Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Taksirli Suçlarda Failin Kişisel ve Ailevi Durumu Bakımından Şahsi Cezasızlık Sebebi ile Cezada İndirim Yapılmasını Gerektiren Şahsi Sebep (TCK md.22/6)

Personal Reason for Impunity and Personal Reason Requiring Reduction in Punishment in Terms of Personal and Family Circumstances of the Perpetrator in Negligent Offenses (TCC art.22/6)

İbrahim ÇETİN

Türk Hukuk Sistemi’nde ilk defa 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer verilmiş olan madde 22/6 oldukça önemli bir düzenlemedir. Düzenlemeye göre fail hakkında şartları mevcutsa basit taksir hâlinde şahsi cezasızlık sebebi, bilinçli taksir hâlinde ise cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep uygulanacaktır. Ancak kanun düzenlemesinde yer alan bazı ifadeler sebebiyle fıkranın uygulanmasına yönelik doktrinde pek çok tartışma yer almakta, bazı mahkeme kararları da benzer şekilde tartışmalara sebep olmaktadır. Örneğin kanun düzenlemesinde yer alan “aile” ifadesinden kimlerin anlaşılması gerektiği veya “münhasıran” ifadesinin aile dışında üçüncü bir kişinin de suçtan etkilenmesi durumunda ne gibi sonuçlara sebebiyet vereceği tartışmalıdır. Bu çalışmada düzenleme, doktrinde yer alan tartışmalar ve Yargıtay kararları çerçevesinde ele alınacaktır.

Taksir, Cezada İndirim Yapılmasını Gerektiren Şahsi Sebep, Şahsi Cezasızlık Sebebi.

Article 22/6, which was included for the first time in the Turkish Legal System with the Turkish Penal Code No. 5237, is a highly important regulation. According to the regulation, if the conditions are met personal reason for impunity will be applied in case of inadvertent negligence and personal reason requiring reduction in punishment in case of advertent negligence. However, due to some expressions in the law, there are many discussions in the doctrine regarding the implementation of the regulation, and some court decisions cause similar discussions. For example, it is debatable who should be understood by the term “family” in the law, or what consequences the term “exclusively” will cause if a third party other than the family is affected by the crime. In this study, the regulation will be discussed within the framework of the discussions in the doctrine and the decisions of the Supreme Court.

Negligence, Personal Reason Requiring Reduction in Punishment, Personal Reason for Impunity.

Giriş

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 22. maddesinin altıncı fıkrasında kendine özgü bir düzenleme yer almaktadır. Düzenlemeye göre, “taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.” Buna göre kanun koyucu kanunda basit taksirle hareket eden fail bakımından eğer şartları varsa bir şahsi cezasızlık sebebine yer vermişken bilinçli taksirle hareket eden fail bakımından bir cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebebe yer vermiş gözükmektedir.

Düzenlemenin lafzına bakıldığında içerisinde oldukça tartışmalı ifadelere yer verildiği görülmektedir. “Münhasıran”, “kişisel ve ailevi”, “bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur” gibi ifadeler kurumun nasıl uygulanması gerektiğine dair birçok görüşün ortaya atılmasına, aynı şekilde Yargıtay’ın da çelişkili kararlar vermesine sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla kurumun birçok tartışma içerdiği söylenebilir.

Düzenleme, suç genel teorisi bağlamındaki yeri ve uygulaması hususundaki tartışmaların yanısıra kendine özgü bir şahsi cezasızlık sebebi içermesi sebebiyle muhakeme hukuku bakımından da sonuçlar doğurmaktadır. Doğal olarak suç genel teorisindeki tartışmalara benzer şekilde muhakeme hukuku bakımından da kurumun ne şekilde anlaşılması gerektiği hususunda tartışmalar bulunmaktadır.

Bu çalışmada öncelikle taksirden doğan sorumluluk hususu üzerinde durulacak ardından TCK md.22/6 incelenecek ve düzenlemenin hükme etkisine değinilerek çalışma sonlandırılacaktır.

