Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Türk Hukuk Camiasının Duguit’ye Teveccühü: Literatür Merkezli Bir Değerlendirme

The Turkish Legal Community’s Concern to Duguit: A Literature-Based Assessment

Emre PARTALCI

Özgün fikirleriyle Léon Duguit (1859-1928) döneminin en önde gelen ve en şöhretli hukukçularından bir tanesidir. Türkiye’de hukuk literatüründe Duguit’nin etkisi, başka pek çok önemli hukukçuya nazaran daha derin görünmektedir. Bu çalışmada Türkçede Léon Duguit külliyatı değerlendirilmekte ve Duguit’nin düşüncelerinin Türkiye’de yaygınlık kazanmasında etkili olan isimler ele alınmaktadır. Duguit’nin Türkiye’deki etkinliği tespit edildikten sonra, bunun sebepleri üzerinde durulmaktadır. Duguit’nin Fransızca yazıyor olması, literatürde de değinilmiş olan bir sebep olmakla beraber, yegane gerekçe değildir. II. Meşrutiyet döneminde ve Cumhuriyetin kuruluş evresinde Duguit’ye gösterilen alakanın farklı gerekçeleri olduğu görülmektedir. Son olarak, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze değin geçen süre zarfında Duguit’ye gösterilen ilgi de, sayısal veriler ışığında değerlendirilmektedir.

Léon Duguit, Türkçe Literatürde Duguit, Türk Hukuk Tarihi, II. Meşrutiyet Dönemi, Cumhuriyet Dönemi.

With his original ideas, Léon Duguit (1859-1928) is one of the foremost and most famous jurist of his time. Duguit’s influence in the legal literature in Turkey seems to be more profound than that of many other prominent jurist. In this study, the works of Léon Duguit in Turkish is evaluated and the persons that are influential in the prevalence of Duguit’s thoughts in Turkey are discussed. After determining the effectiveness of Duguit in Turkey, the reasons for this are emphasized. The fact that Duguit writes in French is a reason that has also been mentioned in the literature, but it is not the only reason. It is seen that the interest shown to Duguit during the II. Meşrutiyet and the establishment phase of the Republic had different reasons. Finally, the interest shown to Duguit from the establishment of the Republic to the present is evaluated in the light of numerical data.

Léon Duguit, Duguit in Turkish Literature, Turkish Legal History, Era of the II. Meşrutiyet, Era of Republic of Turkey.

GİRİŞ

Léon Duguit döneminin en önde gelen ve en şöhretli hukukçularından bir tanesidir. Bordeaux’da Duguit’nin ardılı olan Bonnard,1 hayatını kaybetmesinin ardından hakkında şu sözleri sarf etmiştir:

O hukuk biliminin en ünlü temsilcilerindendi. Çağdaş hukuk düşüncesinin önemli bir anıtı olarak kalacaktır. Çünkü onun meydana getirdiği özgün öğreti o kadar önemli ve kapsamlıdır ki, kimse bunu göz ardı edemez. Öğretisi hukuk biliminde derin izler bırakacaktır. Öğretisine karşı çıkanları dahi bazı meseleleri gözden geçirmeye ve fikirlerini düzeltmeye mecbur etmiştir”.2

Bu sözler herhangi bir merhumu hayırla yad etmekten fazla bir anlama sahiptir. Çünkü Duguit yaşadığı süre zarfında gerçekten de etkili olmuş bir hukukçudur. Ona atfedilen değeri örneklendirmek bakımından Columbia Üniversitesi, Coimbra Üniversitesi (Portekiz), Buenos Aires Üniversitesi ve Bükreş Üniversitesinde vermiş olduğu ders ve konferanslar3 ile Mısır kralının daveti üzerine o dönem henüz kurulan Mısır Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesinin kurucu dekanlığı görevine getirilmesinden4 söz edilebilir. Bonnard’ın belirttiği üzere öğretisine karşı çıkanlar dahi onu gözardı edememektedirler. Sözgelimi 1925-1927 yılları arasında yayımlanan Sovyet Devlet ve Hukuk Ansiklopedisinde Duguit için bir madde ayrılmış, bu maddeyi Sovyet hukuk kuramının önde gelen temsilcilerinden Paşukanis kaleme almıştır.5 Etkisi ölümünün ardından da devam etmiştir. Buna bir örnek Latin Amerika üzerinden verilebilir: Kolombiya’nın 1936 tarihinde kabul edilen anayasasında, Duguit’nin görüşlerinin çeşitli açılardan etki ettiği görülmektedir.6 Kolombiya’nın yanı sıra Şili (1925) ve Arjantin (1949) anayasalarında mülkiyetin toplumsal bir işlev olarak nitelenmesinde Duguit’nin görüşlerinin önemli rol oynadığı belirtilmektedir.7

