Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Adli Para Cezası

Judicial Fine

Hüseyin Utku YAMÇİCİ

Adli para cezası, niteliği gereği bir yaptırım türüdür. Suç karşılığı olarak yasada öngörülen sınırlar arasında hesaplanan meblağın, hükümlü tarafından alınarak, yasanın belirlediği yer olan devlet hazinesine ödenmesidir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun birinci kitabının üçüncü kısmının birinci bölümünde, cezalar ve cezaların yerine geçen seçenek yaptırımlar düzenlenmiştir. Adli para cezası, uygulanan en eski cezalardan biri olmakla birlikte kural olarak hapis cezasına seçenek yaptırım olarak belirlenmiş ve birçok Avrupa ülkesi tarafından benimsenmiştir. Cezanın veriliş şekli infaz hukuku bakımından farklılıklar içermektedir. Bu çalışmada; adli para cezasının yazarlara göre tanımı, tarihçesi, idari para cezasından farkı, mukayeseli hukuktaki yeri, hukuki niteliği, lehinde ve aleyhindeki görüşlerinin yanı sıra, adli para cezasına ilişkin sistemler, adli para cezasının Türk Ceza Kanunu’ndaki yeri, hesaplanış biçimi ve infazı değerlendirilmiştir.

Adli Para Cezası, Klasik Para Cezası, Gün Para Cezası, Birim Gün Sayısı, Adli Para Cezasının İnfazı.

Judicial fine is a type of sanction by its nature. It is the payment of the amount calculated between the limits stipulated in the law in return for the crime, by the convict, to the state treasury, which is determined by the law. In the first part of the third part of the first book of the Turkish Criminal Code numbered 5237, penalties and alternative sanctions replacing penalties are regulated. Judicial fine, being one of the oldest penalties applied, has been determined as an alternative sanction to imprisonment as a rule and has been adopted by many European countries. The way the punishment is given includes differences in terms of execution law. In this study; the definition of judicial fine according to the authors, its history, its difference from administrative fines, its place in comparative law, its legal nature, opinions in favor and against it, systems regarding judicial fines, the place of judicial fines in Turkish Criminal Code, its calculation method and execution was evaluated.

Judicial Fine, Classic Judicial Fine, Day Judicial Fine, Number of Days Per Unit, Execution of Judicial Fine.

GİRİŞ

Günümüzün modern devletleri, suç oluşturan eylemler karşısında yaptırım olarak iki tür sistem düzenlemektedir. Bunlardan birisi kişi hürriyeti, diğeri ise malvarlığıdır. Kişinin malvarlığına yönelik bir yaptırım türü olan adli para cezaları başlangıçta kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların sakıncalı taraflarını gidermek amacıyla uygulandığı halde, zaman içinde diğer cezaların aksine uygulama alanı genişlemekte olan bir ceza türü olarak görünüm almıştır. Öyle ki para cezalarının geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinden itibaren hapis cezalarının uygulanmasını sınırlayan bir etki göstermek suretiyle, cezalar sisteminde oldukça önem kazanan bir ceza türü olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır. Para cezası, eski dönemlerde adam öldürme gibi en ağır suçlar karşılığında da uygulanmış ve kefaret anlayışının egemen olduğu yıllarda bu cezanın etki alanı daralarak yerini bedeni cezalara bırakmıştır. Fakat özellikle 20. yüzyılda para cezalarının çok önemli yer tuttuğu ve hatta hürriyeti bağlayıcı cezaların yerini almak yönünde geliştiği görülmektedir. 20. yüzyıldan itibaren para cezalarının önemi çok artmış ve kısa süreli hapis cezalarının sakıncalarını gidermek bakımından bu cezaya olan ihtiyaç, özellikle belirmiştir.1

I. ADLİ PARA CEZASININ UNSURLARI

TCK m. 52/1 adli para cezasını, “hesaplanan meblağın hükümlü tarafından devlet hazinesine ödenmesi” şeklinde tanımlanmıştır. Öğretide farklı şekillerde de olsa her yazarın bir para cezası tarifi verdiği görülmüştür.

