Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar Bakımından Kanun Yararına Bozma Yolu

Quashing in the Interest of the Law in Terms of Decision of Non-Prosecution

Mehmet SAYDAM

Suç haberinin alınmasıyla başlayan soruşturma sonucunda kolluk ve Cumhuriyet savcısı tarafından deliller toplanır. Yeterli şüpheye ulaşılması sonucunda iddianame düzenlenerek dava açılması söz konusudur (CMK m.170). Yeterli şüphe oluşmadığı hususunda kanaati oluşan Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığı kararı verecektir. Bu karar üzerine ise suçtan zarar gören veya vekili sulh ceza hakimliğine itiraz yoluna başvuracaktır (CMK m.173/1). İtiraz mercii olarak sulh ceza hakimliği, kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddetmekte veya talebi kabul etmektedir. Sulh ceza hakimliklerinin verdiği bu kararlar kesin nitelikte olduğu için sadece olağanüstü kanun yolları gündeme gelebilmektedir (CMK m.173/3). Bu bakımdan olağanüstü kanun yolu olarak “kanun yararına bozma yoluna” gidilip gidilmeyeceği önem kazanmaktadır. Uygulamada sulh ceza hakimliklerinin itiraz üzerine verdiği kesin nitelikteki itirazın reddi ve kabulü kararlarına karşı, “kanun yararına bozma yoluna” başvurulmaktadır. Bu çalışmada, kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı sulh ceza hakimliklerine yapılan itiraz başvurusu üzerine sulh ceza hakimlerinin verdiği itirazın reddine veya itirazın kabulüne kararlarına karşı “kanun yararına bozma yoluna” gidilip gidilemeyeceği hususları mevzuat ve yargı içtihatları ile öğreti görüşleri bağlamında ele alınacaktır.

Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı, Yeterli Şüphe, Kanun Yararına Bozma, Cumhuriyet Savcısı, Soruşturma.

As a result of a criminal investigation, which commences upon reporting a crime, law enforcement officers and the public prosecutor gather evidence. If there is sufficient suspicion, an indictment may be filed, and legal proceedings initiated (TCPA art.170). If the public prosecutor is convinced there is insufficient evidence, they may decide not to pursue the case. In such a scenario, the victim of the crime or their representative can appeal to the Magistrates Judge (Criminal Court of Peace) (TCPA art.173/1). As the appellate authority, the Magistrates Judge can either reject the appeal with a reasoned decision or accept it if there are valid grounds for initiating public prosecution. Since the decisions made by the Magistrates Judge are final, only extraordinary legal remedies can be pursued (TCPA art.173/3). In this regard, the consideration of whether or not to utilize the “quashing in the interest of the law” as an extraordinary legal remedy becomes crucial. In practice, the “quashing in the interest of the law” is employed against the final decisions of Magistrates Judge concerning the rejection and acceptance of objections. This study will delve into the legislative framework, judicial precedents, and literature to explore the possibility of invoking quashing in the interest of the law concerning decisions made by Magistrates Judge. These decisions pertain to the rejection or acceptance of objections raised against the decisions of no need for prosecution.

Decision of Non-Prosecution, Enough Doubt, Quashing in the Interest of the Law, Public Prosecutor, Investigation.

Giriş

Soruşturma evresinde yeterli şüpheye ulaşan Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek dava açacaktır. Yani soruşturma evresinde dava açılması için gerekli olan yeterli şüphenin savcıda oluşmasını sağlayan yeterli delile ulaşıldıktan sonra iddianamenin düzenlenmesi ve iddianamenin dayanağı olan delillerle birlikte dava açılması gerekmektedir (CMK m.170).1 Ancak Cumhuriyet savcısı eldeki delilleri delil serbestisi bağlamında değerlendirdikten sonra2 dava açmak için aranan yeterli şüphenin oluşmadığını kanaatine varırsa “kovuşturmaya yer olmadığı” kararı verecektir.3 Nitekim CMK’nın 172. maddesinde bu husus açıkça düzenlenmiştir. Buna göre; “Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir”.

Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığı kararı üzerine, suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on beş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilmektedir (CMK m.173/1). Ancak Cumhuriyet savcısının takdir yetkisini (CMK m.171/1) kullanarak verdiği kovuşturmaya yer olduğu kararına karşı itiraz yoluna gidilemeyecektir (CMK m.173/5).4

Sulh ceza hakimliğinin, Cumhuriyet savcılarının kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararlarına yapılan itirazlar üzerine verdiği “kabul veya red” kararları kesin niteliktedir. Bu bakımdan sulh ceza hakimliğinin kararı üzerine gidilebilecek herhangi bir olağan kanun yolu yoktur. Fakat olağanüstü kanun yolu olarak “kanun yararına bozma” yoluna gidilip gidilmeyeceği hususu önem arz etmektedir. Uygulamada, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilmesi halinde, sulh ceza hakimliğinin hem itirazın reddi hem de kabulü yönündeki kararlarına karşı olağanüstü kanun yolu olarak “kanun yararına bozma yoluna” gidildiği görülmektedir. Yargıtay’ın da bu doğrultuda içtihatlar geliştirdiği ve bu kabulle hareket ettiği anlaşılmaktadır.

