Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Sadakat Yükümlülüğüne Aykırı Davranışın Boşanmadan Sonra Öğrenilmesi ve Konuya İlişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun T. 18.2.2021, E. 2017/2493, K. 2021/108 Sayılı Kararının Değerlendirilmesi

Learning About Behavior Against the Obligation of Loyalty After the Divorce and the Evaluation of the Decision of the Assembly of Civil Chamber of Court of Cassation No. T. 18.2.2021, E. 2017/2493, K. 2021/108

Feride DEMİRBAŞ

Bu çalışmada incelenen Yargıtay kararına konu olan olayda eşler anlaşmalı olarak boşandıktan sonra erkek eş, evlilik birliği içinde doğan çocuğun biyolojik babasının kendisi olmadığını öğrenmiş ve uğradığı manevi zararın tazminini talep etmiştir. İlk derece mahkemesi davayı kısmen kabul etmiş, davalının temyiz başvurusu üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, anlaşmalı boşanma ile eşler arasındaki ihtilafın tamamen sona erdiğine ve manevi zararın talep edilemeyeceğine hükmetmiştir. İlk derece mahkemesinin direnme kararı üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, tazminat talebinin hukuki dayanağının TMK m.174/II değil TBK m.58 hükmü olduğu, manevi zararın boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden doğmadığı gerekçesi ile davanın aile mahkemesinde değil asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiğine hükmetmiştir. Görev yönünden verilen bozma kararının karşı oy yazısında anlaşmalı boşanma tarihinde bilinmeyen bir haktan feragat edilmiş sayılamayacağı, tazminatın hukuki dayanağı TBK m.58 olsa dahi, eşlerin evli oldukları süre zarfında sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışı nedeniyle uğranan manevi zararın tazminine ilişkin davaya bakmakla görevli mahkemenin aile mahkemesi olduğu belirtilmiştir. Bu çalışmada sırasıyla ihlal edilen ve tazminat talebinin dayanağını oluşturan hukuk kurallarının tespiti, özellikle TMK m.174/II hükmünün işlevi ve yerindeliği, boşanma anlaşmasının hukuki niteliği ve irade sakatlıklarının boşanma anlaşmasına etkisi, son olarak görevli mahkemenin tespiti hususları incelenecektir.

Boşanma, Sadakat Yükümlülüğü, Anlaşmalı Boşanma, Manevi Tazminat, Görevli Mahkeme.

In the case, which is the subject of the Court of Cassation’s decision examined in this study, after the spouses divorced unanimously, the husband learned that the biological father of the child born in the marriage union was not himself and demanded compensation for the moral damage he suffered. The court of first instance partially accepted the case, and the 2nd Civil Chamber of the Court of Cassation, which examined the file upon the defendant’s appeal, decided that the conflict between the spouses was completely ended with the uncontested divorce and that moral damage could not be claimed. Assembly Of Civil Chamber Of Court Of Cassation examined the file upon the resistance decision of the first-instance court, stated that the legal basis of the claim for compensation is not TCC Article 174/II, but TCO Article 58 on the grounds that the moral damage was not caused by the events that led to the divorce, it ruled that the case should be heard in the civil court of first instance, not in the family court. It is stated in the dissenting vote letter of the annulment decision given in terms of duty that an unknown right cannot be deemed to have been waived at the date of the consensual divorce and even if the legal basis of the compensation is TCO Article 58, the family court is the court responsible for the compensation for the moral damage suffered due to the behavior of the spouses contrary to the fidelity obligation during their marriage. In this study, the determination of the legal rules that are violated and the basis of the compensation claim, especially the function and appropriateness of the TCC Article 174/II provision, the legal nature of the divorce agreement and the effect of the disability of will on the divorce agreement, and finally the determination of the competent court will be examined.

Divorcement, Fidelity Obligation, Consensual Divorce, Compensation, Competent Court.

I. Giriş

Bu çalışmanın amacı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun güncel bir kararından hareketle, eşlerden birinin evlilik süresince sergilediği sadakatsiz davranışın, anlaşmalı boşanma kararının kesinleşmesinden sonra öğrenilmesi halinde manevi zararın tazmini için başvurulabilecek hukuki yolların belirlenmesidir. Bu bağlamda öncelikle TMK m.174/II hükmü ile TMK m.23 vd. ve TBK m.58 hükümlerinin ilişkisi, gerçekten TMK m.174/II hükmüne ihtiyaç olup olmadığı, İsviçre Hukuku’ndaki durum ile karşılaştırmalı olarak incelenecektir. Daha sonra, kesin hüküm haline gelen boşanma protokolünün irade sakatlığı nedeniyle akıbeti ve son olarak görevli mahkemenin belirlenmesi konularına değinilecektir.

