Arama yapmak için lütfen yukarıdaki kutulardan birine aramak istediğiniz terimi girin.

Kadına Karşı Şiddetle Mücadelede Devletin Önleyici Tedbirler Alma Konusunda Uluslararası Sözleşmelerden Doğan Sorumluluğu

The State's Responsibility Arising from International Conventions on Preventive Measures in Commitment to Combating Violence Against Women

Betül KALYONCU, Nur KARAHAN TARIM

Uluslararası insan hakları hukukunda insan hakları belgesine taraf olan devletin dikey ve yatay etki bağlamında birtakım sorumlulukları bulunmaktadır. Devletin kadına karşı şiddetin önlenmesinde yatay etki bağlamında yapması gereken, suçla mücadeleye yönelik birtakım erken dönem tedbirleri almasıdır. Bu türden önlemler yaşanan kadına karşı şiddet olaylarının etkisini ve sayısını azaltıcı bir sonuç doğuracaktır. İşbu çalışmada amaçlanan kadına karşı şiddet olgusu bağlamında devletin gerekli yasal ve yargısal önlemlerin dışında, hak ihlalini önleyici başkaca tedbirleri alarak suçla mücadele etmesini, suçun dinamiklerine inmesini ve suçla mücadeleyi gerçekleştirecek mekanizmaları geliştirmesini vurgulamaktır. Suçla mücadelede bütüncül bir yaklaşımla suçun ele alınması, suçluluğun kontrol edilmesi ve önlenmesi noktasında kriminoloji fayda sağlayabilir. Dolayısıyla bu aşamada kriminoloji bilim dalının önemi üzerinde durmak gerekir. Çalışmada devletin uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüğünü yerine getirmesi için kriminoloji biliminin bakış açısıyla, kadına karşı şiddetin önlenmesi için suçla mücadeleye yönelik ne gibi önleyici tedbirler getirilebileceği üzerinde durulmuştur.

Devletin Sorumluluğu, Kadına Karşı Şiddet, Kriminoloji, Suç, Suçla Mücadele, Önleyici Tedbir.

In international human rights law, the state that is a party to the human rights document has some responsibilities in the context of vertical and horizontal effects. The action the state need to take within the context of the horizontal effect of prevention of violence against women is to take some early stage measures. . Such measures will result in reduction of the impact and number of violent incidents against women. Aim of this study is to emphasize the state’s fight against the crime by taking other measures preventing abuse of right other than the required legal and judicial measures, to get the bottom the dynamics of the crime and to develop the mechanisms that will realize the combating crime within the context of violence against women. Criminology can be beneficial in dealing with crime, controlling and preventing crime with a holistic approach in the fight against crime. Therefore, at this stage, the importance of the science of criminology should be emphasized. In the study, it is emphasized what preventive measures can be taken to combat crime in order to prevent violence against women from the point of criminology in order for the state to fulfill its obligations arising from international conventions.

State Responsibility, Violence Against Women, Criminology, Crime, Fight Against Crime, Preventive Measure.

Giriş

Uluslararası insan hakları hukukunda insan hakları belgelerine taraf olmak devletlere birtakım sorumluluklar yüklemektedir. Devletler bu anlamda, hem kamusal alanda hem özel alanda gerçekleşen hak ihlallerinden dolayı sorumlu tutulmaktadır. Dolayısıyla, başlangıçta kamusal alanda gerçekleşen, bir başka ifadeyle, kamu görevlilerinin faaliyetlerinden kaynaklanan hak ihlallerinden sorumlu tutulan devlet, sonrasında özel hukuk ilişkilerinden kaynaklanan hak ihlallerinden de sorumlu tutulmaya başlanmıştır. Devletin uluslararası insan hakları belgelerine taraf olmalarından dolayı ortaya çıkan bu sorumlulukları ise söz konusu belgelerin dikey ve yatay etkisi olarak nitelendirilmektedir.

