Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Kast, Taksir ve Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suçlar

Koray DOĞAN

I.

Ülkemizde yeni Türk Ceza Kanunu Eylül 2004’de kabul edilip, Haziran 2005’de yürürlüğe girmiştir. Sübjektif tipiklik unsurları olarak bilinen kast, taksir ve kast-taksir kombinasyonu olarak neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlar1, Türk ve Alman ceza hukuklarında esas itibariyle benzer şekilde kullanılmaktadırlar. Hatta Alman Ceza Kanunu genel hükümlerinin, Türk Ceza Kanunu için ana model olduğu söylenebilir2. Nitekim Almanya ve Türkiye’de baskın görüş üçlü suç teorisidir, Tipe Uygunluk – Hukuka Aykırılık ve Kusur. Ancak bu durum önceki Türk Ceza Kanunu döneminde daha farklı, dörtlü bir yapı arz etmekteydi: Kanuni Unsur – Maddi – Manevi Unsurlar (Kusur) ve Hukuka Aykırılık.

Eski ve yeni kanun arasındaki önemli değişikliklere kısaca bakmak gerekirse; yeni Ceza Kanununda ilk kez kast, olası kast (m.21) ve taksir (m.21) kavramlarının tanımlandığını söylemek gerekir3. Eski Ceza Kanununda sadece kastın yokluğunda cezalandırmanın sona ereceği belirtilmekte4 (E. TCK m.45) ve taksire ilişkin olarak ise m.455’in formülasyonuna göre eğer olayda bir hukuki değere zarar veren netice, tedbirsizlik veya dikkatsizlik veya meslek ve sanatta acemilik veya nizamat ve evamir ve talimata riayetsizlikten ileri gelmekteyse taksirin varlığı kabul edilmekteydi5. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel hükümlerde bir yasal düzenleme yoktu. Ancak kast ve taksir kavramlarının kanunda tanımlamanın gerekliliği ülkemizde tartışmalıdır. Örneğin Al.CK kast ve taksirden ne anlaşılması gerektiğini belirtmemektedir. Sadece kastın esasına ilişkin olarak tipiklikte hataya ilişkin § 16 fıkra 1 cümle 1’de bir düzenleme yer almaktadır6. Kanun koyucunun bu şekilde tanımlamaların geliştirilmesini öğreti ve içtihatlara bıraktığı kabul edilir7. Bize göre sadece kast ve taksir tanımlanmalı ancak hala aralarındaki sınır tartışmalı olan olası kast ve bilinçli taksir8 gibi kast ve taksirin özel görünüş şekilleri tanımlanmamalıydı9.

II.

Yeni Kanunla birlikte doktrinde kast ve taksirin hukuki niteliği ve fonksiyonuna ilişkin bir tartışma başlamıştır. Baskın görüşe göre, kast ve taksir yeni Kanun konseptinde artık birer kusur şekli olarak değil10, haksızlığın gerçekleştiriliş şekli olarak kabul edilmelidir (normatif kusur teorisi)11. Ancak bizim görüşümüz, Alman literatürünün bir kısmı12 gibi, kast ve taksirin çifte fonksiyonunun olduğu yönündedir13. Tipikliğe ilişkin kastın varlığı her zaman kusura ilişkin kastın varlığını da gerekli kılar. Sadece bir durumda farklı olarak, kastın çifte fonksiyonunun pratikte anlamı olduğu kabul edilir, o durum da hukuka uygunluk sebeplerinin koşullarında hata durumudur14. Taksirde ise tipe uygunluk alanında bir objektif ölçütten (herkesten beklenen özenden), aynı zamanda kusur alanında bir de sübjektif ölçütten (failin bireysel özellikleri karşısında ondan beklenen özenden) söz edilir15. Kasttan farklı olarak taksirde her zaman hem tipiklikte hem de kusurda bu çifte fonksiyon hali geçerlidir.