Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Tarihsel ve Normatif Boyutlarıyla Uluslararası Hukukta Soykırım Suçu

The Crime of Genocide with Its Historical and Normative Aspects in International Law

Murat ESMER, Mürvet Ece BÜYÜKÇALIK

II. Dünya Savaşı sonrasında Nüremberg Uluslararası Askerî Mahkemesi tarafından yapılan yargılamalarda insanlığa karşı suçlar kapsamında yer verilen soykırım niteliğini haiz fiiller, Birleşmiş Milletler bünyesinde 1948 yılında kabul edilen Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi aracılığıyla uluslararası hukuk alanında normatif bir temele kavuşmuştur. Özel kastla işlenebilen ve bu özelliğiyle diğer uluslararası suçlardan ayrılan soykırım suçunun kapsam ve içeriğinin berraklaştırılmasında, 1990’lı yıllarda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla kurulan nitelikteki Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi ile Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi çok önemli rol oynamıştır. Birleşmiş Milletler Örgütü’nün yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı da, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ni yakından ilgilendiren 1951 tarihli Danışma Görüşü ve 2007 tarihli kararıyla, anılan Sözleşme’de kayıt altına alınan yükümlülükler ile soykırım yasağının uluslararası hukuk alanındaki yeri ve niteliği hakkında önemli tespitler yapmıştır. Bu çalışmada, soykırım suçuna ilişkin yazılı düzenlemeler ile - uluslararası mahkeme kararları göz önüne alınarak, ilgili suçun kapsamı, içeriği ve uluslararası hukuk alanındaki yeri hakkında betimleyici yöntemi esas alan bir inceleme yapılacaktır. Böylelikle çalışmada soykırım suçunun uluslararası hukuk alanındaki tarihsel gelişim sürecinin ortaya konulması amaçlanmaktadır.

Soykırım Suçu, Mahkemeler, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi, Uluslararası Adalet Divanı, Özel Kast.

After the Second World War, acts of genocidal nature, which were included in the scope of crimes against humanity in the proceedings of the Nüremberg International Military Tribunal, gained a normative basis in the field of international law through the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide, adopted in 1948. The tribunals, the International Criminal Tribunal for the Former Yugoslavia and Rwanda International Criminal Tribunal, which were established by the decision of the United Nations Security Council in the 1990s, have played a crucial role in clarifying the scope and the content of the crime of genocide which can be committed by and differs from other international crimes with this feature. The International Court of Justice, the judicial organ of the United Nations Organization, made important determinations about the obligations in the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide and the place and the nature of the prohibition of genocide in the field of international law, through the 1951 Advisory Opinion and the decision dated 2007, which are both closely related to the Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide. In this study, an analysis based on the descriptive method will be made about the scope, content, and place of the relevant crime in the field of international law, by considering the written regulations on the crime of genocide and - international tribunal’s decisions. Thus this study aimed to reveal the historical development process of the crime of genocide in the field of international law.

Crime of Genocide, Tribunals, Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide, International Court of Justice, .

Giriş

Günümüzde uluslararası hukuk alanında soykırım suçunu oluşturduğu kabul edilen fiiller, tarihin daha önceki dönemlerinde de sivillere ya da belirli grup veya toplumlara yönelik olarak işlenmiştir. Kitlesel öldürmeler, belirli bir topluluğu yok etmeye varan vahşet ve zulmetmeye ilişkin antikiteden günümüze çok sayıda örnek ortaya koyulabilir.1 Ancak soykırım yasağı II. Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası hukuk alanında normatif bir temele kavuştuğu için ilgili eylemlerin hukuki bakımdan soykırım olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Soykırım kavramı, Polonyalı hukukçu Raphael Lemkin tarafından II. Dünya Savaşı’nın son günlerinde o zaman uluslararası hukukta mevcut olan boşluğu doldurmak gayesiyle bulunmuştur.2Lemkin’in soykırım kavramı kapsamında yer almasını önerdiği eylem/fiil sayısı, 1948 yılında kabul edilen Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde yer verilen düzenlemeyle karşılaştırıldığında çok daha geniştir.3