Devletin kadına karşı şiddetin önlenmesi bakımından sorumluluğu ise yatay etki bağlamında ortaya çıkmaktadır. Zira, devlet özel alanda gerçekleşen, yani birey ile birey arasındaki bir uyuşmazlıktan kaynaklanan şiddet eyleminden gereken tedbirleri almadığı için sorumlu tutulmaktadır. Devletin kadına karşı şiddetin önlenmesi kapsamında alması gereken tedbirlerin kime ilişkin olduğu önem taşımaktadır. Bu kapsamda alınan tedbirlerin daha çok mağdura yönelik olduğu görülmektedir. Ancak devletin kadına karşı şiddetle mücadelede mağduru ve suçluyu aynı oranda ön plana alması gerekmektedir. Nitekim, sadece mağdura yönelik alınan önlemlerin, kadına karşı şiddet eylemlerinin ortaya çıkmasını ne derece önlediği tartışmalıdır. O halde devletin kadına karşı şiddeti önlemek adına, artık farklı yaklaşımlar sergilemesi suç ve suçluya ilişkin tedbirleri artırması gerekmektedir. Bu noktada kriminoloji biliminden daha çok faydalanılarak, bir suç işlenmeden önce suçla mücadeleye yönelik daha geniş tedbirlerin alınması isabetli olacaktır.

Suçla mücadelenin daha etkin olabilmesi günümüzde kriminolojik araştırmaların genişletilmesini ve kriminolojik bilgilere dayalı suça ilişkin önlemlerin belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. Zira kadına karşı şiddet eylemlerinin temelindeki problemleri ve bu problemleri etkileyen unsurları gözetmeyen bir mücadele yöntemi oldukça yetersizdir. Dolayısıyla, sadece mağdurun şiddete karşı korunmasının ön planda olduğu ve cezaların caydırıcılığı perspektifinden hareket edilmeyerek, suçun ve suçluluğun oluşumunun engellenmesine yönelik tedbirlerin alınmasına öncelik verilmesi gerekmektedir. Nitekim suçlulukla mücadelenin devlete yüklediği görevlerin de anlaşılması zorunludur.

İşbu çalışmada da kadınların şiddetten korunması bağlamında, devletin suç ve suçluluğun önlenmesine yönelik ne gibi tedbirler alması gerektiği normatif eksende ortaya konulmaya çalışılacaktır. Öncelikle uluslararası ve ulusal hukukta kadına karşı şiddetin tanımı yapılacak, uluslararası insan hakları hukukunda kadına karşı şiddetle mücadele özelinde düzenlenen belgelere yer verilerek devletlere ne gibi sorumluluklar yüklendiği tespit edilecektir. Daha sonrasında ise devlet tarafından suç öncesi alınabilecek tedbirlerin gerekliliği ve bu açıdan kriminolojinin önemi üzerinde durularak kadına karşı şiddetin kriminolojik nedenleri ele alınacaktır. Sözü edilen değerlendirmeler ise devletin uluslararası insan hakları belgelerine taraf olmaktan kaynaklanan sorumluluk alanı çerçevesinde yapılacaktır. Dolayısıyla, ön plana çıkarmak istenilen husus, devletin yasal düzenlemelerle şiddeti cezalandırılması ve şiddeti önlenmek adına tedbirler alması dışında kadına karşı şiddeti ortaya çıkaran nedenleri önlemek için oluşturacağı politika ile kadına karşı şiddetle etkin şekilde mücadele etmesidir.