Özbek/Doğan/Bacaksız’a göre; adli para cezası, suçlunun malvarlığına yönelik bir yaptırım olup, işlenen suçun karşılığı olarak yasada öngörülen sınırlar arasında belirlenerek, hükümlüden alınan bir miktar paranın devlet hazinesine ödenmesidir.2

Centel/Zafer/Çakmut’a göre; adli para cezası, suç karşılığında yasada yazılı sınırlar arasında belirlenecek bir miktar paranın devlet hazinesine ödenmesinden ibarettir.3

Çınar’a göre; adli para cezası, suç karşılığı olarak, yasada öngörülen sınırlar arasında belirlenerek, hükümlüden alınan bir miktar paranın yasanın belirlediği yere (devlet hazinesine) ödenmesidir.4

Demirbaş; adli para cezasını, işlenen suç karşılığı olarak, yargısal bir kararla failin kusuru ve ekonomik durumu ile orantılı olarak hükmedilen paranın devlete ödenmesini, kamu para cezası olarak tanımlamaktadır.5

Donay’a göre; adli para cezası, suç teşkil etsin ya da etmesin bir hukuk normunu ihlal eden kişinin devlete veya kanunda belirtilen başka bir yere, bir zararın tazmini amacını taşımaksızın ödemek zorunda olduğu belirli bir miktar paradır. Bu şekilde verilen tanım, hem kamu para cezalarını, hem de kamusal nitelikte olmayan para cezalarını kapsamaktadır.6

Dönmezer/Erman’a göre; adli para cezası, kanunun suç olarak gösterdiği bir fiili işleyen kişiye uygulanan ve kanunda yazılı sınırlar arasında tayin olunacak ve mahkum tarafından ödenmemesi halinde kanunun gösterdiği diğer müeyyidelere çevrilebilen ve kamu gücüne bir para miktarının ödenmesini emreden bir müeyyidedir.7

Erem’e göre; adli para cezası, kanunda yazılı hadler arasında tayin olunacak bir miktar paranın devlet hazinesine ödenmesinden ibarettir.8

Önder’e göre; adli para cezası, suç teşkil eden bir fiil nedeniyle, faile karşı toplumun kınama duygusunu belirten, onu maddi yararlarından yoksun bırakmayı amaçlayan, yargı organınca hüküm altına alınan ve kusur ile orantılı olmakla beraber suçlunun ekonomik durumunu da göz önünde tutarak cezada bulunan amaçları gerçekleştirmek için devlet hazinesine bir miktar paranın ödenmesidir.9

Soyaslan’a göre ise; hükümlünün devlete para ödemeye mecbur edilmesidir.10

Bütün tanımlarda adli para cezalarının ortak niteliği olarak, belli miktarda bir paranın devlete ödenmesi hususu karşımıza çıkmaktadır.

Para cezası, yaklaşık dört bin senelik bir geçmişe sahiptir. Bu yaptırım, şahsi öç kurumunun terk edilmesiyle ortaya çıkan kısasın alternatifi olan uyuşma sisteminin bir sonucu olarak gelişmiştir. Nitekim toplumsal hayata geçişle birlikte devlet, uyuşmazlık halinde bulunan tarafları kısasa müracaat yerine, meydana gelen zararın giderilmesi karşılığında uzlaşmaya (diyet) çağırmaktaydı. Ancak suçtan zarar gören, diyeti kabul etmeyerek, kısasa başvurabilirdi. Uzlaşma halinde, diyet miktarı taraflar arasında serbestçe belirlenirdi. Zamanla bazı suçlarda diyet zorunlu hale geldiği gibi, keyfiliği önleme adına miktarı da bir tarife ile sabitlendi. Böylece suçlu mağdura ödeme yapmak ve mağdur da ödemeyi kabul edip intikam hakkından vazgeçmek zorunda kaldı. Uyuşma sistemi, neredeyse bütün ilkel devletlerde geçerli olmuştur.11