Bu makalede Duguit’nin Türkiye’de gördüğü alakaya açıklama getirmek amaçlanmaktadır. Ancak onun Türkiye’de gördüğü alaka, hiç şüphesiz, dünyanın geri kalanında gördüğüyle ortak bir paydaya sahiptir. Bu sebeple, en başta, Duguit’nin gördüğü teveccühün sebepleri üzerinde durmak gerekmektedir. Bu bakımdan öncelikle Duguit’nin dünya ölçeğinde şöhretine dayanak teşkil eden özgün görüşleri üzerinde durmak gerekir.

Duguit’nin kuramını eksiksiz bir şekilde ortaya koymak bu makalenin kapsamını aşar. Ayrıca bu makalenin ilerleyen sayfalarında görüleceği üzere, onun görüşlerini hemen hemen eksiksiz şekilde Türkçe kaynaklardan öğrenmek mümkündür. Burada, bu makale özelinde yarar sağlayacak belli başlı ayırt edici yönleri ortaya koymak yeterli görünmektedir. Bunun içinse, bizatihi Duguit’nin kendi görüşlerini hülasa ettiği, 1908’de École des hautes études sociales’de verdiği konferanstaki şemaya yaslanılabilir.

Duguit’nin görüşlerinin temelini sosyolojik bir hukuk yaklaşımı oluşturur. August Comte ve Emile Durkheim’ın pozitivizmini hukuk alanına tatbik etmiştir.8 Ona göre hukuka dayanak teşkil edecek olguya dayalı bilginin kaynağı toplumsal ilişkilerdir. İnsanların toplumsal bir varlık olmak dolayısıyla tabi oldukları bir kural vardır. Bu kural, “toplumsal dayanışma (solidarité sociale)” ya da (Duguit’nin zaman zaman tercih ettiği diğer bir kavram olan) “toplumsal karşılıklı bağlılık (interdépendance sociale)” olgusuna dayanır.9 Hukuka bu bakış açısından yönelen Duguit, merkezî kavramı “hak” olan bir hukuku metafizik olarak nitelemektedir. Ona göre iradeye, menfaate ya da başka hangi istinat noktasına dayandırılmaya çalışılırsa çalışılsın,10 bireyin ya da toplumun sahip olduğu mutlak bir “hak” konsepti, toplumsal dayanışma ya da toplumsal karşılıklı bağlılık temeline dayalı hukukla telif edilemez. Buradan hareketle Duguit, bireyin mutlak hakları olduğu fikrine dayanan bir hukuk anlayışına karşı çıkmaktadır.11 Bu yaklaşımın en önemli çıktısı ise mülkiyette görülmektedir. Duguit mülkiyeti toplumsal bir işlev olarak tanımlamaktadır.12 Ona göre mülkiyetin salt bireysel amaçlara tahsis edilmesi, mülkiyetin içeriğinin sübjektivist ilkelere göre düzenlenmesine örnek teşkil eder.13 Halbuki mülkiyet toplumsal bir kurumdur; “zenginliğin bireysel ya da kolektif amaçlara tahsis edilmesi” anlamında mülkiyete hukuki anlamını kazandıran da “tahsis” değil, bu tahsisin toplumsal açıdan korunması ve güvence altına alınması gerekliliğidir.14

