Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Menschenrecht auf Whistleblowing? − Egmr, Urteil vom 21.7.2011 – 28274/08, Heinisch v. Deutschland

Peter A. WINDEL

Whistleblowing, işçinin işyerindeki yanlış tutumlara ilişkin eleştirel açıklamaları ve yakınmalarıdır. Yaşlı bakım merkezinde iş ilişkisi ile çalışan Brigitte Heinisch, aşırı iş yükü altında olduğu konusunda yönetimin dikkatini çekmiş, iş yerindeki aksaklıkların giderilmesine ilişkin ihtar çekmiş, savcılığa dolandırıcılık suçundan ötürü suç duyurusunda bulunmuş, ayrıca bu konuda meslektaşları ile birlikte bildiri dağıtmıştır. Bunun üzerine iş sözleşmesi feshedilmiştir. Feshe karşı koruma prosedürünün ve müteakiben Anayasa şikâyetinin aleyhine sonuçlanmasından sonra, AİHM m.6 ve 10’da ifadesini bulan düşünce ve adil yargılanma hakkının ihlâl edildiği gerekçesi ile AİHM’e başvurmuştur. AİHM, Almanya’yı AİHS m.10’da düzenlenen düşünce özgürlüğüne aykırı hareket ettiği gerekçesi mahkum etmiştir. İşyeri içindeki Whistleblowin’e tepki olarak iş sözleşmesinin feshedilmesinin, demokratik bir toplumda zorunlu olup olmadığı, kararın nirengi noktasını teşkil etmektedir. AİHM, işçinin düşünce özgürlüğünün kamu sektöründe özel sektöre göre daha yüksek olacağına; yaşlı bakım merkezinin işler vaziyette olmasına duyulan kamusal güvene vurgu yapmış, işçinin iş sözleşmesinin feshedilmesinin oransızlığına, feshin işyerinde çalışan, hatta bakım merkezinin bulunduğu sektör bakımından “korkutucu bir etkiye” sahip olduğuna karar vermiştir. Karar şu gerekçelerle ikna edici değildir. AİHM, işçinin sadakat borcunun kamu sektöründe ve özel sektörde farklı olmasını gerekçelendirmeliydi. Yaşlı bakım merkezinin kamusal karakterde olmasında, insan hakları etkisinden söz edilebilir mi sorusunun sorulması gerekir. Diğer yandan, AİHM’nin, savcılığa suç duyurusunda bulunulmasını aleniyetin sağlanması ile ilişkilendirmesi de doğru değildir. Savcılık soruşturması, kamunun bilgilenmesi için elverişli olmadığı gibi, yalnız vakıaların aydınlatılmasına hizmet eden bir prosedürdür. AİHM’in altlama faaliyeti de kaygan bir zemindedir. Brigitte Heinisch’in suç duyurusundan önce denetim raporunu beklemesinin gerekli olup olmadığı, Whistleblowing’in gerekliliği değil, saikin değerlendirilmesi bağlamında ele alınmıştır. Somut olayın ele alınmasındaki hataların temelinde, AİHM’nin karşı tarafa AİHS m.36/II’ye göre hukukî dinlenilme hakkı sağlanmasını ihmal etmesinin yatması muhtemeldir. Suç duyurusundan etkilenen kişilerin de sürece dahil edilmesi gerekirdi. Almanya’da Federal Anayasa Mahkemesi’nin 2001 yılındaki içtihadından bu yana savcılığa suç duyurusunda bulunulmasının fesih sebebi olamayacağı kabul edilmektedir. Ele alınan meselede, bu kurala bir istisnanın kabul edilip edilemeyeceği söz konusudur. Kanaatimce, ceza yargılamasının devrede olduğu karara konu olan diğer olayların aksine burada, Brigitte Heinisch vaktinden evvel temelsiz suç isnadında bulunmuştur. İşyerindeki diğer işçilerle, sektördeki diğer işçilerin cesaretinin kırılabilecek olması nedeniyle koruma kapsamına alınması, § 612 a BGB’de düzenlenen işverenin işçiye kanunî haklarını kullandığı için zarar verme yasağını akla getirmektedir. AİHM, bu yasağı üçüncü kişilere de teşmil etmektedir. Burada ancak genel olarak yaşlı bakımının kalitesinin yükseltilmesi, yani politik bir hadisenin alameti söz konusudur. Somut olayda böyle bir sebep bulunmamaktadır.

Whistleblowing, İfşa etme, Bireysel iş hukuku, Fesij, İşe iade, İnsan hakları, Düşünce özgürlüğü.

1. Was ist Whistleblowing?

Eine neuere Aufsehen erregende Entscheidung des EGMR gibt Gelegenheit, die Charakteristika der Einwirkung der Menschenrechte auf das Privatrecht der Mitgliedsstaaten des Europarates erneut zu analysieren.1 In dem Urteil geht es um sogenanntes Whistleblowing. Darunter versteht man2 kritische Äußerungen, Beschwerden oder Anzeigen von Arbeitnehmern über Missstände oder Fehlverhalten in ihrem Betrieb. Internes Whistleblowing erfolgt gegenüber Vorgesetzten, Kollegen oder Organisationseinheiten im eigenen Unternehmen. Teilweise sind hierfür bereits spezielle Stellen geschaffen worden. Externes Whistleblowing wendet sich demgegenüber an Aufsichtsbehörden, Strafverfolgungsorgane, Medien, Interessengruppen oder allgemein an „die Öffentlichkeit“, meist aber eher an eine erreichbare Teilöffentlichkeit.

2. Der Fall

Brigitte Heinisch, die Beschwerdeführerin, war als Altenpflegerin bei der Vivantes Netzwerk für Gesundheit GmbH beschäftigt, deren Gesellschaftsanteile mehrheitlich dem Land Berlin gehören. Zwischen Januar 2003 und Oktober 2004 wiesen die Beschwerdeführerin und Kollegen die Geschäftsleitung von Vivantes mehrfach darauf hin, dass das Personal wegen Überlastung seinen Pflichten nicht ordnungsgemäß nachkommen könne; die Beschwerdeführerin erkrankte ab Mai 2003 ausweislich einer ärztlichen Bescheinigung mehrfach aus diesem Grund. Weiter hielt das Personal der Geschäftsleitung vor, Pflegeleistungen würden nicht korrekt dokumentiert. Der Medizinische Dienst der Krankenkassen (MDK) hatte nach Kontrollbesuchen 2002 und 2003 jeweils ebenfalls Beanstandungen erhoben.

Am 9. November 2004 forderte die Beschwerdeführerin die Geschäftsleitung durch anwaltliches Schreiben unter Fristsetzung bis 22. November 2004 zur Stellungnahme auf, wie den Missständen abgeholfen und eine strafrechtliche Verantwortlichkeit von Geschäftsleitung wie Personal verhindert werden könne. Die Geschäftsleitung wies die in diesem Schreiben erhobenen Vorwürfe am 22. November 2004 zurück. Kurz zuvor, am 18. November 2004, hatte ein unangekündigter3 Kontrollbesuch des MDK stattgefunden, dessen – vorläufige – Ergebnisse unter den Parteien umstritten blieben.