Uluslararası hukuk alanında, II. Dünya Savaşı sonrasında gerçekleştirilen Nüremberg yargılamalarında insanlığa karşı suç kategorisi kapsamında yer verilen soykırım niteliğini haiz eylemler,4 Nüremberg yargılamalarından çok kısa bir süre sonra Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde kabul edilen 1948 tarihli Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’yle5 beraber normatif bir temele kavuşmuştur. İlgili Sözleşme’nin ikinci maddesinde soykırım suçunu oluşturan eylemlere, üçüncü maddesinde ise soykırım suçunun yanı sıra cezalandırılması öngörülen diğer eylemlere yer verilmiştir. Ayrıca Soykırım Sözleşmesi’nin ilk maddesinde, soykırım suçunun hem barış hem de savaş zamanında işlenebileceğine dair düzenleme yer almaktadır. Ancak soykırım suçunun unsurları ile kapsam ve içeriğinin berraklaştırılması için Sözleşme’nin yürürlüğe girdiği tarih olan 1951 yılından itibaren 40 yılı aşkın bir süre beklemek gerekmiştir. 1990’lı yılların ortasında BM Güvenlik Konseyi kararları ile kurulan Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi (EYUCM) ile Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (RUCM) verdiği kararlar aracılığıyla, soykırım suçuna dair Soykırım Sözleşmesi’nde açık bir biçimde ortaya konulmayan pek çok husus hakkında değerlendirmeler yapılmıştır.

Bu çalışmada soykırım suçunun uluslararası hukuk alanındaki tarihsel ortaya çıkış ve gelişim süreci ile normatif içeriği, söz konusu suça dair yazılı düzenlemeler ile bu düzenlemelerin ad hoc ve uluslararası mahkemeler tarafından nasıl yorumlandığı hususunda yapılacak inceleme çerçevesinde betimleyici biçimde ortaya koyulmaya çalışılacaktır. BM Güvenlik Konseyi’nin kararları aracılığıyla kurulan ad hoc mahkemelerin6 yanı sıra, BM Örgütü’nün yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) konuya yakından ilgilendiren kararları ile önemli nitelikteki danışma görüşü de çalışma kapsamında ele alınacaktır. Kurucu metni Roma Statüsü’nün7 2002 yılında yürürlüğe girmesiyle beraber uluslararası hukuk alanındaki ilk daimî ceza mahkemesi niteliğini haiz olan Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ise, soykırım suçunu en kapsamlı biçimde eski Sudan Devleti başkanı El-Beşir hakkında savcılık makamınca istenen tutuklama talebine dair verdiği kararda irdelemiştir. UCM Ön Dava Dairesi’nin 2009 tarihli söz konusu kararı8 da çalışma kapsamında ele alınacaktır.

Çalışma, yukarıda belirtilen hususlar ışığında dört bölümden oluşacaktır. İlk bölümde soykırım suçunun uluslararası hukuk alanında ortaya çıkış ve gelişim süreci, 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi’nin kabulüne kadar yaşanan gelişmeler ve insanlığa karşı suçlar ile soykırım suçu arasındaki ilişkinin Sözleşme’nin kabulü üzerindeki etkisi kapsamında ele alınacaktır. Çalışmanın ikinci bölümünde ise 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesinin kapsam ve içeriği detaylı şekilde irdelenecektir. Bu doğrultuda soykırım suçunun tanımı, konusu, unsurları ile Sözleşme’de cezalandırılması öngörülen diğer eylemler incelendikten sonra, Sözleşme’de kayıt altına alınan diğer yükümlülükler ile Sözleşme’de yer verilmeyen zamanaşımı hususunun ele alınmasıyla ikinci bölüm noktalanacaktır. Çalışmanın üçüncü bölümünde, ikinci bölümde Soykırım Sözleşmesi’nde yer verilen düzenlemelerin, kendisinden sonra yürürlüğe giren belgeler üzerindeki etkisinin, EYUCM ve RUCM Statüleri ile UCM’yi kuran Roma Statüsü’nde soykırım suçu ve cezalandırılması öngörülen diğer eylemlerin, ilgili mahkemelerce ve ayrıca UAD tarafından verilen kararlarda nasıl yorumlandığının detaylı biçimde incelenmesini içerecektir. Böylece soykırım suçunun unsurlarının kapsam ve içeriği, koruma altındaki grupların tanımlanması, grup üyeliğinin tespitinde başvurulan yaklaşımlar, “kısmen” kavramının nasıl ele alınması gerektiği gibi hususlara ad hoc - uluslararası mahkeme kararlarında verilen cevaplar ortaya koyulmaya gayret edilecektir. Çalışmanın dördüncü bölümünde ise soykırım suçunun ve onunla yakından bağlantılı olan soykırım yasağı kuralının uluslararası alandaki niteliği ve yerine dair inceleme yapıldıktan sonra, soykırım suçunun diğer uluslararası suçlardan farkları konusu ele alınarak bölüm noktalanacaktır. Çalışmanın sonuç kısmında ise yukarıda belirtilen dört bölüm kapsamında ulaşılan sonuçlar kısaca özetlenerek çalışma sonlandırılacaktır.

