Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Feryadi Şahin – Türkiye Davası (mülkiyet Hakkının Korunması)

Ayşenur KÖLGESİZ

Başvuran, 25 Mart 1960 tarihinde kadastro çalışmaları sırasında 3. şahıslar adına kaydedilmiş ve Samandıra’da bulunan bir arazinin belli bir kısmı 9 Aralık 1988 tarihinde başvuran tarafından satın alınmıştır. Başvurana tapu kadastro ve tapu senedi verilmiştir. 1994 tarihinde tapu siciline 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2/B maddesinin uygulanmasına istinaden “ormanlık alan dışına çıkarak Hazine adına tescil edilen arazi” şerhi düşülmüştür. Başvuran 30 Mayıs 2002’de Kartal Asliye Hukuk Mahkemesi’ne başvurduğunda bilhassa tapu kadastro kayıtlarına güvenerek taşınmazı iyi niyetle devraldığını iddia etmiştir. Buna karşın hazine 16 Ağustos 2002’de taşınmazın kendi adına kayıtlı olduğunu iddia ederek tapu senedi iptali davası açmıştır. Belirtilmeyen tarihte bu iki dava mahkeme tarafından birleştirilmiş ve 11 Aralık 2003’te tapu senedi iptali ve arazinin hazine adına tescil edilmesi kararı verilmiştir. Bu karar arazinin daha önceden orman arazisine dahil olduğu yönünden bilirkişi raporuna dayandırılmıştır. Ayrıca kamusal alanın mülkiyetindeki ormanlık arazide kalan taşınmazın hakkında iyi niyetin söz edilemeyeceği belirtilmiştir. Yargıtay bu kararları 26 Ekim 2004’te onamıştır. 10 Mart 2005’te başvuran, Yargıtay’a düzeltme isteğinde bulunmuş ancak bu talep reddedilmiştir.

Tapu, Mülkiyet, Ratione Materiare, Hazine.

İhlal Edildiği İddia Edilen Haklar

Başvuran kendisine herhangi bir tazminat ödenmeksizin tapu senedinin iptal edilerek Hazine adına tescil edilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (“AİHS”) Ek Protokol 1’in 1. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlalini oluşturduğunu ileri sürmüştür. Bununla beraber, başvuran Başvuran ayrıca iç hukuktaki mahkemelerin yargının şu veya bu şekilde yasama erkine bağlı olması nedeniyle bu mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olmadıklarından yakınmıştır ve asliye hukuk mahkemesinin karar gerekçesini dayandırdığı bilirkişi incelemesinin de tarafsız olmadığını iddia etmiştir. Karar düzeltmenin temyiz incelemesini yapan hakimler tarafından yapılması nedeniyle hakimlerin tarafsız ve bağımsız olmadığını da iddia etmiştir. Ayrıca Yargıtay’ın temyize ve düzeltme başvurularına ilişkin aldığı kararları gerekçelendirmediğini de iddia ederek Sözleşme’nin 6 maddesinin 1. Fıkrasında güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. AİHM başvuranın mahkemelerin ve bilirkişinin bağımsız ve tarafsız olmadıkları şikayetlerinin çok genel olduğunu ve yeterince gerekçelendirilmediğini gözlemlemiştir. Karar düzeltme kararını temyiz kararını da alan hakimlerin almasına yönelik şikayetler ile ilgili AİHM, daha önce de buna benzer bir şikayeti incelediğini ve dayanaktan yoksun olması nedeniyle reddettiğini belirtmiştir. Başvuranın Yargıtay’ın temyize ve düzeltme başvurularına ilişkin aldığı kararları gerekçelendirmediği iddiası ile ilgili olarak AİHM, ilk derece mahkemesinin kararının yeterli bir dayanağının olması halinde, temyiz mahkemesinin kararını ayrıntılı olarak gerekçelendirmemesinin 6. maddenin ihlaline yol açmadığını anımsatır. AİHM, bu şikayetlerin incelenmesinden AİHS’nin 6/1 maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkına dair herhangi bir ihlalin oluşmadığı sonucuna varmıştır ve yapılan şikayetin bu kısmı dayanaktan yoksun bulunmaktadır ve AİHS’in 35/3 ve 4. Paragrafları gereğince reddetmiştir.

AİHM’in Olaya İlişkin Kararı