Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Adli Soruşturmanın Başlaması

Recep GÜLŞEN

I. ADLİ SORUŞTURMANIN BAŞLAMASI

Ceza Muhakemesi Kanununun 2. maddesinin 1. fıkrasının e bendi gereğince, bu kanunun uygulanmasında soruşturma, kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi ifade etmektedir. Bu tanımdan hareketle soruşturmanın kanuna göre yetkili merciler tarafından suç şüphesinin öğrenilmesi ile başladığı ve iddianamenin kabulüne kadar sürdüğü kabul edilmiştir. Böylece ceza muhakemesi, iki evreye ayrılmış ve ilk evre olan soruşturma aşamasının başlangıç ve bitişi açık bir şekilde belirtilmiştir. Buna göre, soruşturma evresi, suç haberinin alınması ile başlayacak, bu haber de, re’sen, ihbar, şikayet, tutanak, yabancı hükümetin veya adalet bakanının talebi ile öğrenilecektir1. Oysa soruşturma, yetkili merciler tarafından suçun öğrenilmesi ile değil, bu mercilerin suçu öğrenme üzerine harekete geçerek işlem yapmasıyla birlikte başlayan bir evre olarak tanımlanmalıdır2. Gerçekten aksi takdirde, yetkili merciler işlem yapmadığında soruşturma, suçun bilinmesi veya bildirilmesiyle otomatik olarak başlamış olmayacaktır. Burada, yetkili mercilerin harekete geçmekte ihmal veya suiistimalleri söz konusu olduğu takdirde TCK’nın 257. maddesindeki görevi ihmal veya suiistimal suçu oluşacaktır3. Bu takdirde, ilgili kamu görevlileri hakkında, sıfatlarına bakılarak CMK’nın 161. maddesinin 5. fıkrası çerçevesinde işlem yapılır4.

Ceza Muhakemesi Kanununda (m. 2/1, e), adli soruşturmanın suç şüphesinin yetkili merciler tarafından öğrenilmesi ile başladığı ifade edildiğine göre, suç şüphesi konusu üzerinde de durmak gerekir. Kanunda, soruşturmanın başlaması için suç şüphesinin öğrenilmesinden bahsedilmiş ise de, bu şüphenin hangi derecede olması gerektiği konusunda herhangi bir açıklığa yer verilmemiştir. Bu bakımdan, soruşturma organlarının soruşturma başlatabilmesi için somut olgulara dayanan suç şüphesi söz konusu olmalıdır5. Suç şüphesi olmadan ceza muhakemesi başlamaz. Suç şüphesinin, bazı delillere dayanması, ciddi bulunması halinde soruşturma yapılır6. Soruşturma evresinin başlayabilmesi açısından gerekli olan şüphe basit şüphe olarak şüphenin en hafif derecesidir. Ceza Muhakemesi Kanununun 160. maddesinde bu şüphe “bir suçun işlendiği izlenimini veren hal” olarak ifade edilmiştir7. Bu takdirde, günlük tecrübeler ya da tahmin, soruşturmaya başlanması açısından gerekli ve yeterli değildir. Cumhuriyet savcısı, suç haberi aldığında somut suç şüphelerinin varlığı halinde hemen harekete geçmekle yükümlüdür8. Olguya dayanan basit bir şüphe, izlenim üzerine soruşturma başlatılmak zorundadır. Aksi takdirde soyut şüphe halinde böyle bir zorunluluk yoktur. Buna karşılık anonim bir ihbarın bile, güçlendirilmek veya çürütmek için araştırılması gereken bir şüpheyi uyandırması mümkündür. Uygulamada da, C. savcıları, genel ve soyut nitelikte somut olguya dayanmayan ihbar ve şikayet dilekçelerini almamayı yeğlemektedirler9. Örneğin, suç işlediği ileri sürülen kişinin adı, adresi ile olayın yeri ve zamanının belirtilmediği hallerde durum böyledir. Halbuki Anayasanın 74. maddesinde düzenlenen dilekçe hakkının bir gereği olarak, dilekçelerin inceleme yapılmaksızın reddedilmesi veya işleme konulması, şüphenin soruşturmayı başlatmaya yeterli görülmemesi durumunda, kanunda açık bir hüküm bulunmamakla birlikte, soruşturmanın başlatılmasının reddine karar verilmek suretiyle durumun hak sahibine bildirilmesi gerekir10. Bu takdirde hak sahibi, savcılığın bu kararına karşı C. Başsavcılığına başvurabilecektir.

Diğer yandan, suç işlendiğinin herhangi bir kişi tarafından yetkili makamlara bildirilmesi olan ihbar, öğrenme şekillerinden biri olup, telefonla, mektup veya başka bir vasıta ile de yapılabilir. Hatta, basında suç işlendiği yolundaki haberler de ihbar sayılır. Ancak ihbarın gerçek olması gerekir. Ne var ki uygulamada sıkça rastlanan imzasız ihbar yazıları üzerine işlem yapılması durumu haklı olarak doktrinde eleştirilmektedir. Denilmektedir ki, soruşturma makamları, yoktan ihbar oluşturarak kendilerine yetki alanı açmaya çalışmaktadırlar. Bu takdirde dürüstlük ilkesi ve adil yargılama ilkesi ihlal edilmektedir. Gerçi, kolluğun savcının bilgisi dahilinde olmadan hiç bir işlem yapmaması ve savcının da, CMK’nın 160. maddesinin 2. fıkrası gereğince şüphelinin haklarını korumakla yükümlü olması ve bir hukukçu olarak hukuka uygun davranmasından şüphe edilmemesi gerektiğinden hareketle bir nebze çözümün olduğu ifade edilmektedir11. Kanımızca soyut, genel ifadelerle ve imzasız ihbar ile bir kişiyi şüpheli yapmak suretiyle kişinin onurunun lekelenmemesi gerekmektedir.