Çalışmamızda, kovuşturma davası olarak adlandırılan ve CMK m.173’te düzenlenen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itiraz müessesesi ve itiraz neticesinde verilen kararın mahiyeti ele alınarak, itiraz üzerine verilen karar bakımından kanun yararına bozma kanan yoluna başvurulup başvurulamayacağı tartışılacaktır.

I. Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararın Mahiyeti

Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.5

Kovuşturmaya yer olmadığı kararları Yargıtay içtihatlarına göre kesin hüküm niteliğinde değildir.6 Cumhuriyet savcısının soruşturma evresinde suç şüphesi altında olan kişiye karşı suç isnadında bulunulmayacağına ve kovuşturma yapılmayacağına ilişkin yazılı işlemine kovuşturmaya yer olmadığı kararı denilmektedir.7 Öğretide de kovuşturmaya yer olmadığı kararlarının adli ve idari nitelikte olmaları nedeniyle kesin hüküm olmadıkları belirtilmiştir.8 Ancak bu kararların insan haklarını ilgilendirdiği için, sıradan bir idari işlem olmadığı da ifade edilmiştir.9 Bu bakımdan, Cumhuriyet savcısının hâkim/mahkeme gibi kesin hüküm niteliğinde bir karar verdiği söylenemez. Nitekim yasal koşulların (CMK m.172/2, 173/6) oluşması halinde, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kaldırılarak kovuşturmaya devam olunabilir ve kamu davası açılabilir.10 Bu yönüyle, her ne kadar CMK m.172/2 ve 173/6’da yer alan düzenlemeler şüpheli bakımından bir tür yasal güvence niteliği taşısa da “ne bis in idem” ilkesinin kovuşturmaya yer olmadığına dair karar bakımından geçerli olmadığı açıktır.

Öğretide de ifade edildiği üzere kesin hüküm niteliğinde olmayan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar (KYOK),11 gerektiğinde ve belli şartlarla kaldırılabilir.12 Çünkü kovuşturmaya yer olmadığı kararı failler için bir baskı aracı olarak kullanılamayacağı gibi gelişi güzel bir şekilde de kaldırılıp dava açılamayacaktır.13 Bunun aksine bir yaklaşım ise hukuk devleti ilkesi, hukuki öngörülebilirlik ve ceza muhakemesinin diğer temel ilkelerine aykırılık teşkil edecektir.14

CMK m.173’te süresi içiresinde yapılan başvuru (“itiraz”) üzerine, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılabileceği düzenlenmiştir. Bu yönüyle kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, aynı fiil nedeniyle bir daha soruşturulmama/ceza takibatıyla karşı karşıya kalmama bakımından nispi ve çok sınırlı bir güvence teşkil ettiği kabul edilmelidir. Bununla birlikte, itiraz üzerine sulh ceza hâkimi tarafından tesis olunan karar, mahiyeti itibariyle kesin hüküm niteliği taşımasa da (soruşturma konusu olaya ilişkin maddi gerçeği kesin olarak tespit etmese de) kanun yolu başvuruları bakımından “kesin” nitelikte bir karardır.

II. Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararın Kesinleşmesi

Cumhuriyet savcısının soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair kararları denetime tabidir ve bu denetim sulh ceza hâkimine itiraz yoluyla yapılmaktadır.15 İtiraz edecek olan kişi sadece suçtan zarar görendir.16 CMK, şüpheliye itiraz yetkisi tanımamıştır (Karş. CMK m.173/1).

Kanun koyucu bunu itiraz olarak nitelendirmesine rağmen, herhangi bir hâkim kararı/mahkeme ara kararı bulunmadığı için, bu başvurunun teknik olarak itiraz olmadığı ve fakat idari bir makamın kararına karşı açılan tali nitelikte bir ceza davası17 olduğu iddia edilmiştir.18 Kanaatimizce kanun koyucunun açıkça “itiraz”19 ifadesini kullanması ve itiraz kanun yoluna ilişkin düzenleme yapması nedeniyle uygulama bakımından da kavram kargaşasına ve karışıklığa neden olunmaması açısından kovuşturmaya yer olmadığı kararı üzerine yapılan başvurunun itiraz olağan kanun yolu olduğunu kabul etmek daha doğru olacaktır.20

Sulh ceza hakimliğine yapılan itiraz üzerine sulh ceza hakimi öncelikle biçimsel olarak, itirazın süresinde yapılıp yapılmadığını ve itiraz edenin buna hakkı olup olmadığını inceleyecektir. Nitekim Yargıtay kararlarında da süre vurgusunun yapıldığı görülmektedir.21 Daha sonra bu koşulların oluştuğu tespit edildikten sonra talep doğrultusunda dosya üzerinden itiraz incelenecektir. Bu inceleme sonucunda itirazın reddine veya itirazın kabulüne karar verilmesi gerekmektedir (CMK m.173). Sulh ceza hakimliği, itirazın kabulüne dair kararı vermeden önce soruşturmanın genişletilmesi suretiyle delil toplanmasını isteyebilir ve bu delilleri değerlendirdikten sonra da itirazın kabulüne veya reddine karar verebilir (CMK m.173/3).

