Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Etik ve Hukuk

Çağatay ÜSTÜN


Etiği bir tür kültür sistemi ve bilinç düzeyi gibi algılamak da mümkündür. Etik esasında ilkeler dizisi ve doğru söylemler şeması gibi de ifade edilebilir. “Ne doğru, neye göre doğru?” diye sorduğumuz da vereceğimiz yanıt; toplumu ve bireyleri iyiye, güzele götüren, kargaşaya itmeyen şeylerin doğru olarak kabul edildiğini belirtmek şeklinde verilebilir. Doğruyu saptamada toplumların getirdiği geleneksel ve kültürel değerlerin önemi de söz konusudur. Etik, felsefenin alt bir kolu ve bilimsel özerkliği olan bir alan gibi algılanmalıdır. Etiği bir tür bilim gibi görmediğiniz, etiği subjektif kavramlar yumağı olarak düşündüğünüz zaman çıkmaz bir nokta oluşturursunuz. Gerçekte etik, bugün var olan pek çok mesleğin, bilimsel alanın ve sosyal yaşamın özünü kapsayan unsurlarla doludur.

Esasında Grekçe’deki “ethos” ne yazık ki dilimizde etimolojik olarak karşılık bulamamış, talihsiz bir terimdir. Bizde literatür anlamda popüler oluşu son 15 yıldan beridir. Bizde etik ve ahlâkı kapsayan alan genel bir çerçevede ahlâk şeklinde nitelendirilmiştir. Etik, bir teori dizisi veya ilkeler bütünüdür. Dikkat edilirse kurallar dizisi olarak demiyorum. Çünkü kural dediğiniz zaman işin hukukiliği karşımıza çıkar. Oysa etik bir hukuk alanı değildir. Tam tersine bütün alanların anlamlarını pekiştiren bir özdür. Şunu açıkça ifade etmek gerekir ki, hukuk etiğin bittiği noktadan başlayan bir alandır. Etik ne kadar ilkeden bahsediyorsa, hukuk da o kadar kuraldan bahsedecektir. Ben bunu bir tabloya benzetiyorum. Hukuk o tablonun çerçevesidir. Genel düzenlemeyi sağlar. Zaten toplumsal düzeni sağlayan kurallar bütünü olarak tanımlanan hukuk esasında ahlâkilikten ya da etikten yoksun değildir. Etik ilkeler belli bilimsel alanları ve sosyal yaşamın kendisini ifade etmeye yöneliktir. Varılması gereken üst noktayı ve amacı gösterir. Bu anlamda ele aldığımızda ilkeleri yitirirsek ya da bundan yoksun kalınırsa ortada ne amaç ne de hedef kalır.

Bugün dünyadaki yönetim sistemlerinin tamamen hukuka dayalı olduğunu ve tekrarlayan yeni hukuksal düzenlemelerle mevcut etik yapının korunmaya çalışıldığını görüyoruz. Ben hiç bir zaman etik ilkelerin veya toplumlara, mesleklere ait etik değerlerin hukukla korunabileceğini düşünmüyorum. Hukukla koruduğumuz zaman bir etik ilkeyi farkında olmadan hukukileştirmiş oluruz. O zaman artık etik ilkeden değil hukuk kuralından bahsedersiniz. Yani etiğin kendi başına bırakılması gerekiyor. Etiğin kendi içinde barındırdığı etik değerler sistemi vardır. Hukuki yapılanmaları yazılı kurallar gibi özetlemek mümkündür. Ancak etik ilkeler öncelikle birey vicdanında ortaya çıkar, şekillenir ve yazılı olmayan bir bilinçle, duyarlılıkla orada saklı kalır. Bu anlamda ben etiğin anlam yönünden başkalaştırılmasına veya hukukileştirmesine karşıyım. Bir anayasayla, yönetmelikle ya da kanunla toplumun etik ilkelerini koruyamazsınız. Bunu her birey kendisi korumayı öğrenmelidir. Bunu öğrenebilmesi için ise eğitime, örnek modellere ve sosyal bozulmanın yaşanmadığı toplumlara ihtiyaç vardır. Ülkeler vatandaşlarına öncelikle bu ortamı sağlamak ve bunu oluşturmakla mükelleftirler.