I. Taksirden Doğan Sorumluluk

Arapça’ya dayanan bir terim olan taksir, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre kusurda bulunma, dikkatsizlik, tedbirsizlik, meslekte acemilik veya düzene, buyruklara ve talimata uymazlıktan doğan kusurlu olma durumu olarak tanımlanmaktadır.1

Ceza hukukunda kusurluluğun temelinde kast yatmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nun 21. maddesinde bu husus “suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır.” şeklinde belirtilmektedir. Devamı maddede ise istisna hâli olan,2 taksirden doğan sorumluluğa yer verilmiştir. Buna göre “taksirle işlenen fiiller, kanunda açıkça belirtildiği hâllerde cezalandırılır.” Bu istisnai sorumluluğun ceza kanunlarında kendine yer bulması, özellikle gelişen dünya ile birlikte trafikte gerçekleşen fiillerin, yüksek risk içeren iş kollarının yaygınlaşması ve tıbbi müdahale imkanlarının gelişmesi çerçevesinde bir zorunluluk hâline gelmiş ve ilgili kurum kanun koyucular tarafından kanunlara eklenmiştir.3

Modern dünyanın kişilere yüklediği bu yeni sorumluluk, kişilerden beklenen asgari dikkat ve özen yükümlülüğüne uymayacak şekilde davranılmasına belli sonuçlar bağlamıştır. Dolayısıyla bu yükümlülüklere aykırı davranıldığında cezai bir sorumluluk doğmuş olacaktır.4 Bahsi geçen bu sorumluluk günümüzde müşterek yaşamın varlığı için olmazsa olmazdır. Aksi durumda insanların büyük kalabalıklar şeklinde yaşamasının oldukça zor olacağı büyük çevrelerce kabul edilmektedir. Bahsi geçen bu sorumluluğun kaynağı da bizatihi bu ortak bilinçten, toplumsal yaşamın ortak tecrübelerinden gelmektedir.5

Türk kanun koyucu taksirden doğan sorumluluğu düzenlerken taksiri ikiye ayırmıştır. Buna göre taksir, basit veya bilinçsiz taksir ve bilinçli taksir olmak üzere ikiye ayrılır. Türk Ceza Kanunu’na göre basit taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi” olarak tanımlanmakta iken bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi hâli” olarak tanımlanmaktadır. Burada taksiri kasttan ayıran en önemli nokta her iki taksir türünde de neticenin öngörülmüş olsun ya da olmasın fail tarafından istenmemiş olmasıdır.6

II. Taksirli Suçlarda Şahsi Cezasızlık Sebebi veya Cezada İndirim Yapılmasını Gerektiren Şahsi Sebep

TCK’de yer alan şahsi cezasızlık sebepleri incelendiğinde genel olarak iki farklı tercihe gidildiği görülmektedir. Bu tercihlerden ilki kanunun 167. maddesinde yer almaktadır. İlgili maddede7 kanun koyucu şahsi cezasızlık sebebine ilişkin sınırları sayma yoluna gitmiştir. Çalışmanın konusu olan TCK md.22/6’da ise hâkime oldukça geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır. Madde metni incelendiğinde TCK md.22/6 düzenlemesinin taksirle işlenmiş suçlar bakımından özel bir şahsi cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi bir sebep içerdiği görülmektedir.8 Şahsi cezasızlık sebeplerinin doktrinde genel kabul görmüş sonuçları incelendiğinde9 TCK md.22/6’nın basit taksiri konu alan düzenlemesinin bir şahsi cezasızlık sebebi olduğu doktrinde de kabul edilmektedir.10 Düzenlemenin bilinçli taksiri konu alan kısmı ise cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep olarak kabul edilmektedir.11 Madde metnine göre, “taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.

Söz konusu düzenleme 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer alıyor olsa da 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’nda yer almamaktaydı. 765 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde doktrinde şu an yürürlükte olan hükme benzer bir düzenlemenin kanunda yer alması gerektiği yönündeki görüşler dikkate alınarak12 Türk Ceza Kanunu’nun 1998 Tasarısının 22. maddesinin üçüncü fıkrasında “taksirli hareket sonucu sebebiyet verilen netice, münhasıran failin şahsı ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan üçte bire kadar indirilir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Benzer düzenleme 2001 yılı ve 2003 yılı Tasarısında da kendine yer bulmuş, son kısmı “bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar” olarak değiştirilmiş ve 5237 sayılı Kanunda yerini alarak bu şekilde kanunlaşmıştır.