I. Uluslararası ve Ulusal Mevzuat Çerçevesinde Kadına Karşı Şiddet Kavramı

Kadınların ev içinde ya da dışında maruz kaldıkları şiddetin önlenmesi amacıyla, sadece ulusal düzlemde değil, uluslararası düzlemde de birtakım düzenlemeler getirilmiştir. Uluslararası insan hakları hukukuna özgü belgelerde, genel nitelikteki insan hakları belgelerinde cinsiyet bakımından herhangi bir ayrıma gidilmeksizin “herkes” ya da “hiç kimse” şeklinde ifadelere rastlanmakta, söz konusu belgelerde kadına karşı şiddet olgusu özel olarak düzenlenmemektedir.1 Ancak kadının özne olarak ele alındığı ve kadına karşı şiddet kavramının da tanımının yapıldığı düzenlemelere, hem uluslararası insan hakları belgelerinde hem ulusal mevzuatta rastlamak mümkündür. Uluslararası insan hakları hukuku belgeleri, bu belgelere taraf olan devletler açısından, ulusal mevzuattaki düzenlemelerin bunlara uygun olarak değiştirilmesi ve geliştirilmesi sonucunu doğurmaktadır.2 Dolayısıyla, kadına karşı şiddet kavramının uluslararası ve ulusal düzlemde ne şekilde ele alındığının ayrı başlıklar altında incelenmesi yerinde olacaktır.

Uluslararası insan hakları hukukunda kadına karşı şiddet kavramına, hem uluslararası hem bölgesel düzlemde düzenlenen bazı insan hakları belgelerinde rastlamak mümkündür. İnsan haklarının gelişiminde kadın haklarına ilişkin uluslararası düzlemde düzeyde yayınlanan ilk belge, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 07.11.1967’de kabul edilen Kadına Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Bildirisi olup, aynı konulu Sözleşmenin temelini oluşturmaktadır.3 Zira daha sonrasında, Kadına Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Bildirisi’nden yola çıkılarak 1979 yılında “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması (CEDAW) Sözleşmesi” hazırlanmış ve 1980 yılında imzaya açılmıştır.4 Söz konusu sözleşme, adından da anlaşılacağı üzere, kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığın kaldırılmasını amaçlamaktadır. Daha açık bir ifadeyle, Sözleşmede hedeflenen toplumsal yaşam içerisinde kadın erkek eşitliğinin sağlanması için kalıplaşan kadın erkek rollerine dair önyargıların ve ayrımcılıkların ortadan kaldırılmasıdır.5 Dolayısıyla, Sözleşmenin kadınların toplum içinde eşitsizliğinin yerleşik doğasına ve söz konusu eşitsizliği ortadan kaldırmak amacıyla alınabilecek özel önlemleri ortaya koymak adına oluşturulduğu söylenebilir.6 İlgili insan hakları belgesinde, her ne kadar kadının toplumda karşılaşabileceği her türlü ayrımcılığa karşı korunması amaçlanmışsa da kadının şiddete karşı korunmasına ilişkin doğrudan herhangi bir düzenleme yapılmamıştır. Ancak Kadına Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi’nin imzaya açıldığı 1980 yılında, Kopenhag’da düzenlenen BM İkinci Dünya Kadın Konferansı’nda kadına karşı aile içi şiddet konusu tartışılmıştır.7

Kadına karşı şiddete ilişkin uluslararası belgeler, kadına karşı şiddetin ayrımcılıkla bağlantısını gösterecek şekilde düzenlenmiştir.8 Uluslararası düzlemde, kadına karşı şiddet kavramının şiddet özelinde ele alındığı ve tanımlandığı belgelerden ilki BM Genel Kurulu tarafından 20.12.1993 tarih ve 44/104 sayılı karar sonucu kabul edilen “Kadınlara Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılması Hakkında Bildiri”dir.9 Bahsi geçen bildiride, kadına karşı şiddet, kamusal ya da özel yaşamda ortaya çıkmış olmasına bakılmaksızın tehdit, zorlama veya özgürlükten yoksun bırakmayı içerecek şekilde, kadınların bedensel, cinsel ya da psikolojik zarar görmelerine neden olan ya da neden olması muhtemel olan cinsiyet eksenli herhangi bir şiddet olarak tanımlanmıştır.10