II. Vakıalar ve Mahkeme Kararları

Bu çalışmada incelenen karar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.2.2021 tarih ve E. 2017/2493, K. 2021/108 sayılı kararıdır.1 Karara konu olan olayda, eşler 16.2.1989 tarihinde evlenmiş; Sarıgöl Asliye (Aile) Hukuk Mahkemesi’nin 27.9.2007 tarihinde kesinleşen kararı ile anlaşmalı olarak boşanmışlardır. Davacı erkek (eski) eş, devam eden evlilik süresince ortak çocuk olarak bilinen ve 3.9.2006 doğumlu S.’nin, anlaşmalı boşanma kararı kesinleştikten sonra kendi çocuğu olmadığının ortaya çıktığını, S ile arasında yıllarca büyük bir sevgi bağının oluştuğunu, çocuğun gerçek babasının kendisi olmadığını öğrenince büyük bir üzüntü ve yıkım yaşadığını, köy yerinde bu durumun duyulması ile toplum karşısında küçük düştüğünü, kişilik haklarının saldırıya uğradığını ileri sürerek eski eşine 26.9.2008 tarihinde 10.000,00 TL’lik manevi tazminat davası açmıştır. Davalı, iddiaları inkâr etmiş; S.’nin ortak çocuk olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.

Davaya bakan Sarıgöl Asliye Hukuk Mahkemesi, 22.7.2010 tarihli E. 2008/176, K. 2010/161 sayılı kararı “aile mahkemesi sıfatıyla” vermiştir. Kararda mahkeme, davalının evlilik birliği içerisinde sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, davacının ortak çocuk olarak bilinen S.’nin gerçek babası olmadığının mahkeme kararı ile tespit edildiği, TMK m.174/II hükmü uyarınca boşanmaya sebep olan olaylar nedeni ile kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceği gerekçesi ile davalının 6.000 TL manevi tazminat ödemesine karar vermiştir.

Davalı tarafından yapılan temyiz başvurusu neticesinde dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 19.10.2012 tarihli ve E. 2012/11544, K. 2012/25372 sayılı kararı ile ilk derece mahkemesinin kararını bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesi olarak boşanma kararının tarafların anlaşmasına dayandığı, bu kararla tarafların aralarındaki ihtilafı nihai olarak çözdüklerinin kabul edildiği, davacının boşanma kararından sonra boşanma sebebiyle manevi tazminat talep etmesinin mümkün olmadığı gösterilmiştir.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin bozma kararı üzerine Sarıgöl Asliye Hukuk Mahkemesi, 18.09.2013 tarihli ve E. 2013/107, K. 2013/219 sayılı kararı ile direnme kararı vermiştir. Direnme kararının gerekçesi olarak “tarafların gerçekte anlaşmalı olarak boşandıklarının kabul edilemeyeceği, nitekim davacının sadakatsizlik vakıasına dayandığı ve bu iddiasından vazgeçmediği, sadece boşanma ve boşanmanın sonuçları üzerinde anlaştıkları, ayrıca anlaşılan ve çözüme bağlanan noktaların ancak bilinen vakıalar üzerinde olabileceği, çocuğun kendisine ait olmadığını sonradan öğrenen babanın anlaşmalı boşanma nedeni ile tazminat talep edemeyeceğini söylemenin hukuki açıdan isabetsiz olduğu, davalının beş yıl süreyle başkasına ait çocuğun ihtiyaçlarını davacıya yüklediği, bu zaman diliminde eşini aldatmaya devam ettiği, davacının boşanma davasının kesinleşmesinden sonra çocuğun kendisinden olmadığını öğrenerek nesebin reddi davası açtığı ve davanın kabul edildiği, bir kimsenin bilmediği bir vakıa hakkında tasarruf hakkına sahip olduğunun kabul edilemeyeceği, en genel hukuk kaidesi olan doğmamış bir haktan önceden feragat edilemeyeceği, bir vakıanın neticesinde tazminat talep edebilmek için öncelikle o vakıanın bilinmesi gerektiğinden hukukta sürelerin başlangıcı olarak öğrenmenin kabul edildiği, neticede de açılan davanın anlaşmalı boşanmaya bağlı bir dava olmayıp uğradığı manevi zararın tazmini olduğu, bilinmeyen bir vakıadan vazgeçilmiş sayılamayacağı” gösterilmiştir.