Duguit, sübjektif hakkın/hukukun yerine objektif hukuku ya da hukuk kaidesini koymaktadır. Ona göre insanlığın erişmiş olduğu pozitif aşamanın hukuku, metafizik ögelerden temizlendikten sonra olgulara istinat edilerek ortaya konacak olan hukuktur.15 Bu olguların aranıp bulunacağı yer ise toplumsal dayanışmanın hâkim olduğu toplumsal ilişkilerdir. Bu noktada Duguit’nin bireyci değil, toplumcu bir hukuk anlayışına sahip olduğu söylenebilir. Bireyin, toplumsal olguyu paranteze alarak ileri sürebileceği bir hakkı yoktur. Hukuk, toplumsal olana kaynaklık eden olgulara dayandığı nispette hukuktur.16 August Comte’a atıfla dile getirdiği şu cümle, onun toplumcu hukuk anlayışını özetler gibidir: “Bu dünyada kimsenin daima vazifesini yapmaktan başka bir hakkı yoktur”.17

Duguit’nin hak kavramına yönelttiği eleştirilerin bir uzantısı siyasi iktidara ve egemenlik düşüncesine yönelmektedir. Bireyin mutlak hakların bakımından olduğu gibi, siyasal iktidara mutlak bir irade bahşettiğini düşündüğü egemenlik düşüncesi de ona göre metafizik bir düşüncedir; olgulara istinat etmez. Duguit yöneten-yönetilen ayrımını bir vakıa olarak teslim eder; ne var ki yönetenlerin egemen olarak tanımlanması ve buna bağlanan sonuçları bir kurgu olarak kabul eder ve dışlar.18 Gözlemlediği maddi/toplumsal olgu da ona göre, egemenlik kavramının insanlığın pozitif evresinde bertaraf edilmekte olduğudur.19 Duguit’nin devlet aygıtına yönelen son bir gözleminden daha söz edilebilir. Ona göre sendikal faaliyetlerin toplumsal yaşamda tuttuğu yer nispetinde siyasal iktidarda ve yönetimde sendikaların etkinliğinde artış gerçekleşmektedir. Toplumsal işbölümünde sendikaların üstleneceği rolün artması nispetinde, devletin hâlihazırda üstlenmiş olduğu rolün azalacağını ve gitgide bir denetleme ve gözetim faaliyetinden ibaret kalacağını öngörmektedir.20

Duguit’nin hukuk dünyasında kazandığı konuma dayanak teşkil eden görüşleri böylece özetlenebilir. Duguit’nin Türkiye’de gördüğü ilginin objektif yönünü onun düşünceleri teşkil ettiğinden, aşağıdaki değerlendirmelerde Duguit’nin görüşlerinin buradaki dar çerçeve içinde de olsa akılda tutulması gerekir. Duguit, eğer Türkiye’de kayda değer bir alakayı celbettiyse, bunun Türkiye’ye özgü, sübjektif gerekçeleri de olsa gerektir. Bu gerekçeleri tespit için, bu makalede ilk olarak Duguit’nin eserlerinin Türkiye’de bulduğu karşılık ortaya konmaya çalışılacaktır. Bu noktada bir açıklama yapmak, Duguit’nin Türkiye’deki bulduğu karşılığın kapsamını belirtmek gerekiyor. Teveccühüne odaklanılan “hukuk camiası”, bu makale özelinde, Duguit’nin görüşlerinin Türkiye’de yaygınlaşmasına daha dolaysız şekilde katkıda bulunanlardır. Daha açık bir ifadeyle, Duguit’den yapılan çeviriler ile Duguit’nin görüşlerini eserlerinde ve üniversite kürsülerinde hukukçularla tanıştıran akademisyenlere odaklanılmaktadır. Bu, kapsamı bir açıdan daraltmak diğer bir açıdansa geniş tutmaktır: Duguit’nin görüşlerinin hukukumuza yansımaları ve etkisinin nihai belirlenimini yapmak bakımından, hiç değilse yasama etkinliği ile yargı faaliyeti içinde durumun tespiti gerekir. Kapsam bu yönü dışlamakla daralmaktadır. Diğer taraftan Duguit’nin görüşlerinin çeşitli vasıtalarla aktarılmasının ve yaygınlaştırılmasının hukuki metinlere yansımayan gerekçeleri de pekala olabilir. Kapsamın, yasama ve yargı etkinliği içinde Duguit’nin karşılığıyla kayıtlı tutulmamasının, onun görüşlerini Türkiye’ye getirmekle murat edilenlerin daha bütünlüklü olarak resmedilmesini mümkün kılacağı kanısındayız.