Tanıma göre, kadına yönelik şiddetten bahsedebilmek için, kadının sayılan şiddet eylemlerinden etkilenme olasılığı bulunması yeterli olarak görülmüştür. Bahsi geçen şiddet eylemlerinin çeşitleri ise, tehdit, zorlama ya da kadının özgürlüğünün sınırlandırılması olarak sayılmıştır. O halde, sadece kadına karşı fiziksel olarak şiddet eyleminde bulunulması değil kadının ıstırap duymasına yol açabilecek başkaca eylemler de şiddet kapsamında yer almaktadır. Tüm bu bilgiler ışığında kadına karşı şiddet eylemlerinin, sadece fiziksel şiddetle özdeşleştirilmeyip, kadına karşı şiddetin fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik gibi farklı görünümlerinin olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.11

Bahsi geçen Bildirinin 2’nci maddesinde, kadına karşı şiddet kavramını tanımlamak adına belirtilen bu hususların sınırlı sayıda olmadığına, şiddetin bu hususlardan farklı şekilde açığa çıkabileceğine de vurgu yapılmıştır. İlgili maddede kadına karşı şiddetin kapsamı, belirli örnekler verilerek açıklanmış ve kadınlara karşı şiddetin hangi hususları kapsadığı belirtilmiştir.

Kadına karşı şiddetin önlenmesine yönelik olarak oluşturulan bir diğer insan hakları belgesi ise Amerikan Devletleri Örgütü tarafından 09.07.1994 tarihinde kabul edilen ve 05.03.1995 tarihin de yürürlüğe giren Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesi, Cezalandırılması ve Ortadan Kaldırılması Hakkında Amerikalılararası Sözleşme’dir.12 “Bolem do Para Sözleşmesi” olarak da ifade edilen sözleşme bölgesel düzlemde kadının şiddetten korunmasına yönelik olarak oluşturulan ilk belge olarak nitelendirilebilir. Söz konusu belgenin ilk maddesinde yer alan kadına karşı şiddet kavramının BM Kadınlara Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirisi ile benzer şekilde tanımlanmıştır.13 Ayrıca kadına karşı şiddetin önlenmesinde devlete ne gibi sorumluluklar yüklendiğine ve hangi hakların korunduğuna da ilgili sözleşmede kapsamlı şekilde düzenlenmiştir. Ancak genel bir değerlendirme yapıldığında BM Kadınlara Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirisi ile koşut bir metnin kaleme alındığı görülmektedir.14

Daha sonrasında, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri, kadına karşı şiddetin önlenmesi ve mağdurun korunmasına yönelik önlemleri kapsamlı şekilde ele alan, bağlayıcı nitelikte bir uluslararası sözleşme düzenlenmesi çağrısında bulunmuştur.15 Sözü edilen durum, bölgesel düzlemde karşılık bulmuş ve kadına yönelik şiddet özelinde üretilen en önemli belge olan Kadına Yönelik Şiddetin ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılmıştır.16 İstanbul’da imzaya açılması nedeniyle bu sözleşme İstanbul Sözleşmesi olarak da adlandırılmaktadır.17 Anılan bu sözleşmenin 3. maddesi kadınlara karşı şiddet kavramını Kadına Karşı Şiddetin Ortadan Kaldırılması Bildirisindeki tanıma benzer şekilde düzenlemiştir. Buna göre kadına yönelik şiddet, yine kamusal ya da özel yaşamda gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılmaksızın tehdit etme, zorlama ya da özgürlükten keyfi olarak yoksun bırakmayı içeren şiddet eylemleri olarak nitelendirilmektedir. Söz konusu eylemler fiziksel, cinsel, psikolojik ya da ekonomik zarara yol açan ya da açabilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemlerini içermektedir. Ayrıca söz konusu belgede kadına karşı şiddetin, hem bir insan hakkı ihlali hem kadına yönelik ayrımcılığın bir türü olarak tanımladığı görülmektedir.18