1. 1948 Tarihli Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi Öncesi Yaşanan Gelişmeler

Uluslararası hukuk alanında soykırım suçunun tarihsel gelişim ve normatif bir temele kavuşma süreçlerinin daha iyi anlaşılabilmesi için ilgili suçun insanlığa karşı suçlar ile olan yakın ilişkisi göz önüne alınmalıdır.9 Bu bağlamda Nüremberg ve Tokyo Uluslararası Askerî Ceza Mahkemeleri’nin statülerinin, bu mahkemelerce yapılan yargılamaların ve verilen kararların, kısaca incelenmesi yerinde olacaktır. Çünkü söz konusu yargılama süreçleri -özellikle Nüremberg Uluslararası Askerî Mahkemesi tarafından gerçekleştirilen- daha sonra BM bünyesinde Soykırım Sözleşmesi’nin kabul edilmesiyle sonuçlanan çalışmalar üzerinde oldukça önemli bir etkiye sahip olmuştur. Soykırım kavramını bulan Polonyalı hukukçu Raphael Lemkin de bu durumu, Nüremberg Uluslararası Askerî Mahkemesi önünde gerçekleşen yargılamalar çerçevesinde elde edilen kanıtların, soykırım kavramının kabul görmesine tam destek sağladığı şeklinde ifade etmiştir.10 Bu nedenle aşağıda ilk olarak Nüremberg ve Tokyo Uluslararası Askerî Ceza Mahkemeleri tarafından gerçekleştirilen yargılama süreçleri ile ilgili mahkemeleri kuran belgeler kısaca ele alınacak; sonrasında BM bünyesinde 1948 tarihli Soykırım Sözleşmesi’nin kabulü ile sonuçlanan süreç, Nüremberg ve Tokyo Mahkemeleri’nin verdiği kararların yarattığı etki çerçevesinde incelenecektir.

Nüremberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi, II. Dünya Savaşı sonrasında galip devletlerden olan İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği arasında 8 Ağustos 1945 tarihinde imzalanan Londra Andlaşması ile kurulmuştur.11 Nüremberg Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kuruluşu, esasen Ocak 1933’te Almanya’da iktidara gelen Nazi Yönetimi’nin, Almanların ırksal anlamda üstün olduğuna ve II. Dünya Savaşı sırasında işgal ettiği ya da hakimiyet kurduğu topraklarda yaşayan Yahudilerin üstün Alman ırkı toplumu içinde bir tehdit unsuru olduğuna ilişkin politikası nedeniyle yaşananlara dayanır. Nazi Yönetimi tarafından sistematik olarak yürütülen devlet destekli zulüm ve öldürme politikaları, Yunanca ateşle kurban etme anlamına gelen holokost kelimesi ile adlandırılır. Bu dönemde benimsenen Holokost politikasına yine “aşağı ırk” olarak görülen Romanlar/Çingeneler, engelliler, Lehler, Ruslar gibi bazı Slav halkları ile siyasi, ideolojik ve davranışsal olarak aykırı konumdaki Komünistler, Sosyalistler, Yehova Şahitleri ve eşcinseller de dahil edilir.12 II. Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945 yılında Avrupa’da yaşayan altı milyon Yahudi’nin Holokost politikası kapsamında öldürüldüğü ve bunların bir milyondan fazlasının da çocuklardan oluşmakta olduğu bilinmektedir. On binlerce Yahudi de bu dönemi çoğunlukla saklanarak ya da serbest bırakılana kadar toplama kamplarında tutsak konumda bulunarak atlatmıştır.13

Nüremberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi düzeniyle, devletlerin yanında, bireylerin de uluslararası alanda sorumlu olabilecekleri gündeme gelmiştir. Böylece uluslararası alanda işledikleri ağır suçlardan dolayı yargılanmaları daha önceki tarihlerde hukuken mümkün olmayan bireylerin de yargılanmaları olanaklı kılınmıştır.14 Nüremberg Askerî Ceza Mahkemesi’ni kuran Londra Andlaşması’na Ek Nüremberg Uluslararası Askerî Mahkeme Statüsü’nün altıncı maddesinde ilgili Mahkeme’nin yargılama yetkisine giren suçlar; Barışa Karşı Suçlar, Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlar şeklinde belirtilmiştir. Aynı maddenin c bendinde yer alan düzenlemeye göre, savaş öncesi ve savaş sırasında sivil halkın öldürülmesi, köle olarak kullanılması, sürülmesi ve öteki insanlık dışı muamelelere tabi tutulması ile savaş suçlarına bağlı olarak siyasal, ırkçı ya da dinsel nedenlerle yapılan zulümler, insanlığa karşı suçlar kapsamında değerlendirilecektir.

Nüremberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi, 20 Kasım 1945 ve 1 Ekim 1946 arasında, barışa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlarından yirmi iki Nazi liderini yargılamış; ayrıca bahsi geçen suçlara iştirak iddiasıyla birçok kişi de yine Mahkeme tarafından yargılanmıştır. İddianamede üst rütbeli Nazilere karşı suçlama “İnsanlığa Karşı Suçlar” kapsamında olmuş; bağımsız bir uluslararası suç kategorisi olarak açık ve kesin bir şekilde saptanmış soykırım suçunun yokluğunda iddianamede geçen soykırım ifadesi, bahsi geçen suçu -yok etme (extermination) ve zulmetme (persecution)- nitelendirmek üzere kullanılmıştır.15 Soykırım ifadesinin, bir eylemin nitelendirilmesinden ibaret olan ve bu anlamda siyasi bir nitelendirme olan kullanımı hukuki anlamı haiz olmadığı için, soykırım olarak nitelendirilen eylemlerde bulunanların yargılanarak hukuki yaptırımlarla karşılaşabilmeleri mümkün olmamıştır.16

Tokyo Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi de yine II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan bir mahkemedir. Tokyo Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi, Uzakdoğu savaş bölgesinde yenilen Japonya’nın 2 Eylül 1945 tarihinde imzaladığı Teslim Bildirisi’ndeki savaş suçları ile ilgili hükümler uyarınca, 19 Nisan 1946 tarihinde Müttefik Devletler Uzakdoğu Başkomutanı ABD’li General McArthur’un imzasıyla kurulmuş; Japon kuvvetlerinin cezaî sorumluluklarını işletmek amacıyla göreve başlamıştır.17 Tokyo Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi’nin yargılama yetkisine giren kişiler, Tokyo Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi Statüsü’nün (Şartı’nın) beşinci maddesinde, Uzakdoğu’daki tek ya da örgüt üyesi olarak suç işleyen savaş suçluları olarak belirlenmiştir.18 Mahkeme’nin yargılama yetkisinin olduğu suçlar da Londra Andlaşması’na Ek Milletlerarası Askerî Mahkeme Statüsü’nün altıncı maddesinde sayılanlar ile benzer şekilde, Barışa Karşı Suçlar, Konvansiyonel Savaş Suçları ve İnsanlığa Karşı Suçlar şeklinde sayılmıştır. Sanıklar, öldürme, savaş esirlerine kötü muamele, esirlerin insanlık dışı zor şartlarda çalışmaya zorlanması, kamu ve özel mülklerin yağmalanması, askerî bir zorunluluk olmasa dahi şehirlerin, kasabaların, köylerin yağmalanması ve yok edilmesi, toplu katliamların yapılması, yardıma muhtaç sivillere karşı yağma, talan, eşkıyalık, işkence yapılması, tecavüz eylemlerinden dolayı yargılanmışlardır.19 Soykırım suçu, Tokyo Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi düzeninde de bağımsız bir uluslararası suç kategorisi olarak açık ve kesin bir şekilde yer almamıştır.20

Nüremberg ve Tokyo Uluslararası Askerî Ceza Mahkemeleri’nin statüleri ile söz konusu mahkemeler önünde yapılan yargılamalar bütüncül biçimde incelendiğinde, mahkemelerin statülerinde soykırım suçuna ayrı ve bağımsız bir suç kategorisi olarak yer verilmediği, mahkemelerce verilen kararlarda da günümüzde soykırım niteliğini haiz eylemlerin insanlığa karşı suçlar kategorisinde ele alındığı gözükmektedir.21 Nüremberg ve Tokyo Mahkemeleri’nin yargılamalarında, insanlığa karşı suçlar da savaş (silahlı çatışma) ile bağlantısı çerçevesinde yargılama konusu olmuş; Schabas’ın da dikkat çektiği üzere sanıklardan hiçbiri II. Dünya Savaşı’nın başladığı 1 Eylül 1939 tarihinden önce gerçekleştirilen eylemlerden ötürü mahkûm edilmemiştir.22 Özellikle Nüremberg Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi’nin insanlığa karşı suçlar kategorisini savaş (silahlı çatışma) ile olan bağlantısı çerçevesinde ele alması ve söz konusu suçun kapsam ve içeriğini dar bir yaklaşımla yorumlaması, BM Genel Kurulu’nun 11 Aralık 1946 tarih ve 96(I) sayılı kararla23 soykırım suçunu uluslararası hukuk alanında ayrı-bağımsız bir suç olarak kabul etmesi ve devamında 1948 tarihli Sözleşme24 -Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme- aracılığıyla soykırım suçunun kodifiye edilmesi üzerinde büyük rol oynamıştır.25