Düzenlemenin bir benzeri Alman Ceza Kanunu’nun 60. maddesinde yer almaktadır. Maddeye göre, “Gerçekleştirdiği fiilin, failin kendisi üzerinde doğurduğu sonuçlar, fail hakkında bir cezaya hükmedilmesini açıkça yersiz kılacak kadar ağır ise, mahkeme ceza vermekten vazgeçer. Eğer fail gerçekleştirdiği fiil ile bir yıldan fazla hapis cezası hükmedilmesine neden olursa, bu hüküm uygulanmaz.13 Bu düzenlemenin esasında işlediği suçun neticesi sebebiyle kaldıramayacağı bir acı içerisinde olan failin bu acısının cezaya dönüşmesi, dolayısıyla da kendisine ayrıca bir ceza verilmesinde suç politikası açısından bir yarar kalmamış olması yatmaktadır.14 Türk Ceza Kanunu ve Alman Ceza Kanunu düzenlemeleri arasındaki fark Alman Ceza Kanunu düzenlemesinin yalnızca taksirden doğan sorumluluk hâlinde gündeme gelmemesidir. Dolayısıyla Alman Ceza Kanunu düzenlemesi Türk Ceza Kanunu düzenlemesinden farklı olarak şartları mevcutsa kast hâlinde de uygulama alanı bulabilmektedir. İki kanun arasında kurumun uygulanabilmesine yönelik şartlar ve mahkemelerin uygulaması bakımından başka farklar bulunmakla birlikte doğrudan kanunun lafzından kaynaklanan belki de en önemli fark Alman hukukunda düzenlemenin yalnızca cezası bir yıla kadar olan suçları kapsamasıdır. Buna karşın Alman Ceza Hukuku da Türk Ceza Hukuku’na benzer şekilde ilgili maddenin uygulanması sonucunda beraat değil ceza verilmesine yer olmadığı kararının verilmesi gerektiğini düzenlemiştir. Dolayısıyla fiil hâlen hukuka aykırı olduğu için fail bu durumun doğurduğu tüm sonuçlara katlanacaktır. Kanun hâkime Türk Ceza Kanunu’na benzer şekilde bir takdir yetkisi tanımamıştır. Dolayısıyla şartları mevcutsa hâkim ceza vermekten vazgeçmek zorundadır.15

Türk Ceza Kanunu ile getirilmiş olan düzenleme Alman Ceza Kanunu’na benzer şekilde bir hukuka uygunluk nedeni veya kusurluluğu ortadan kaldıran neden değildir. Niteliği itibariyle kanun koyucunun suç politikası gereği ceza vermekten vazgeçtiği veya hâkimin cezada indirime gidebileceği şahsi bir nedendir.16

Kanun düzenlemesi ile ilgili olarak maddenin gerekçesinde düzenlemenin varlığı iki sebebe bağlanmıştır. İlk sebep kırsal bölgelerde çok çocuklu kadınların gerekli dikkat ve özeni gösterememeleri sebebiyle çocuklarının zarar görmesi hâli, ikinci sebep ise trafik kazaları sebebiyle failin kendisinin ve ailesinin zarar görmesi hâlidir. Gerekçede maddeye ilişkin olarak “ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve aile bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hâllerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkûm edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ızdırabı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır. Söz konusu fıkraya göre, hâkim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilecektir. Elbette ki hâkim bu husustaki takdirini kullanırken suçlunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini, söz gelimi diğer çocukların bakımını göz önünde bulunduracak, ona göre hüküm kuracaktır. Ancak, dikkat edilmelidir ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için fiilden dolayı münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu itibarıyla zararlı netice meydana gelmiş bulunmalıdır; böyle bir netice ile birlikte söz konusu durumlara ilişkin bulunmayan başka bir netice de meydana gelmişse fıkra uygulanmayacaktır.17 denilmektedir.18