gerçeğe aykırılık kavramının bir çok açıdan ayrıntılı bir şekilde ele alınması ve kavramın açıklığa kavuşması için katkıda bulunmaktır. Konunun sistematik ve kapsamlı – bazı ihtimalleri gözden kaçırmayacak – bir şekilde ele alınması için, öğretide de yer yer atıfta bulunulan Alman Ceza Hukuku öğretisinde tartışılan teoriler6 bu çalışmanın da çıkış noktalarını teşkil edecektir. Ancak çalışmanın asıl konusunu Türk Ceza Hukuku bakımından yalan tanıklık suçunda gerçeğe aykırılık kavramı oluşturmaktadır. Adı geçen teorilerin anavatanındaki tartışmalara girilmeyecek, teorilerden sadece konunun sistematik bir şekilde ele alınması için faydalanılacaktır. Ayrıca, gerçeğe aykırılık kavramının açıklığa kavuşturulmasının özellikle Yargıtay uygulamasında hangi zorluklarla karşılaştığını eksiksiz bir şekilde ortaya koymak için, çalışmada bazen bazı usul hukuku konularına da değinmek zorunda kalınacaktır.

I. SORUNUN GENEL ÇERÇEVESİ

Tartışmaların merkezinde yer alan soru, tanık hangi gerçeğe veya kimin gerçeğine aykırı bir şekilde beyanda bulunarak, yalan tanıklık suçunun maddi unsurunu gerçekleştirmiştir?. Gerçeğe aykırılık, beyanın, konusu olan vakıanın objektif gerçekleşmiş olan haline mi, yoksa tanığın vakıa hakkında kendi subjektif algısına göre gerçekleşen şekline mi aykırı olması durumunda mevcuttur?. İlk ihtimalde tanığın objektif yanlış beyanı maddi unsurun gerçekleşmesi bakımından yeterli iken, ikinci ihtimalde subjektif yanlış bir beyanın varlığı gerekmektedir. Sorunu teorik soyutluktan çıkarmak için bazıları yargı kararlarına ve bazıları öğretideki açıklamalara konu olan şu tartışmalı örneklerle somutlaştırmak ve bunların çerçevesinde tartışmak mümkündür.

1. Örnek: Tanık, beyanın doğruluğundan emin bir şekilde otobüs şoförü sanığın kırmızı ışıkta geçtiğini söylemektedir. Oysa gerçeğin bu olmadığı – ör. yolcuların çektiği bazı görüntülerden – anlaşılmıştır.