Babil’de hukuk sisteminin temelini oluşturan Hamurabi Mecellesi’nde, esas yaptırım sistemi kısasa dayanmaktaydı. Örneğin; kasten adam öldüren, ölüm cezasına; bir kimsenin gözünü çıkaran, gözünün çıkarılması cezasına çarptırılırdı. Bununla beraber taksirle yaralama ve ölüme sebebiyet halinde tazminat söz konusu olmaktaydı. Kölelere karşı işlenen yaralamalarda da tazminata yer verilmişti. Yine esasen ölüm ve ağır cismani cezalarla karşılanan hırsızlık suçunda, failin bazı hallerde malın on ila otuz mislini ödediği takdirde ölüm cezasından kurtulabileceği kabul edilmişti. Ayrıca hırsızlığın belirli bir ağırlığa ulaşmaması halinde de tazminat söz konusuydu. Bu düzenlemelerin para cezasının kökenini oluşturduğu yönünde görüşlere rastlanmaktadır.12

Sümerler’de suçluların takip edilerek cezalandırılmaları keyfiyeti devlete aitti. Şahsa karşı işlenen suçlarda mağdurun hür ya da köle olmasına göre bir ayrım yapılmıştı. Hür kimselere karşı işlenen suçlarda kısas geçerliydi. Buna karşılık mağdur köle ise, suçlu hakkında, fiilin ağırlığına göre miktarı tayin edilecek tazminata hükmedilirdi. Yine hırsızlık suçlarında da, sanığa, çaldığının otuz beş mislini vererek ölüm cezasından kurtulma imkanı tanınmaktaydı.13

Asur hukukunda da, cezalandırma yetkisi devlete ait olup, suçlunun hür olup olmamasına göre yaptırımlar tespit edilmişti. Asur’da özellikle mala karşı suçlarda para cezasına rastlanmaktadır. Örneğin, hırsızlık suçunun faili, elli değnek cezasının yanı sıra para cezası da ödemek durumundaydı. Keza fertlerin mülkiyet haklarına tecavüz, gayrimenkule haksız müdahale halinde, suçlu gayrimenkulün değerinin üç mislini ödemekle yükümlü olduğu gibi, parmağı kesilir ve belirli bir müddet kralın angaryasında çalıştırılırdı.14

Hitit kanunlarında, uyuşmaya yer verilmişti. Kişilere karşı işlenen suçlarda, mağdurun sosyal mevki ve failin kastı nazara alınarak uyuşma bedeli tayin edilirdi. Hitit Kanunu’nun 7, 8 ve 9. maddelerinde yaralama fiilinin uyuşma bedeli gösterilmişti. Hatta bu toplumda, devlete de bir miktar ödenmesi kabul edilmişti. Örneğin, Hitit Kanunu’nun 9. maddesinde; “bir kimse diğerinin başına vurursa altı Hitit gümüş lirası alınır ve bunun üçü başına vurulana, üçü de saraya verilir” denmekteydi. Ancak daha sonra, sadece mağdura uyuşma bedeli ödenmesi kabul edildi.15

Etiler’de, bilhassa şahsa karşı işlenen suçlarda zararın tazmini ve uyuşma sistemine yer verilmişti. İşlenen suçun ağırlığına, failin kastına göre uyuşma bedelinin miktarı değişmekteydi. Uyuşma bedellerinin asgari ve azami hadleri kanunlarda düzenlenmekle beraber, mağdurun bunu kabul etmesi gerekmekteydi. Örneğin, hür bir kimsenin öldürülmesinde uyuşma bedeli olarak, ölenin akrabalarına dört köle verilmekteydi. Eğer öldürülen köle ise, verilecek şahıs miktarı iki idi. Yaralama halinde, uyuşma belirli bir miktar para ile olmaktaydı.16