İtirazın reddi üzerine verilen hakimlik kararı ile kesin nitelikte bir karar verilmiş olmaktadır. Bu nedenle yeni delil elde edilmeden ve sulh ceza hakimliği bu delilleri değerlendirerek kamu davasının açılmasına karar vermeden, Cumhuriyet savcısının dava açması mümkün değildir (CMK m.173/6).22 Bu doğrultuda hareket edilmemesi durumunda hukuka aykırılık oluştuğu kabul edilmektedir.23

Sulh ceza hakimliği, kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz üzerine yaptığı değerlendirmede itirazı yerinde bulur ve bu kararı kaldırırsa Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek kamu davasını açmak mecburiyetinde kalacaktır.24 Ancak davayı açan Cumhuriyet savcısının esas hakkında mütalaa bakımından serbest olduğu kabul edilmektedir.25

CMK’nın 173. maddesinin 4. fıkrası gereğince sulh ceza hakimliğinin bu kararına karşı itiraz hak ve yetkisi düzenlenmediğinden sulh ceza hakimliğinin verdiği karar kesin nitelikte bir karardır.26

Sulh ceza hakimliklerinin verdiği tahkikatın genişletilmesi kararları ise kanun yararına bozma nedeni yapılamayacaktır. Çünkü, soruşturma mecburiyeti ilkesini (CMK m.160/1), dava açma mecburiyeti ilkesini (CMK m.170/1), davayı yürütme mecburiyeti ilkesini (CMK m.188) içerisinde barındıran “kovuşturma mecburiyeti27 ilkesine ilişkin mecburiyet ve ceza muhakemesinin amacı olan maddi gerçeğin araştırılması ilkeleri gereğince, sulh ceza hakiminin verdiği soruşturmanın genişletilmesi ve sonrasında dava açılıp açılmamasına (kovuşturmaya yer olmadığına) karar verilmesine ilişkin kararının gereğinin Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirilmesi gerekir. Ayrıca bu karara karşı olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozma yoluna gidilmesi kanun yararına bozma yoluna ilişkin amaca da aykırılık teşkil edecektir.28 Çünkü maddi gerçeğin etkin soruşturma ilkesinin gereği olarak sağlıklı ve hukuka uygun bir şekilde ortaya çıkarılabilmesi için, sulh ceza hakiminin verdiği soruşturmanın genişletilmesi kararının yerine getirilmesi, delil araştırmasına gidilmesi ve eksik delillerin toplanması gerekmektedir. Zira Cumhuriyet savcısının özellikle lekelenmeme hakkını gözeterek hareket etmesi gerektiği Yargıtay’ın verdiği kararlarda da belirtilmektedir.29 Ayrıca makul sürede soruşturma yapılabilmesi bakımından ve usul ekonomisi bağlamında da sulh ceza hakiminin verdiği soruşturmanın genişletilmesi ve eksik delillerin toplanması kararına karşı olağan üstü kanun yolu olan “kanun yararına bozmaya” gidilememelidir.

Ciddi boyuta ulaşmayan, maddi meseleye ilişkin olan, hâkimin kanaat ve takdir yetkisi kapsamında kalan hususlar ile infaz aşamasında, soruşturma ya da kovuşturma evresinde alınacak bir kararla giderilebilecek nitelikte olanlar gibi başka bir yol ve yöntemle giderilmesi mümkün olan hukuka aykırılıkların da kanun yararına bozma konusu olamayacağı kabul edilmektedir.30

Sulh ceza hakiminin kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı yapılan itiraz üzerine verdiği itirazın kabulü veya itirazın reddi kararının kesin nitelikte olması ve özellikle red kararları sonucunda KYOK kararlarının kesinleşmesi üzerine yeni bir delil ortaya çıkması mümkün olup bu yeni delil nedeniyle sulh ceza hakimliğinden KYOK kararının kaldırılması Cumhuriyet savcısı tarafından istenecek ve daha önce kesinleşen bu KYOK kararı kaldırılıp aynı kişiyle ilgili olarak aynı fiilden soruşturma yapılarak iddianame düzenlenip dava açılabilecektir (CMK m.172/2).31 Bu bakımdan daha önce sulh ceza hakimliği tarafından verilen ve kesin nitelikte olan karar bakımından “ne bis in idem” ilkesinin geçerli olmadığını bir kez daha vurgulamamız gerekmektedir.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın itiraz edilmeksizin kesinleşmesi halinde, ortada CMK m.309 bağlamında kesinleşmiş bir “hakim veya mahkeme kararı” bulunmadığından, kanun yararına bozma yoluna başvurulup başvurulamayacağının tartışılmasına da ihtiyaç yoktur.32 Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın itiraz edilmeksizin kesinleşmesi sonrasındaki hukuka aykırılık sadece CMK m.172/2’de belirtilen yola başvurulmak suretiyle ve bu hükümle sınırlı bir şekilde işletilebilecektir.