Roma Hukuku’nda ilk devirlerden itibaren para cezasına ilişkin düzenlemeler mevcuttur. Genellikle kamusal suçlar için bedeni cezalar söz konusu iken, özel menfaatlere ilişkin suçlarda uyuşma mümkündür. Hatta kamusal suçlar için de bedeni cezaların yanında nakdi cezalar uygulama alanı bulmuştur. Özellikle öküz ve koyun gibi evcil hayvanlarla ödenen para cezasına (Mulcta), kanunda yazılı hadler arasında Majistralar hükmederdi. Roma’da cumhuriyetin ilk devrinde Legas Valeriae para cezasının üst sınırını göstermiştir. Para cezasını evcil hayvan ile ödeme usulü Papiria Kanunu’na kadar devam etmiştir. Bu kanunla bir koyun 10 as, bir öküz 100 as kabul edilmiştir. Para cezalarının miktarlarının sabit olduğu hallere az da olsa rastlanmıştır. Örneğin; XII Levha Kanunu’nda taksirle özgür bir kimsenin öldürülmesi (2000 as veya 5000 as), mezarlıklara tecavüz (10.000 as) gibi eylemler hakkında sabit para cezaları öngörülmüştür. Görüldüğü üzere, Roma Hukuku’nda özel suçlar için uyuşma sistemi geçerlidir. Bu durumda mağdur öncelikle suçtan doğan zararının giderilmesi için hukuk davası, ardından gerçek zarardan daha yüksek bir para cezasının ödenmesini gerektiren ceza davası açardı. Böylece Roma Hukuku’nda kamusal suçlar için bugünküne benzer bir para cezası, özel suçlar içinse tazminata benzeyen ancak ondan farklılık taşıyan bir uyuşma bedeli bulunmaktadır.17

Cermen Hukuku’nda da, uyuşma sistemine rastlanmaktadır. Nitekim Salik Yasaları’nda (Lex Salica) uyuşma, yasal bir tarifeye bağlı tutulmuştu. Her suç karşılığı tarifeye bağlanan para miktarı, mağdurun yaşı, cinsiyeti, mensup olduğu kabile, yaralarının tehlikeliliği veya zarara uğrayan organın önemine göre değişirdi. Adam öldürme suçlarında da uyuşma bedeli belirlenmişti. Bununla beraber, hür bir insanla kölenin diyet bedeli farklıydı. Cermen Yasaları’nda “Wergeld” ağır suçlar (örneğin, hür bir insanın öldürülmesi) için öngörülen uyuşma miktarını, “Busse” ise hafif suç karşılığı düzenlenen uyuşma bedelini ifade etmekteydi. Devlet, suçtan zarar görene ödenecek uyuşma bedelinin yanında, tarafları uzlaştırma çabasının karşılığı olarak kendisine de, adı altında, bir miktar para verilmesini zorunlu kılmıştı. Böylece işlenen bir suç dolayısıyla suçtan zarar görene değil, devlet hazinesine bir para ödenmesi usulü getirilmiş oldu. Fredum’un hukuki niteliği konusunda doktrinde bunun, devletin tarafları uzlaştırma çabasının karşılığı olarak aldığı bir simsarlık ücreti veya vergi olduğu belirtildiği gibi, günümüzün modern para cezasının temelini oluşturduğu da ifade edilmiştir.18

Kanonik Hukuk’ta, 12. yüzyılın ortasından itibaren yaptırımlar arasında para cezasına yer verilmişti. Bu hukukta para cezası ilk defa 675 tarihinde XI. Toledo Ruhani Meclisi tarafından adam öldürme ve kaba hareketlerden sorumlu olan piskoposların tazminat ödemeye mahkum edilmesiyle ortaya çıkmıştı. 12. yüzyılın sonlarına doğru kilise, kendi hukukunu laik kanunların öngördüğü uyuşma hakkı ile bağdaştırmak ve uyuşmanın ödenmesini sağlamak için benzer düzenlemeleri kabul etmek zorunda kaldı. Ardından toplanan çeşitli ruhani meclisler para cezasının tatbik alanını genişletti.19

Cermen İmparatoru V. Karl’ın (Şarlken) hükümranlığı döneminde 1530 Augsburg ve 1532’de Regensburg meclisleri tarafından kabul edilerek yürürlüğe giren ve tam olarak üçyüz yıl Alman Müşterek Hukuku’nun temelini oluşturan Constitutio Criminalis Carolina20 ve onun etkisi altında kalan kanunlar21 cezalarda şiddet akımını benimsemişlerdi. Bunun sonucu olarak da, basit birtakım suçlar dışında (örneğin, basit hırsızlık ya da önemsiz bazı mala zarar verme fiilleri) para cezalarına yer verilmemişti.22

19. yüzyılın Başına kadar olan dönem: 1789 Fransız İhtilali’ne kadar, Fransa’da diğer cezalarda olduğu gibi para cezalarında da keyfilik hakimdi ve para cezalarının orantısızlığı genel müsadere gibi etki doğuruyordu. Fransız devrimi sonrasında yürürlüğe giren 1791 ve 1795 tarihli yasalarda, kanunilik ve eşitlik prensibine özel bir önem verildi. Para cezasının suçun ağırlığına ve suçlunun mali imkanlarına uygun şekilde takdir edilmesi konusunda hükümler sevk edildi. 1830 Brezilya Ceza Kanunu, 1852 (paragraf 41) ve 1886 Portekiz (paragraf 67) Ceza Kanunları da eşitlik akımının bir sonucu olarak, suçlunun mali durumunun gözetildiği para cezası sistemleri öngördüler. Doktrinde gün para cezası sisteminin tarihsel kökenleri bu yasal düzenlemelere dayandırılmaktadır.23

İslam Hukuku’nda, had suçlan bakımından her hangi bir mali ceza öngörülmemişti. Hakkı ademiye karşı işlenen suçlarda da, diyet bir tazminat olarak görüldüğünden, para cezası niteliği taşımadığı belirtilmiştir. Diyet; mağdura veya mirasçılarına uğranılan zarar dolayısıyla verilen bir tazminat gibi görünmekte ise de, uyuşmada olduğu gibi suç teşkil eden fiilin karşılığını teşkil etmesi ve ceza olan kısasın yerine uygulanması bakımından para cezasına yaklaşmaktadır. Taziren cezalandırılan suçlarda para cezalarının mümkün olup olmadığı İslam hukukçuları tarafından tartışılmıştır. Genel eğilim para cezalarına müracaat edilmesini doğru bulmamaktadır. Bu menfi yaklaşımın sebebi, para cezalarının suistimale açık olduğu ve haksız yere kişilerin malvarlıklarına el konulmasına vesile teşkil edebileceği düşüncesidir. İslam Hukuku’nun geçerli olduğu Osmanlı İmparatorluğu’nda ise, birçok tazir24 suçu için kanunnamelerle (örneğin, Fatih, Kanuni Sultan Süleyman, Sultan Dördüncü Mehmet Kanunnameleri) suçlunun mali durumuyla orantılı olarak hükmedilmesi koşuluyla para cezaları öngörülmüştü. Hatta kanunnamelerde, hırsızlık suçlarında had cezası herhangi bir sebeple uygulanamazsa, yerine para cezası uygulanması mümkün kılınmıştı. Benzeri bir durum zina suçu açısından da geçerliydi. 1256 ve 1267 tarihli Ceza Kanunlarında ise, para cezasına rastlanmamaktadır. Bu dönemde modern anlamda para cezası, 1274 tarihli Ceza Kanununun 37. maddesinde yer almıştır. Maddeye göre; para cezası, kanunda gösterilen miktarda paranın suçludan alınmasıdır. Yasa, para cezasının ödenmemesi halinde, hapse dönüştürüleceğini de hükme bağlamıştı.25